15 Ağustos 2009
Galatasaray adım adım
Daha ikinci lig maçında şunu söylemek mümkün; Galatasaray sezonun önümüzdeki 32 haftasında bol pozisyonlu, zevkli, kaliteli ve adrenalin dolu 90 dakikalar yaşatacak.
Teknik Direktör Frank Rijkaard, Denizlispor karşısında sezon boyuncu çeşitli rotasyonlara gideceğini ve bunun sürpriz sayılmaması gerektiğini gösterdi. Defans 4'lüsünün tamamını değiştiren Hollandalı, bir satranç tahtası üstündeymişcesine yaptığı tüm hamlelerde de maç boyunca en doğru seçenekleri kullandı.
MAÇTA DİKKATİ ÇEKENLER
1- Galatasaray defansında yer alan Uğur Uçar-Emre Güngör-Emre Aşık-Volkan Yaman dörtlüsünde Emre Aşık ve Uğur Uçar 11'de oynayabileceklerini kanıtladılar.
Özellikle Emre Aşık, 90 dakikanın tamamında tek bir hata bile yapmadan oyunu kapattı. Her geçen gün olgunlaşan, oyununa pozitif anlamda değişiklikler katan E.Aşık, Servet'in yeni partneri olursa kimse şaşırmasın. Uğur Uçar ise sakatlığını atlatmış ve çok daha diri göründü.
Volkan Yaman, ne yazık ki, takımın en zayıf halkasıydı. Angelov'un attığı golde, Bangura'ya önce 50 metre kadar eşlik etti, orta esnasında ise 'lütfen' ayağını kaldırdı. Emre Güngör de, adamı Angelov'u kaçırarak, yenilen golde pay sahibi oldu.
2- Defansın hemen önünde oynayan Mustafa Sarp ve Barış ikilisi, Ayhan-Mustafa Sarp tadını vermedi. Gerekli, gereksiz eleştirilse de, Ayhan'lı Galatasaray'ın futbol tarzı daha farklı ve daha bilinçli.
3- Kewell ve Baros'un hazır olduklarını söylemek mümkün değil. Her ikisi de, geçtiğimiz yıl bildiğimiz adamlar değil. Ama sezon ilerledikçe bildiğimiz Kewell-Baros ikilisi olacaktır.
4- Arda Turan. Bu çocuk her hafta insanı daha da büyülüyor ve şaşırtıyor. 90 dakika boyunca inisiyatif alan, pres yapan, saha içinde yapılması gereken ne varsa onu yapıyor. Hani, eksik şu kaldı denilebilecek hiçbir şey yok. Türkiye'nin yerli-yabancı açık ara en iyi futbolcusu.
5- Keita'ya gelince, bu gibi adamları izlemek insanın duygularını kontrol etmesini güçleştiriyor. İlk yarı boyunca ayağındaki topları kimseye vermeden, kendisi kullanmak ve bireysel yeteneklerini göstermek istedi ancak birkaç fantastik hareketten başka bir şey görmedik.
İkinci yarı ise daha farklı bir Keita gördük. Takım oyununa daha yatkın, defansa yardım eden, pas yapan bir futbolcuya dönüşüverdi. Bir nevi Dr. Jekyll-Mr. Hyde sendromu yaşadık. İşler kötü gittiğinde çok tepki alması kuvvetli ihtimal.
ORTA SAHAYA YARDIM OLMAZSA OLMAZ
Ligin daha başında 2 maçta 7 gol atıldı. İyi bir başlangıç gibi görünüyor. Fakat Galatasaray'ın orta sahasındaki sorun hâlâ sürüyor. Rakip çok rahat geçiyor orta sahayı. Denizlispor karşısında 1-0'dan 4-1'e maç çevirmek mümkün fakat daha dişli rakipler karşısında bu kadar kolay olmaz her şey.
Mustafa Sarp-Ayhan ikilisinin kötü ya da verimsiz olmasından kaynaklanmıyor. Baros-Kewell-Arda ve Keita'nın daha çok yardıma gelmesi gerekiyor orta sahaya.
