30 Kasım 2009

Yücelman ve Uluçay artık yok


Bugün iki tane boktan ölüm haberi aldım. Biri spor gazeteciliğinin duayen isimlerinden Abdülkadir Yücelman.

Bir diğeri ise herkesin çok sevdiği "Karpuz kabuğundan gemiler yapmak" filminin yönetmeni Ahmet Uluçay.

Yazarken bile içim bir garip oluyor. İkisi de çok güzel insanlardı.

Futbolun boşboğaz ve ukala ulemaları


Geriye sarmayı severim, hele de konu futbolsa. Ama önce şu anki tabloyu vermek elzem.

Fenerbahçe 31 puanla lider, Beşiktaş 1 puan gerisinde ikince, Bursaspor 29 puanla üçüncü, Galatasaray aynı puanla döndüncü ve Kayserispor da 28 puanla beşinci durumda.

Flasback yaptığımızda futbolun boşboğaz ulemalarının sezon başı ile ligin 8. haftasına kadar olan bölümde yaptığı yorumların hepsinde Fenerbahçe ile Galatasaray'ın ligi açık ara önde götüreceğini, bu iki takımı zorlayacak takımın çıkamayacağını, kadro olarak her iki takımın da ligin çok üstünde olduğunu söylediklerini herkes anımsıyordur.

İş artık öyle bir noktaya geldi ki, Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki şampiyonluk yarışında Turkcell Süper Lig'deki diğer 15 (Ankaraspor'u sayamıyoruz) takımın figüran rolünde olduğu bile söylendi.

Futbol ukalalık kaldırmaz nitelikte bir oyundur, hele boş ukalalığı hiç kaldırmaz. Elbette ki, Beşiktaş'ın içinden geçtiği buhran dolu günler hesaba katıldığında önyargılı yorumların olması doğal. Ancak ligdeki takımların hepsini, kendi içinde sindirme planları 14. hafta geride kalırken, tatlı bir tebessüm olarak hatırlayacağız.

Aslında, sadece bu yıla özgü bir durum değil. Yaklaşık 10 yıldır Fenerbahçe ve Galatasaray ekseninde bir lig geçmesi isteniyor. Güzel kızı iki esas oğlandan hangisinin kapacağına yönelik, kuru gürültü içeren kavgada diğerleri ise -ki Beşiktaş da dahildir diğerlerine- bu iki esas oğlana zaman zaman yardımcı olan, zaman zaman da birinin kazanmasını isteyen figüran rolündeler.

Geçen yıl, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in aslında çok da haklı biçimde dillendirdiği "İki büyük yaratılmak isteniyor" çıkışı, her ne kadar sezon sonunda kendi lehine gelişse de, çok ama çok haklılık içeriyor.

Sadece son 10 yıla baktığımızda bu gerçeği görebilmek mümkün. Evet, kabul ediyorum ki, zaman zaman bu takımlar ligi haklı olarak forse ettiler fakat sesi yüksek çıkanın haklı göründüğü Türkiye futbol ortamında, başkalarının sesinin çıkması sürekli olarak engelleniyor.

Esas oğlan-figüranlar eksenindeki lig, Beşiktaş'ın Sivasspor deplasmanındaki 1-0'lık galibiyeti ile Bursaspor'un Galatasaray'ı yenmesiyle sona erdi. Bu çok devam eder mi, açıkçası bilemiyorum. Bildiğim tek şey, bunun devam etmesini istediğim. Her yıl Fenerbahçe-Galatasaray yarışından çok sıkıldım, bu saçma ligi iki takımın benzer yöntemlere başvurarak forse etmesi içimdeki futbol sevgisini de baltalıyor.

Bir Anadolu-İstanbul ayrımı yapmak istemiyorum ancak önce futbolsever sonrasında Galatasaraylı olarak -çünkü önce futbolseverim- bu ligde Kayseri'nin, Gençlerbirliği'nin, Bursaspor'un -her ne kadar sevmesem de- şampiyon olmasını diliyorum. Çünkü ulus futbolu Fenerbahçe-Galatasaray kayıkçı kavgasından büyük yara alıyor ve bu yarayı en çok futbolu sevenler alıyor.

