Franck Ribery, Türkiye'ye ilk geldiği gece "Anelka'nın bonusu" olarak tabir edilen ancak bir sonraki gün Lequipe'in manşetinde "Türkler bu adamı nasıl aldı?" manşetiyle verilen -Anelka haberi çok küçük görüldü Fransız basınında- dünyanın en iyi futbolcularından biri.
Futbolculuğu harikulade ama kişiliği bir o kadar zayıf. Bunu Galatasaray'dan ayrılma şekli için söylemiyorum kesinlikle. Mukavelesinde doğan boşluğu gayet akıllı bir biçimde kullandı ya da kullandırıldı. Böyle durumlara düşmeyeceksin. -Kulakların çınlasın Bülent Tulun-
Galatasaray'dan sonra önce Marsilya'ya gitti. İlk sene hiçbir şey yoktu, sonraki sezon mızıl mızıl ağlamaya başladı "Ayrılmak istiyorum" diye. Marsilya yönetimi de tutamayacağını anlayınca, 25 milyon Euro'ya Bayern Münih'e gönderdi.
ŞİMDİ ÇOK MUTLUYUM AMA...
4 yıllık imza atan Ribery'nin Almanya'ya adım attığında yaptığı ilk açıklama, "Her şey çok iyi gitti. Münih'e yardım edeceğim için çok mutluyum." oldu.
İlk sene hiçbir problem olmadı. İkinci sezon daha başlamadan baş döndürücü transfer teklifleri yağdı. Ribery "Artık ayrılmak ve Real Madrid'de oynamak istiyorum" diyerek, açık açık gitmek istediğini belirtti. Tabii, koskoca Bayern Münih, Galatasaray gibi idare edilmiyor. Mukavelede bir boşluk yok. Öyle kaçıp gitmek zor yani pabuç pahalı.
Bugün, yeni bir açıklama yapıyor Ribery, "Ayrılmak istediğimi hiç söylemedim. Burada mutluyum." Kaçıp gidemez, bonservisine de 94 milyon Euro demişler. Tabii ki, geri adım atmak zorunda kaldı.
"FRANSIZ"
Franz Beckenbauer, olaylar ayyuka çıktıktan sonra Ribery için alaycı bir ifadeyle "Fransız" ifadesini kullanması, kendisini çok rahatsız etmiş. Ancak bunu söyleyen koskoca 'Kaiser' olunca, başka bir şey söyleyememiş.
Şimdi düşünüyorum da, bir nevi Abramoviç olsam, büyük bir takımın sahibi olsam, bu adamı takımımda istemem. Kişilik olarak zayıf mı zayıf bir adam istemezdim takımımda. Çünkü gayet iyi biliyorum ki, Ribery, Real Madrid'e gitse, 2 yıl sonra "Ben Chelsea'de oynamak istiyorum" diyecek. Kim ister ki, bu yapıda bir adamı; yarı yolda bırakacağını bile bile.
Bireysel bir spor yapıyor olsa, umursamam kişilik yapısını. Ama iş takım sporuysa, takımımda Ribery'i görmektense, Cihan Haspolatlı'yı tercih ederim. Sadece sahaya çıkıp top oynamakla olmuyor çünkü. Cristiano Ronaldo ya da Messi egolarını törpüleyip o sahaya çıkıyorsa, bunun altında yatan gerçeği görmek gerekir.
Ribery anlamıştır artık, işinin kolay olmadığını. Avrupa kulüpleri, Türkiye'deki gibi babadan kalma yöntemlerle idare edilmiyor. Sadece transferle, futbolcuya para ödemekle kulüp yönetilen ülkemizin biraz kafasını başka şeylere çevirmesi gerekli.
18 Ağustos 2009
John Barnes ve ırkçılık üzerine
İngilizlerin ve Liverpool'un efsanevi oyuncularından John Barnes'ın, İngiliz basınında ırkçılık üzerine ilginç bir açıklaması var.
Barnes, 'siyah' teknik direktörlerin, yeteri kadar şans bulamadığını söylüyor İngiliz futbolunda.
