29 Ağustos 2009
Chelsea ve Tottenham işi sıkı tutuyor
Günlerdir beklenen Manchester United-Arsenal maçı nihayet vuku buldu. Maçı Manchester United, Foster'ın 2. yarının başında Van Persie'nin 6 pas içinden kaleye gönderdiği topu mucizevi kurtarışı sayesinde kazandı desek, yalan olmaz.
Kırmızı Şeytanlar geçen yıl Liverpool-Chelsea-Arsenal üçlüsüne karşı pek parlak maçlar ve sonuçlar almadı. Bu yüzden İngiltere'de şampiyon olmasına karşın çokça eleştirildi.
Ronaldo'nun gönderilmesine, Burnley yenilgisi de eklenince Sir Alex Ferguson hiç olmadığı kadar eleştirildi. O yüzden maçın önemi büyüktü. Bu tip maçlarda içine Süpermen kaçtığını düşündüğüm Arshavin'in harika golüyle 1-0 yenik soyunma odasına gidince, maçı çeviremeyecekler düşüncesi belirmedi değil kafamda.
Ama işte böyle büyük maçlarda bir aksiyon olur ve maçın tüm seyri değişiverir. Foster'ın kurtarışında da o aksiyonun yaşandığını hissettim ve hislerimde yanılmadım. Zaten üstüne Diaby'nin kendi kalesine attığı gol tuz biber oldu.
Sonuç olarak, Manchester kara bulutları dağıtmış gibi görünüyor olsa da, bu yılın kendileri açısından kolay geçmeyeceğini düşünüyorum.
Hakeme bir şey söylemiyorum, söylenecek laf bulamadığım için.
CHELSEA VE TOTTENHAM 4'TE 4 YAPTI
Sezona harika başlangıç yapan iki takımdan Chelsea, Manchester United ve Everton'ı evinde 1-0'lık sonuçlarla geçen Burnley karşısında hemen hemen tek kale maç yaptı. Ter idmanı şeklinde geçen mücadelede ilk gole kadar olan bölümde, olabildiğince direnç gösterdiler ama kalite ve kadro farkı maçın gidişini belirledi.
Anelka-Ballack-Ashley Cole'la 3-0 öne geçen mavilerin patronu Roman Abramoviç'i uzun dönemden beri bu kadar neşeli görmemiştik.
Tottenham çekirge misali sıçrıyor. Geçen hafta West Ham deplasmanında son dakikalarda gelen golle 2-1 galip gelen Londra ekibi bu hafta da bir benzerini Birmingham'a yaptılar.
Son dakikalarda Aaron Lennon'un golüyle 2-1'lik galibiyeti yakalayan Tottenham 12 puana ulaşarak, lider Chelsea'nin ensesine yapışmış durumda. Haftaya Man. Utd. karşısında gerçek güçlerini test edeceğiz hep birlikte.
LIVERPOOL, DAVIS'E ŞÜKREDİYOR
Liverpool bu yıla hiç iyi başlamadı. Belki de, 0 puan alacakları maçan 3 puanı bir biçimde almayı başardılar.
Şampiyonlar Ligi başarısına rağmen koltuğu sallanan Benitez, bu galibiyetle herkesten fazla nefes almıştır muhtemelen. Çünkü bu yıl işler onun istediği gibi başlamadı ve iyi sinyaller de vermiyor.
Xabi Alonso'nun yeri kesinlikle doldurulamamış. Orta sahada mutlaka yardıma ihtiyaçları var. Davis'in kırmızı kartı olmasaydı Liverpool'da taşlar yerinden oynardı.
Robben-Ribery tam yol ileri
Farkındayım, son günlerde çok fazla sayıda Ribery ve Robben fotoğrafı ve postu gördünüz ama bu kez elimizde olmayan sebeplerden ötürü.
Robben, Bundesliga'ya hızlı bir giriş yaptı. Ayağının tozuyla oynadığı Wolfsburg karşılaşmasında 2 gol atarak, takımının 3-0 galip gelmesinde büyük pay sahibi oldu.
Hemen her yerde aynı tartışma dönüyor Robben geldi Ribery'e yol göründü mü? Yoksa ikisi birlikte kanatlardan uçuracak mı Bayern Münih'i? Her ne olursa olsun Bayern Münih fantastik bir transfer yaptı. Hamle ve zamanlaması açısından.
Bundesliga'da haftanın maçlarında ise Schalke'nin Freiburg'a 1-0 yenilmesi ve Stuttgart'tın Nurnberg'le 0-0 berabere kalması dışında sürpriz olmadı. Ehh bir haftada iki sürpriz zaten yeterli olur.
Skibbe'nin takımı Eintracht Frankfurt Dortmund karşısında yenik duruma düşmesine karşın 4. haftada da yenilmedi.
BUNDESLİGA'DA ALINAN SONUÇLAR
Monchengladbach 2 - 0 Mainz
Bayer Leverkusen 2 - 1 Bochum
E.Frankfurt 1 - 1 Borussia Dortmund
Hannover 0 - 1 Hoffenheim
Schalke 0 - 1 Freiburg
Stuttgart 0 - 0 Nurnberg
Bayern Munich 3 - 0 Wolfsburg
Evim evim güzel evim
Andriy Shevchenko nam-ı diğer Sheva, Londra'da olmayacağını anlayınca ve talip de çıkmayınca eski takımı Dinamo Kiev'e döndü.
Tabata'nın Mehmet Topuz'un 7-8 milyon Euro'ya transfer olduğu ülke toprakları dahilinde aslında akıllıca bir hamle olurdu Sheva'yı almak. 29 yaşındaki Tabata yerine bin kez 33 yaşındaki Andriy Shevchenko'yu tercih ederdim doğrusu.