Umuyorum Kayserispor ya da Bursaspor bu yarışın içinde sonuna kadar olur, geçtiğimiz yılın şampiyonu Beşiktaş'ın yeniden yarışın içinde olması, beni mutlu ediyor.

Yazının en başına dönersek. Futbolun boşboğaz ve ukala ulemalarının "Bu iki takımı kimse zorlayamaz", "Mustafa Denizli 2. yılında asla başarılı olamaz", "Kayserispor helva gibi olmuş" gibi zırvalar umarım sonlanır.

Kimse futbol konusunda ukalalık yapmasın mümkünse. Oturalım ve doğru düzgün izleyelim. Sezon sonu şampiyon olanın -tabii eğer şike-teşvik-bahis üçgeninde yer almamışsa ki, umutsuzum bu konuda- elini sıkmasını bilelim.

İki kelimeyi biraraya getirip konuşamayan adamları da okumaktan vazgeçelim mümkünse. Kahvedeki adamla aynı dili konuşan gazeteciler ne yazık ki sadece bizim ülkemizde var.

29 Kasım 2009

22 terbiyesiz adam ve 22 futbol sevdalısı


Haftalardır beklenen Barcelona-Real Madrid maçında "Futbola doydun mu?" deseler, gyaet net bir biçimde 'hayır' yanıtını veririm. "Peki Barcelona beklediğin gibi miydi?" deseler, yine aynı yanıtı veririm.

Hatta Real Madrid beklediğimden çok daha iyi çıktı. Ancak bir gerçek var ki, Barcelona daha takıma benzeyen ekip. Real Madrid kadrosuna baktığımda hep aynı şeyi düşünüyorum; "Yeneteklerle bezenmiş adamlardan 11 kişi oluşturulmuş."

Oysa Barcelona'da "Yeteneklerle bezenmiş 11 adamdan bir takım oluşturulmuş" cümlesini rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Oyuncu ve oyun kalitesini bir kenara bırakırsak, sahada kırmızı kartlar olsa da, tartışmalar olsa da, Fenerbahçe-Galatasaray maçı ile şu maçı yan yana koyduğumuzda futbol oynamak isteyen 22 adam ve terbiyesizlik yapmaya çalışan 22 adam görüntüsü gözümün önüne geliyor.

Hani şu meşhur "Türkiye'de futbol filan oynanmıyor" geyiği var ya, futbol değil, iyi niyet ve insani açıdan kesinlikle doğru. Sonra boktan bir derbiyi, dünyanın en büyük derbisi diye yutturmaya çalışıyorlar. Yok ya...

Cidden, Türkiye'deki futboldan kişisel açıdan soğumuş durumdayım. Medyasıyla, futbolcusuyla, teknik direktörüyle, taraftarıyla... Hepimiz birbirimize benzemeye başladık, hepimiz kirleniyoruz bu ortamda.

Son söz Guardiola'ya olsun ama Türkiye'deki futbol diliyle. "Ne diye Zlatan'ı yedek bırakırsın. Sen futboldan filan anlamıyorsun. O takım kimin elinde olsa oynatır."

Geçmiş olsun Coupet ve Kazım


Coupet'ye ve Fenerbahçeli Kazım'a geçmiş olsun dileklerimizi iletelim. Her ikisi de umuyorum ki, bir an önce yeşil sahalara dönüş yapar.

Coupet için zor bir durum yaş kemale erdi çünkü...

27 Kasım 2009

Futbolsuzluk sarmalı


Maç kadrosunda Arda'nın forvette oynayacağını duyduğum an "Muhtemelen bugün 1 Nisan" diye düşündüm. Başka bir açıklaması olmamalı çünkü Zapo ve Ömer'in arasına Arda'yı yerleştirmek. Bu seçim Neeskens'in miydi yoksa Rijkaard'ın mı bilmiyorum ancak doğru bir seçim olmadığı su götürmez bir gerçek.

Galatasaray'ı bu sezon özellikle de son haftalarda Baros'lu ve Baros'suz olarak incelemek gerekir. Ne yazık ki, Baros'un eksikliği fazlasıyla hissediliyor. Kadroda Baros'un işlevini görecek tek bir adam bile yok. Evet, Nonda daha fazla gol attı fakat Baros'un özellikleri kendisinde yok. 3-1'lik Fenerbahçe maçından bu yana Galatasaray futbol oyna(ya)mıyor. Tabii ki, tek sebep Baros'un yokluğu değil. Herkes Gökhan Zan ve Servet'in ne kadar ağır ve uyumsuz olduğunu, Hakan Balta'nın formsuzluğunu, Sabri'nin saç-baş yolduran günlere geri döndüğünü, Keita'nın Kadıköy macerasından sonra lige yaptığı başlangıcı özlettiğini görüyor.