1970'li yıllarda kaleci ve defans oyuncuların da aynı akıbeti paylaştığını belirten Barnes, siyah oyuncuların ağır ve hızlı düşünme yetisinden uzak olduğu anlayışının hâkim olduğu yıllardan sonra David James ve Sol Campbell gibi oyuncuların bu algıyı değiştirdiğini fakat yine de, antrenörlerin 'siyah ve beyaz' oyuncular arasında kafasında soru işareti olduğunu söylüyor.
Gerçekten de, futbol dünyasında siyah teknik direktör sayısı çok az. Benim hatırladığım Paul İnce ve John Barnes dışında çok fazla kişi yok.
Garip bir algı olsa gerek, bu yaklaşım. Atletik yeteneklerinden artık şüphe edilmeyen bu insanların, beyin fonksiyonlarına karşı adı konulmayan ya da daha doğru bir deyişle itiraf edilemeyen bir düşünce geliştirilmiş, biliçaltında.
Barnes'ın da dediği gibi "Theo Wallcot 45 yaşına geldiğinde bunları tartışmayacağız."
Barnes, futbolculuk yıllarında İngiltere'de pekçok kez ırkçı saldırılara maruz kaldı. En akılda kalanı, sanırım 1987 yılında Watford'da oynarken, taraftarların kendisine muz kabuğu atmasıydı.
John Barnes, İngiltere'de Lig 1 takımlarından Tranmare Rovers'ı çalıştırıyor. Kariyerine Celtic'te başlayan Barnes, Jamakia Milli Takımı'nı da çalıştırdı.
Barnes, 'siyah' teknik direktörlerin, yeteri kadar şans bulamadığını söylüyor İngiliz futbolunda.
1970'li yıllarda kaleci ve defans oyuncuların da aynı akıbeti paylaştığını belirten Barnes, siyah oyuncuların ağır ve hızlı düşünme yetisinden uzak olduğu anlayışının hâkim olduğu yıllardan sonra David James ve Sol Campbell gibi oyuncuların bu algıyı değiştirdiğini fakat yine de, antrenörlerin 'siyah ve beyaz' oyuncular arasında kafasında soru işareti olduğunu söylüyor.
Gerçekten de, futbol dünyasında siyah teknik direktör sayısı çok az. Benim hatırladığım Paul İnce ve John Barnes dışında çok fazla kişi yok.
Garip bir algı olsa gerek, bu yaklaşım. Atletik yeteneklerinden artık şüphe edilmeyen bu insanların, beyin fonksiyonlarına karşı adı konulmayan ya da daha doğru bir deyişle itiraf edilemeyen bir düşünce geliştirilmiş, biliçaltında.
Barnes'ın da dediği gibi "Theo Wallcot 45 yaşına geldiğinde bunları tartışmayacağız."
Barnes, futbolculuk yıllarında İngiltere'de pekçok kez ırkçı saldırılara maruz kaldı. En akılda kalanı, sanırım 1987 yılında Watford'da oynarken, taraftarların kendisine muz kabuğu atmasıydı.
John Barnes, İngiltere'de Lig 1 takımlarından Tranmare Rovers'ı çalıştırıyor. Kariyerine Celtic'te başlayan Barnes, Jamakia Milli Takımı'nı da çalıştırdı.
Gerçek sporcu ruhu
Dünya Atletizm Şampiyonası'nda altın madalyanın garanti kabul edildiği Bayanlar sırıkla atlamada Rus Yelena Isinbayeva 'sıfır' Berlin'de sıfır çekerek, derece yapamadı.
2003'teki Dünya Şampiyonası'ndan bu yana, tüm büyük şampiyonalarda altın madalya kazanan Rus sporcunun canlı yayında ağlamaklı söylediği "Galiba kaybetmenin zamanı gelmişti" cümlesi, bir sporcunun yenilgiyi kabul etme olgunluğunu göstermesi açısından çok önemliydi.
6 yıldır geçilmiyorsun, dünyada rakipsiz kabul ediliyorsun ama yine de, ağlarken bile mantığınla konuşabiliyorsun.