TÜRKİYE, RIJKAARD'I KULLANABİLMELİ
Son söz Rijkaard için olsun. Maçın röntgenini çıkartıyor bu adam Neeskens'le birlikte. Volkan-Hakan Balta ve Barış-Ayhan değişiklikleri, olmazsa olmazdı. Çok düşünmeden uyguladı. Her hafta bizi şaşırtacağı bir gerçek. Yenilebilir, fark da yiyebilir Galatasaray. Tüm bunların dışında şu kesin ki, yanda oturan adam işlerin doğru gitmesi için her şeyi yapıyor.
Sahanın kenarında boş bakışlarla oturmuyor, oturduğu koltuğu dolduruyor. Galatasaray'ın başına gerçekten de talih kuşu konmuş. Bu adamın sadece Galatasaray'a değil Türk futboluna hocalığıyla, insanlığıyla vereceği çok şey var.
TRABZONSPOR-DİYARBAKIRSPOR
Bütün bir hafta boyunca ligin en hazır takımının Trabzonspor olduğu masalını okuduk durduk. Sezon başları her şeye gebedir. Artık kaçınmak gerekir bu tip kesin ifadelerden. Şimdi herkes kazın yanmaması için çevrim çevrim çevirecek söylediklerini. Bir maçta kesin yargılar vermek dünyanın en büyük aptallığıdır.
Mutlaka izleyin
12. Dünya Atletizm Şampiyonası Berlin'de başladı. 100 metrede bugün seçmeler yarın ise yarı final ve final müsabakaları gerçekleştirilecek. Hemen herkes Usain Bolt-Tyson Gay mücadelesini bekliyordur muhtemelen.
Türkiye'nin tek madalya umudu Elvan Abeylegesse. Klasik geyiği çevirmek istemiyorum ama 70 milyonluk ülkeden bir ismin çıkması biraz trajikomik bir durum oluşturuyor.
Neyse, çok uzatmadan anlatayım kelamımı; izleyin ve takip edin mutlaka. Yüksek atlama, 3 adım atlama, sırıkla atlama, 100-200-400 metreler kaçırılmaz. Sonra spor haberlerinde tırım tırım görüntü aramayın.
Mehmet Topuz'dan, Enes Kanter'e
Fenerbahçe, son dönemlerde büyük ilgi gören oyuncusu Enes Kanter'in ABD'ye götürülmesine ateş püskürüyor. Fenerbahçe Ülker Şube Direktörü Nedim Karakaş, "Bu işin arkasında 'insan kaçakçılığı' var. Bu olay bir oyuncuyu Fenerbahçe'den kaçırmaktır. Geçtiğimiz sene biz ailesini ikna etmiştik. Bu işi yapan menajer Fenerbahçe'nin aleyhine çalışan biri. Biz Fenerbahçe Kulübü olarak bu işin peşini bırakmayacağız."
Şimdi kasedi hemen başa saralım, hafızaları tazeleyelim, balık hafızalı Türk toplumuna bir kıyak geçip Mehmet Topuz olayını hatırlayalım mı?
Beşiktaş ve Fenerbahçe, Kayserispor'un kaptanına talip olur, yani Mehmet Topuz. Fenerbahçe Kayserispor'la, Beşiktaş Mehmet Topuz'la anlaşır. Mehmet Topuz "50 milyon dolar bile verseler, Fenerbahçe'de oynamam" diye bir açıklama yapar. Hatta televizyonlar karşısında iki kez yapar.
Sonra, Aziz Yıldırım atlar uçağa Kayseri'ye gider. Bir toplantı yapılır Kayserispor Belediye Başkanı, Kayserispor Başkanı, Kayserispor menajeri ve Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı'nın da bulunduğu bir toplantı. Sonra odadan çıkılır ve Mehmet Topuz Fenerbahçeli olur.
Şimdi yazının başına gelelim. Enes Kanter ve Mehmet Topuz arasındaki korelasyonu inceleyelim. Çıkırdığımız sonuçlara bakalım. Sayın Nedim Karakaş, sizin ailesini ikna ettiğiniz genç adam 17 yaşında. "Biz ailesini ikna ettik" derken, bu genç adamın hiç mi söz hakkı yoktur? Siz hiç bireyleri ikna edemez misiniz? Hep birilerini mi ikna etmek ihtiyacını hissediyorsunuz?