Tüm bunlar gözümüzün önünde dururken, Bursa gibi ligin en zorlu deplasmanlarından birinde; değil 3 puan, 1 puan bile almanın güçlüğünün farkında. Zaten, karşılaşma başladığında Bursaspor'un iştahı karşısında çaresiz kalan Galatasaray'ı gördüğünde "1 puan bile mucize" diye düşünmüştür -en azından ben düşündüm.-

SERVET-GÖKHAN ANCAK ALTERNATİF OLUR

Sarı-kırmızılı takımın en belirgin zaafı defansı. Servet ve Gökhan Zan hedefi olan hiçbir takımda yan yana oynayamaz. -Milli Takım'da da oynayamıyorlardı- İki ismin de, defanstan ileriye top taşıma konusundaki zayıflıkları kanatlardaki Hakan Balta ve Sabri'nin de formsuzluğuyla birleşince daha da belirginleşiyor. Servet ve Gökhan Zan ancak ve ancak birbirlerine alternatif oluşturabilirler ama asla yan yana oynayamazlar.

Gelelim, orta sahaya yani Mehmet Topal, Barış, Mustafa Sarp, Ayhan'a. Hali hazırda hepsi birbirinden vasat durumdalar. Hangisi oynasa, diğeri niye oynamadı diye düşünüyoruz, düşündüğümüz isim bir sonraki hafta oynayınca da bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Eğer Galatasaraylıysanız, haliyle sinir bozuyor bu durum. bozu

YETER LİNDEROTH, YETER EMRE GÜNGÖR

(Aç parantez Linderoth. Yeter cidden, hakikaten yeter. Geçen hafta 15 dakika oynadı bu hafta yine sakatlıktan ötürü kadroda yoktu. Parantezi genişletirsek, Emre Güngör'ün gün geçtikçe Linderoth'a dönüştüğünü görüyoruz. Her iki isimle de yolların acilen ayrılması gerekir. Bu kadar çok ve sık sakatlanan iki oyuncuya rastlamadım.)

Takımda çok net görüyen bir uyumsuzluk ve mutsuzluk var. Bütün oyuncularda suratlar asık, hepsinin yüzünden düşen bin parça. Fenerbahçe maçından sonra değişen ne bilmiyorum fakat bildiğim bir şey varsa o da, bu futbolla ilk 5'e bile girmenin zor olduğu.

BURSA BİRKAÇ GÖMLEK ÜSTÜNDÜ

Bursaspor'a gelecek olursak, maça başından sonuna hakimdi. İki topları direkten döndü fark daha fazla olabilirdi. Son 5 dakika hariç, her hattıyla Galatasaray'dan gömlek gömlek üstündü. Orta sahada üstündüler, defansta net gol pozisyonu bile vermediler. Buna Arda'nın forvette oynamasının da katkısı büyüktü.

Sonuç itibariyle, puan farkı 10'a bile çıksa, sorun değil. Sorun, ortaya konan -konamayan- futbol. 10 tane adam başı kesilmiş tavuk gibi sağa-sola koşturuyor, benim tek gördüğüm bu iki haftadan bu yana. Kewell'dan başka oynama isteği gösteren futbolcu yok.

Eğer devre arası transfer yapılacaksa kesinlikle stopere ayağında top tutabilme becerisi gösteren bir adama ihtiyaç var.

Devre arasına kadar en az hasarla gidilmesi gerekir. Devre arasından sonra farklı bir Galatasaray izleyeceğimiz hissini taşıyorum çünkü.

Futbol izlemeyi özledim, acilen Barcelona izlemeliyim...

26 Kasım 2009

Galatasaray maçına kadar izin



Bayram vesile oldu, bünye dinlenmek ister. Fevkalade bir gelişme olmazsa Bursaspor-Galatasaray maçı sonrası görüşmek üzere..