Gerçek anlamda sporcu olmak böyle bir şey olsa gerek. Sahanın ortasında birbirine giren futbolculara ithaf olur..
TSL 2. hafta panaroması
2. HAFTANIN SONUÇLARI
Trabzonspor 1 - 2 Diyarbakırspor
Ankaragücü 1 - 1 Manisaspor
Galatasaray 4 - 1 Denizlispor
Fenerbahçe 3 - 0 Sivasspor
Kayserispor 1 - 1 Gaziantepspor
Kasımpaşa 1 - 3 İstanbul B.B.
Eskişehirspor 3 - 2 Bursaspor
Ankaraspor 1 - 1 Gençlerbirliği
Beşiktaş 2 - 0 Antalyaspor
GOL KRALLIĞI
Arda Turan-Galatasaray: 2
Kewell-Galatasaray: 2
Ceyhun-Ankaragücü: 2
Güiza-Fenerbahçe: 2
Sercan-Bursaspor: 2
Tazemeta-Diyarbakırspor: 2
HAFTANIN GOLÜ
Andre dos Santos-Fenerbahçe
HAFTANIN OLAYI
Kasımpaşa'nın penaltısının üç kez tekrarlanması ve 3.sünden kaçırılması.
Fenerbahçe-Sivasspor maçında 'Rambo' denen şahsın sahaya girip, Emre'nin bacaklarına sarılması.
Frank Rijkaard'ın Galatasaray'ın defansının tamamını rotasyonla değiştirmesi.
HAFTANIN FUTBOLCUSU
Rodrigo Tello-Beşiktaş
TSL'DE 3. HAFTA MAÇLARI
Diyarbakırspor-Fenerbahçe
Antalyaspor-Kasımpaşa
Denizlispor-Sivasspor
Manisaspor-Trabzonspor
Gaziantepspor-Ankaraspor
Galatasaray-Kayserispor
Bursaspor-Ankaragücü
İstanbul B.B-Eskişehirspor
Gençlerbirliği-Beşiktaş
PUAN DURUMU
O | G | B | M | A | Y | P | Av | ||
1 | Fenerbahçe | 2 | 2 | 0 | 0 | 5 | 0 | 6 | 5 |
2 | Galatasaray | 2 | 2 | 0 | 0 | 7 | 3 | 6 | 4 |
3 | İstanbul B.Ş.B. | 2 | 1 | 1 | 0 | 4 | 2 | 4 | 2 |
4 | Beşiktaş | 2 | 1 | 1 | 0 | 3 | 1 | 4 | 2 |
5 | Diyarbakırspor | 2 | 1 | 1 | 0 | 4 | 3 | 4 | 1 |
6 | Eskişehirspor | 2 | 1 | 1 | 0 | 3 | 2 | 4 | 1 |
7 | Ankaraspor | 2 | 1 | 1 | 0 | 2 | 1 | 4 | 1 |
8 | Bursaspor | 2 | 1 | 0 | 1 | 4 | 4 | 3 | 0 |
9 | Trabzonspor | 2 | 1 | 0 | 1 | 3 | 3 | 3 | 0 |
10 | Ankaragücü | 2 | 0 | 2 | 0 | 3 | 3 | 2 | 0 |
11 | Kayserispor | 2 | 0 | 2 | 0 | 1 | 1 | 2 | 0 |
12 | Manisaspor | 2 | 0 | 2 | 0 | 1 | 1 | 2 | 0 |
13 | Gençlerbirliği | 2 | 0 | 2 | 0 | 1 | 1 | 2 | 0 |
14 | Gaziantepspor | 2 | 0 | 1 | 1 | 3 | 4 | 1 | -1 |
15 | Kasımpaşa | 2 | 0 | 0 | 2 | 2 | 5 | 0 | -3 |
16 | Antalyaspor | 2 | 0 | 0 | 2 | 0 | 3 | 0 | -3 |
17 | Sivasspor | 2 | 0 | 0 | 2 | 1 | 5 | 0 | -4 |
18 | Denizlispor | 2 | 0 | 0 | 2 | 1 | 6 | 0 | -5 |