Kaldı ki, Mehmet Topuz gibi koskoca bir adama mal muamelesi yapan kulübünüz, sporcuların hepsine mal gözüyle mi bakıyor da, hiç sporcuların kendisiyle anlaşmazsınız da, birileri devrede olur. Ayrıca bu genç adamın ABD'de okumak istemesi ya da Avrupa'da oynamak istemesi suç mudur? Mehmet Topuz, Fenerbahçe'de oynamak istememesine karşın, bir biçimde Fenerbahçe forması giydirilmesi insan kaçakçılığına girer mi?
Sorular uzar gider böyle. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birinin sporculara bakış açısı içler acısı. Her ayrılan sporcunun menajeri suçlanıyor. (Örnek: Aurelio-Bayram Tutumlu)
Koskoca adamlara, genç insanlara yapılan muamele "modern kölelikten" başka bir şey değil. Ama bunu umursayan kim...
Şimdi kasedi hemen başa saralım, hafızaları tazeleyelim, balık hafızalı Türk toplumuna bir kıyak geçip Mehmet Topuz olayını hatırlayalım mı?
Beşiktaş ve Fenerbahçe, Kayserispor'un kaptanına talip olur, yani Mehmet Topuz. Fenerbahçe Kayserispor'la, Beşiktaş Mehmet Topuz'la anlaşır. Mehmet Topuz "50 milyon dolar bile verseler, Fenerbahçe'de oynamam" diye bir açıklama yapar. Hatta televizyonlar karşısında iki kez yapar.
Sonra, Aziz Yıldırım atlar uçağa Kayseri'ye gider. Bir toplantı yapılır Kayserispor Belediye Başkanı, Kayserispor Başkanı, Kayserispor menajeri ve Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı'nın da bulunduğu bir toplantı. Sonra odadan çıkılır ve Mehmet Topuz Fenerbahçeli olur.
Şimdi yazının başına gelelim. Enes Kanter ve Mehmet Topuz arasındaki korelasyonu inceleyelim. Çıkırdığımız sonuçlara bakalım. Sayın Nedim Karakaş, sizin ailesini ikna ettiğiniz genç adam 17 yaşında. "Biz ailesini ikna ettik" derken, bu genç adamın hiç mi söz hakkı yoktur? Siz hiç bireyleri ikna edemez misiniz? Hep birilerini mi ikna etmek ihtiyacını hissediyorsunuz?
Kaldı ki, Mehmet Topuz gibi koskoca bir adama mal muamelesi yapan kulübünüz, sporcuların hepsine mal gözüyle mi bakıyor da, hiç sporcuların kendisiyle anlaşmazsınız da, birileri devrede olur. Ayrıca bu genç adamın ABD'de okumak istemesi ya da Avrupa'da oynamak istemesi suç mudur? Mehmet Topuz, Fenerbahçe'de oynamak istememesine karşın, bir biçimde Fenerbahçe forması giydirilmesi insan kaçakçılığına girer mi?
Sorular uzar gider böyle. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birinin sporculara bakış açısı içler acısı. Her ayrılan sporcunun menajeri suçlanıyor. (Örnek: Aurelio-Bayram Tutumlu)
Koskoca adamlara, genç insanlara yapılan muamele "modern kölelikten" başka bir şey değil. Ama bunu umursayan kim...
Özledik ulan seni...
Samsun'da başlayan bir yaşam daha gencecikken, Boğaz'ın sularında son buldu. Harikulade bir müzisyeni Türkiye erken kaybetti.
Arkasından yalan gözyaşları, siyah güneş gözlüklerinin arkasına saklanmış sahte bakışlarla, "En iyi ilaç müzik" dedikten, sonra basıp gitti bu dünyadan.
Ulan nasıl bir dünya bu, canına yandığım. Ne garip bir şeysin sen. Bir varız, bir yokuz. Yok olduktan sonra ne oluyoruz? Yavuz hâlâ yaşıyor. İnanmayan dinlesin.
Görüşmek üzere...
Sadece senin olmak