Dikkat ettim, herket El Clasico'ya kilitlenmiş durumda. Boşuna yazıp, çiziliyor Barcelona 4 tane sallar..

25 Kasım 2009

Ehh kısmet Trabzon'a


Manchester United kimseden çekmediği kadar çekti şu Türk takımlarından. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'ne gitmesini engelledi. Fenebahçe ve Beşiktaş ise uzun süreli yenilmezlik serilerini sonlandırdı.

Öyle ya da böyle eksik-gedik kadro ama deplasmanda MANU'yu yeniyorsan başarıdır. Helal olsun demek gerekir. Beşiktaş bağladı seriye önüne kim gelirse deviriyor. Şu performansı keşke Şampiyonlar Ligi'nde yakalasalardı da, bugün bir üst tura çıkmasını izleseydik.

Bence gecenin sürprizi değildi yine de. Hem Beşiktaş istim üstünde hem de Manchester United o eski takım değil. CSKA karşısında kılpayı kurtulmuşlardı ama çekirge bir kez daha zıplayamadı. Ronaldo'nun ayrılmasının ardından artık şapkadan tavşan çıkartan bir yıldızları da yok.

Kocaman tebrikler Beşiktaş'a, hepsine tekrar helal olsun. Trabzon da bir ara kıstırıp yenerse Manchester United, bir daha tövbe eder Türk takımlarıyla oynamaya.

Son not; Manchester United'lı futbolculara uyarımdır, Türk takımları şut çekerken derhal toptan olabildiğince uzaklaşsınlar. Çarpıp girme olasılığı çok fazla çünkü.

Asya futbolunda yılın en iyileri



En İyi Futbolcusu: Yasuhito Endo

En İyi Teknik Direktörü: Huh Jung-moo

En İyi Milli Takımı: Güney Kore Milli Takımı

En İyi Kulübü: Pohang Steelers

En İyi Hakem: Ravşan Ermatov

En İyi Genç Futbolcu: Ki Sung-yueng

Nâzım yaşasa AKP'li olurdu!

TBMM Başkanı M.Ali Şahin, Rusya'da akıllara ziyan, hafızalara durgunluk verecek bombayı patlattı. Şahin'e göre Nâzım "İnançlı ve Kadir Gecesi camiye giden" bir mümin.

Evet, aslında Nâzım fazlasıyla inançlı biriydi ama Şahin'in kastettiği türden bir inanca sahip değildi. Bunu zaten aklı başında her insan biliyor.

Şahin'in bu sözleri, AKP'nin 7 yıllık iktidar döneminin bir özeti gibi aslında. Herkesi kendileştirmeye çalışan, farklılıklara, kendi gibi olmayana tahammül sınırı olmayan bir anlayışa sahipler.

Açılım, kaçılım hadiselerinin temelde özü budur zaten. Farklı olanı, kendileştirmek, kendi gibi yapmak, kendine benzetmek.

Ancak Şahin, Nâzım Hikmet'i kuvvetle muhtemeldir ki, hali hazırda bakanlık yapan Ertuğrul Günay'la karıştırmış olacak. Yoksa Nâzım'ın camiye gittiğini hatta bir adım daha ileriye giderek, 'inançlı' biri olduğunu söylemezdi.

Aslında kale boş, herkes sallıyor sallıyabildiği kadar. Yakında Nâzım'ın yaşadığı takdirde AKP'li olacağını bile söylerler. Bu kadar yalan-yanlış bilgi içinde buna inanacak çok sayıda insan bulurlar.

Birader, Nâzım Hikmet komünistti be. Yuh yani! İşin bokunu çıkarttınız. Kadir Gecesi camiye gitmiş de, inançlıymış da. Eyvallah bu halk aptal da, herkesi de aptal yerine koymayın, yeter artık.

O'nun inancını anlamak istiyorsanız buyrun bir okuyun isterseniz...

Beyazıt Meydanı'ndaki Ölü

Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.

Barcelona-Inter maçı özeti


Mourinho'yu bu denli çaresiz bakışlarla izlememiştim. Keyiften dört köşe oldum...

24 Kasım 2009

Çadırımın üstüne şıp dedi damladı


Zamanında Necmettin Erbakan girmişti Kaddafi'nin çadırına. Şimdi sıra Tayyip Erdoğan'da.

Bakalım o zaman yeri göğü inletenler yarın bu haberi nasıl verecek?

Bülent Ersoy'un müritleri



Ne kurbandan hazzederim ne de Bursaspor'dan. Hangi taraftar sitesine ait olduğunu bilmediğim bu imajda, tam anlamıyla aşağılık kompleksinin dışa vurumu göze batıyor.

Bu ülkede Galatasaraylılar hariç hiç kimse 2000 yılında, 'kol gibi' alınan UEFA Kupası'nı içine sindirememiş. Kendilerine rakip yaratmak için yıllardan bu yana Beşiktaşlıları gözüne kestiren ve istediklerine ulaşan bu garipler, son iki yıldan beri de Galatasaray'ı gözüne kestirmiş durumda ama kimsenin bunları umursadığı yok. Bu yüzden de, böylesi abukluklarla uğraşıp duruyorlar.

Elindeki kanlı bıçakla Türkiye'de varolan vandal futbol düzenin ileri gelenlerinden olan Bursasporlulara bol bol Zeki Müren ve Bülent Ersoy dinlemelerini salıkveririm.

Hacım sen koş iki bomba at gel

Osman Pamukoğlu diye eski asker, yeni siyasi parti lideri bir şahıs var. Siyasi parti lideri olarak gittiği yerlerde 30 bilemedin en fazla 50 kişiye konuşuyor. Söylediklerinin hepsi deli saçması türünden.

Kendisine dudağının üstünde şöyle en kısasından bıyık öneriyorum, biraz kalın olabilir ama. Arkadaş, senelerce dağlarda kalmış kendi söylemiyle, kuvvetle muhtemeldir ki, çok fazla dağlardan kalmaktan olacak birtakım yerlerini üşütmüş.

Adama sorarlar, o kadar sene dağlardaydın, Madem bu kadar iyi biliyordun neden bitiremedin 'terörü' diye. Faşizanlığın üst boyutlarında gezinen bu şahıs, siyaset ve eski günlerini karıştırıyor olmalı.

Süper vaatleri var. Evlenenlere düşük faizli kredi ve bedelli askerlik yapanları yeniden askere almak gibi. Hakikaten kimsenin aklına gelmemiş şeyler bunlar. Partinin internet sitesine girdim, daha eğlenceli şeyler var. İfadeler aynen şu şekilde; "Yapılacak, kaldırılacak, bırakılmayacak." Arkadaş halen kendisini askerde sanıyor muhtemelen. Halk arasında bir emir komuta zinciri oluşturup, ülkeyi düzen ve dirlik içinde yönetecek muhtemelen.

Zaten bir adam saçını boyuyorsa o adama inanmam ve güvenmem.

İçine Del Bosque kaçmış


Bir Del Bosque havası yok mu Dynamo Kiev teknik direktörü Valeriy Gazzaev'de.

23 Kasım 2009

Kim tanır ki, Ali Özdemir'i

Bugün futbol dünyasından bir ölüm haberi daha geldi. Yine kalp krizinden kaynaklı bir ölüm. Keçiören Bağlumspor'da oynayan Ali Özdemir, antrenman sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu öldü.

28 yaşında gencecik bir çocuk, üstelik de spor yaparken yaşamını yitiriyor. Ne yazık ki, ismi pek anılmadı, gazetelerde, televizyonlarda kimse yer vermeyecek. Verse bile kısacık bir haber şeklinde. Enke ya da De Nigris gibi tanınmıyordu. Enke'nin anıldığı gibi anılmayacak, tribünlerde kimse Ali Özdemir'in maskesini takmayacak.

Ama işte, ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu haberler sıklaştıkça, hayat tatsızlaşıyor...

Tottenham-Wigan maçı Türkiye'de olsaydı


Totthenham, dünya futbol tarihine geçebilecek bir performansla Wigan'a tam 9 gol attı. Tottenham ve Wigan'ın Türk takımı olduğunu varsayarak, neler yaşanırdı ülkede onları hayal ettim birden.

1- Wigan Athletic'in ismi "Wi9an Athletic" olarak değiştirilirdi.

2- Çeşitli haber portalları "İnternette Wi9an geyikleri" türünden, akla hayale sığmayacak şarlatanlığa soyunurdu.

3- Gazetelerimiz "Wigan'ı Totten-HAM yaptı", "Wigan 9 doğurdu", "Futbolun en güzel Defoe'su" gibi, saçma sapan kelime oyunları ile başlıklar atılırdı.

Gerisini size bırakıyorum. Başka neler yapılırdı birkaç başlık alayım...

Sturm Graz'ın iflas istendi


Galatasaray'ın UEFA Avrupa Ligi'ndeki rakibi Avusturya'nın Strum Graz takımının iflası istendi.

Kulüp Genel Başkanı Anton Kürschner, Avusturya Sosyal Sigortalar Kurumu'na (hastalık kasası) toplam 200.000 Euro borçları olduğunu ve bu parayı 364 gündür ödemeyedikleri için zor durumda olduklarını açıkladı.

Hastalık kasası yetkilileri ile ödeme koşulları konusunda anlaşmaya varmak için masaya oturan kulüp yetkilileri borcun tamamını ödeyemeyecek durumda olduklarını beyan edince kulübün iflası istendi.

Yapılan görüşmeler sonucu 100.000 Euro ödeme yapılacağı belirtildi. Kalan borç için 3aylık bir süre daha tanınan Sturm Graz kulübü bu süre içerisinde de borcunun ödemezse açık arttırma ile satışa çıkartılacak.

Başkan Kürschner mali kriz ile ilgili olarak "Durum iyi değil. Kimse mucize yaratmamı beklemesin. Toplam borcumuz 893.000 Euro'yu buldu. Kasamızda sadece 100.000 Euro vardı onu da Hastalık Kasası'na ödeyeceğz. Futbolcu ve diğer personelin ücretlerini ödeyebilmek için kaynak arıyoruz" dedi.

Dikkat edin; borçları 893 bin Euro. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş.. Yani şu meşhur 'Üç Büyükler', Avrupa'nın başka bir ülkesinde olsalardı çoktan amatör kümede yollarına devam ederlerdi.

Bir yandan da ilginç. 893 bin Euro toplam borç ve iflas istemi. Adalet sen nelere kadirsin...

4. Şenol Güneş devri ne kadar sürer?

Trabzonspor ilginç bir kulüp. Büyük sempatim var ama bir yandan da hiç istemezdim Trabzonsporlu olmayı. Çekilir çile değil. Taraftarı, medyası, halkı.. Her yandan baskı altındasınız futbolcu ve teknik direktör olarak. O yüzden de, giden tez zamanda dönüyor.

Broos'un macerası da kısa sürdü. Şimdi hedefte Şenol Güneş var. Belli ki büyük ihtimalle gelecek Güneş. 1 değil, 2 değil, 3 değil tam 4. kez göreve gelecek Şenol Güneş.

Bu ülkede karizması yok, ciddi takımla oynamadı diye diye yolladılar, Türk futbolunun içindeki en doğru dürüst adamlarından birini. Milli Takımı dünya 3.sü yaptı, söylenmedik laf bırakılmadı.

Ama bizim halkımıza da, medyamıza da böyle akıllı uslu adam yerine astığı astık, kestiği kestik despot biri gerekiyor. Çünkü ne kadar aşağılanırsa o kadar çok değere biniyor.

Neyse, konunun başını kaçırdık. Herkes gayet iyi biliyor ki, Trabzonspor bu yapıyla başarılı olamaz. İspat mı istiyorsunuz, buyrunuz Şenol Güneş'in üç dönemi...

1. DÖNEM: 1988 - 1989 (32 maç), 1989-1990 (sezon başlamadan istifa etti)
2. DÖNEM: 1994 - 1995 (tüm sezon), 1995 - 1996 (tüm sezon), 1996 - 1997 (20 maç)
3. DÖNEM: 2004 - 2005 (17 maç), 2005 - 2006 (7 maç)

Bakalım Şenol Güneş 4. döneminde ne kadar görevde kalacak?

İnönü Stadı'nın doğum günü kutlu olsun


Tam 62 yıl önce bugün İstanbul İnönü Stadı 27 Kasım 1947 tarihinde Beşiktaş ve AIK Solna takımı arasında oynanan maçla hizmete girdi.

Stadyumdaki ilk golü herkesin bildiği üzere Süleyman Seba attı. Maç ise 3-2'lik Beşiktaş mağlubiyetiyle sonuçlandı.

Türkiye'nin konumsal açıdan en güzel stadı. Yapana, yaptırana, yerini akıl edene, herkese teşekkürler.

1 puan iyi sonuç

Galatasaray; liderlik için çıktı, olmadı. Olmasına da imkan yoktu çünkü. Daha ilk dakikadan itibaren Manisaspor niyetini açık açık ortaya koydu. Daha ilk 15 dakikada, Galatasaray'a verdiği mesaj, "Bugün kazanmak istiyorsan benden çok mücadele etmelisin" şeklindeydi. Ancak Galatasaray bunu kavrayamadı.

Kronik hataları var Galatasaray'ın, aslında bazıları hata değil. Misal, Gökhan Zan ya da Servet'in geriden iyi top çıkarmasını beklemenin zaten kendisi hata. Keza Sabri'nin iyi orta yapmasını beklemek. Şimdi bu ikisine Elano'nun top oynamasını beklemek ve Ayhan'ın sahada olumlu iş yapmasını beklemek eklendi. Zaten 5 isim saydım, takımın yarısı.

Elano'dan beklenti büyük. Dün de, maçı izlerken de benzer bir cümle kurdum. Fantastik paslar, mucize ara paslar, inanılmaz ortalar filan beklemiyorum Elano'dan. Sahada kendisini göstermeye de çalışmasın, sadece top oynamaya niyeti olduğunu göstersin. Koskoca 70 dakika boyunca attığı bir diyagonal toptan başka aklımda kendisine ait hiçbir şey yok.

Ayhan acayip bir futbolcu, o iyi oynadığı zaman Galatasaray da bambaşka oynuyor, o çuvallarsa Galatasaray da iyi oynamıyor. Benzer bir görüntü vardı dün. Berbat oynadı, Galatasaray'ın da hiç oynayamamasında etkiliydi.

Aslında şimdi bir düşündüm de, şu yazı bir hata. Sezar'ın hakkını vermek gerekir. Mesut Bakkal ve Manisaspor 1 değil 3 puanı çok daha fazla hakketti. O yüzden de, maçı birlikte izlediğim kuzenime, maç sonrası "1 puan aldık, iyi sonuç" dedim.

'Her takıma beyin sahibi futbolcular gerekli' cümlesini de kurasım geldi, aniden.

21 Kasım 2009

Kazım mesaj atsana Twitter'a


Kazım'ın Twitter'deki mesajıyla Cuma günü, kendisinin ne kadar zeki, akıllı (!) olduğunu ortaya koymuştu. Maçtan sonra kendisinden mesaj bekliyoruz. Gerçi benim Twitter hesabım yok ama yine de bir yerlerden bulurum.

Futbolda; ukalalığa, terbiyesizliğe, ahlaksızlığa ve rakibini küçük görüp aşağılamaya yer yoktur. Ama bin 500 volt elektrik yemiş gibi yürüyen bir adamdan bunu beklemek de, Kazım'ın zekâ seviyesine inmekle eşdeğer bir durum oluşturuyor.

Hadi Kazım koş Twitter'a; amcalara, abilere, kardeşlere mesaj at, tamam mı canım. Hadi paşam, koş bakalım.

Beşiktaş-Fenerbahçe maçı öncesi 4 hissi


Hiç yapmadığım bir şeyi yapacağım bu kez. Beşiktaş-Fenerbahçe maçına yaklaşık 25 dakika var. Favori Fenerbahçe durumunda.

İçimden bir his, Beşiktaş'ın bu maçta 4 gol atacağını söylüyor. Neden bilmiyorum, aniden tıpkı şu an İstanbul'un üstüne çöken sis gibi, bir his çöktü üstüme. (Sis gibi his. Harbiden süper oldu)

Neyse, maçtan sonra maymun olma riskini göze alarak yazdım bunu. Haydi bakalım, hayırlı uğurlu olsun.

Maçtan sonra çok üstüme gelmeyin...

20 Kasım 2009

Henry: Maç tekrar oynanmalı


Henry'den beklediğim açıklama geldi. Tartışmaların odağındaki adam, hilekâr olmadığını ve hiçbir zaman olmayacağını belirterek, "Top oldukça hızlı geliyordu. Kontrol etmek için içgüdüsel bir harekette bulundum. Hiçbir zaman topu elle kontrol ettiğimi inkar etmedim. Bunu maçtan sonra İrlandalı oyuncular, hakem ve medyaya da söyledim" dedi.

"İRLANDA, 2010'U FAZLASIYLA HAKKETTİ"

"Bu durumdan oldukça utanıyorum" diyen Fransız yıldız, "Tabii ki en adaletli çözüm bu maçın tekrar oynanmasıdır. Ancak durumun kontrolü bende değil. Biz kazandık ama İrlanda için gerçekten çok üzgünüm. Onlar, fazlasıyla Güney Afrika’da olmayı hak ettiler" diye konuştu.

Bakalım daha önce maçın kesinlikle tekrar edilmeyeceğini açıklayan FIFA'nın kararında bir değişiklik olacakmı?

Abidal ve Toure domuz gribi, İbra şüpheli

'El Clasico' yaklaşırken, Barça'dan ard arda kötü haberler geliyor. Barcelona'nın Fransız sol kanat oyuncusu Abidal de, domuz gribine rastlanırken, Toure'nin de aynı şüpheyle müşahade altına alındığı belirtildi.

Her iki futbolcunun da, hafta sonu oynanacak Bilbao maçında oynaması imkansız.

Bu iki futbolcunun dışında Zlatan'ın da, arka adalesindeki sorun nedeniyle Real Madrid maçında oynayıp oynamayacağı şüpheli.

Zlatan'ın El Clasico maçına yetiştirilmesi için kulüp doktorlarının yoğun tedavi programı uyguluyor.

Turkcell Şike Ligi


Almanya'da şike ve bahis skandalına ilişkin soruşturma tamamlandı. Bochum Savcılığı, Avrupa genelinde 200 maçta şike yapıldığını açıkladı.

Bu 200 maçın 29'unun ise Turkcell Süper Lig'de yapıldığı belirtildi. Senelerden bu yana, Türkiye'de kimsenin kılının bile kıpırdamadığı bir konuda Almanya, gerekeni yaptı.

Şimdi sorun şu; bu olay tıpkı Deniz Feneri davasında olduğu gibi (Almanya'daki davada RTÜK Başkanı'ndan pek çok iş adamına kadar isim geçiyordu ancak dosyanın Türçe'ye çevrilmesi bile 3 ay sürmüştü. Ve suçlu olduğu ispat edilenler Türkiye'de elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor hâlâ) üstü örtülecek ve hiç kimse sesini çıkarmayacak mı?

Yoksa Almanya'da maçlar, isimler, takımlar açıklandıktan sonra gereken soruşturma burada da başlatılıp, her kim ya da kimler bu işin içindeyse cezalandırılacak mı?

Açıkçası benim umudum yok. Türkiye'de bu işin üstü, tıpkı kedinin pisliğini örttüğü gibi örtülür. Ancak iddialar yenilir yutulur cinsten değil. Milli Takım forması giyen oyuncuların işin içinde olduğu ve 29 maçta şike yapıldığı söyleniyor. Bunlar geçiştirilecek iddialar değil.

Gün geçtikçe futboldan soğuyorum, gün geçtikçe Türkiye'deki futbol ortamından daha da nefret ediyorum. Üstüne bunlar da eklenince, daha da tiksinmeye başladım.

Şimdi iyi seyredin süreci, herkes pisliği birbirine bulaştırmak için elinden geleni ardına koymayacak.

8taş, 8JK, 6S, F5.....


Hadi çoluk-çocuk ya da en gerizekâlı taraftar tiplemesi 6S, 8taş filan yazar anlarım da, bir takımın formasını giyen bir futbolcunun bunu yazmasına ne demeli bilmiyorum.

Senin en önemli iki rakibinden biri bu takım. Hiçbir şey için olmasa bile, bunun için saygı göstermen gerekir. Ben yönetici olsam bunu herhangi bir yerde dile getiren, yazan adamı takımda bir saniye tutmam.

Rakibini aşağılamak, onunla en bayağı, en pespaye biçimde dalga geçmek nasıl bir his acaba? İnsana, kendisini nasıl rahatlatıyor merak içindeyim.

Niçin Türkiye'ye gelen insanlar, hemen bizim gibi oluyor, bize benziyor ve biz de bununla övünüyoruz.