Belki biraz riskli ama Manchester United karşısına çıktığın zaman Tabata yerine Andriy Shevchenko'yla çıkmak daha korkutucu olurdu. Hedefsizlik, vizyonsuzluk, iş bilmezlik; belki de başka bir şey ama ben adını bulamadım.
Sheva her şeye rağmen bir dönemin en etkili gol silahlarından biridir ve hep öyle hatırlanacaktır. En büyük hatası sanırım AC Milan'dan, Chelsea'ye gitmek oldu. Candır Sheva severiz...
Tabata'nın Mehmet Topuz'un 7-8 milyon Euro'ya transfer olduğu ülke toprakları dahilinde aslında akıllıca bir hamle olurdu Sheva'yı almak. 29 yaşındaki Tabata yerine bin kez 33 yaşındaki Andriy Shevchenko'yu tercih ederdim doğrusu.
Belki biraz riskli ama Manchester United karşısına çıktığın zaman Tabata yerine Andriy Shevchenko'yla çıkmak daha korkutucu olurdu. Hedefsizlik, vizyonsuzluk, iş bilmezlik; belki de başka bir şey ama ben adını bulamadım.
Sheva her şeye rağmen bir dönemin en etkili gol silahlarından biridir ve hep öyle hatırlanacaktır. En büyük hatası sanırım AC Milan'dan, Chelsea'ye gitmek oldu. Candır Sheva severiz...
Şşşt o nasıl gol sevinci!
Mustafa Sarp niye sürpriz olsun ki?
Milli Takım'ın, Estonya ve Bosna-Hersek'le yapacağı 19. Dünya Kupası Eleme Grubu maçları için aday kadrosu belli oldu.
Hemen hemen tüm basın organları haberi "Mustafa Sarp sürprizi" olarak verdi. Garip ve ilginç geldi doğrusu "sürpriz" nitelemesi. Sezon başından bu yana Turkcell Süper Ligi'nin en istikrarlı ve en iyi oyuncularından birinin Milli Takım kadrosunda yer bulmasının neresi sürpriz acaba.
Bugüne dek ilginç olan şey, bazı oyuncuların "3 İstanbul" takımında forma giyemedikleri için Milli Takım'da kendisine yer bulamaması diye düşünürüm hep. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş'a transfer olmadan Milli Takım'da forma giymek sanki imkânsız gibi bir şey. Ya Avrupa'da oynayacaksın ya da İstanbul 3'lüsünden birinde.
Avrupa'daki takımlara baktığımızda ise bambaşka örnekler görüyoruz. Milli Takım kadrolarında genelde form durumuna göre oyuncu alınırken, bizde ise denge unsuru gözetilirmiş gibi bir durum var.
Evet, kabul ediyorum ki; Mustafa Sarp biraz bu şablonun dışında bir oyuncu fakat yine de, göz göre göre, bu denli göze batan bir oyuncunun Milli Takım'a seçilmesini "sürpriz" olarak değerlendirmek de, biraz iş bilmezlik oluyor. Kanatlanıp uçması mı bekleniyor acaba bazı oyuncuların?
Bence Nihat'ın, Semih'in ve İbrahim Kaş'ın Milli Takım'da olmaları büyük sürpriz. Biri daha doğru düzgün forma giymedi, diğer ikisi ise formsuzluktan sürünüyorlar. Seçimlere değil itirazım, sadece adalet duygusunun daha fazla zedelenmemesi.
Hemen hemen tüm basın organları haberi "Mustafa Sarp sürprizi" olarak verdi. Garip ve ilginç geldi doğrusu "sürpriz" nitelemesi. Sezon başından bu yana Turkcell Süper Ligi'nin en istikrarlı ve en iyi oyuncularından birinin Milli Takım kadrosunda yer bulmasının neresi sürpriz acaba.
Bugüne dek ilginç olan şey, bazı oyuncuların "3 İstanbul" takımında forma giyemedikleri için Milli Takım'da kendisine yer bulamaması diye düşünürüm hep. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş'a transfer olmadan Milli Takım'da forma giymek sanki imkânsız gibi bir şey. Ya Avrupa'da oynayacaksın ya da İstanbul 3'lüsünden birinde.
Avrupa'daki takımlara baktığımızda ise bambaşka örnekler görüyoruz. Milli Takım kadrolarında genelde form durumuna göre oyuncu alınırken, bizde ise denge unsuru gözetilirmiş gibi bir durum var.
Evet, kabul ediyorum ki; Mustafa Sarp biraz bu şablonun dışında bir oyuncu fakat yine de, göz göre göre, bu denli göze batan bir oyuncunun Milli Takım'a seçilmesini "sürpriz" olarak değerlendirmek de, biraz iş bilmezlik oluyor. Kanatlanıp uçması mı bekleniyor acaba bazı oyuncuların?
Bence Nihat'ın, Semih'in ve İbrahim Kaş'ın Milli Takım'da olmaları büyük sürpriz. Biri daha doğru düzgün forma giymedi, diğer ikisi ise formsuzluktan sürünüyorlar. Seçimlere değil itirazım, sadece adalet duygusunun daha fazla zedelenmemesi.
Premier Lig'in en çok satılan formaları
İngilizler yememiş, içmemiş araştırmış; Premier Lig'de en çok hangi futbolcuların ismi forma arkasına yazdırılıyor diye.
Listenin ilk 10 sırasında geçen yıl bulunan Carlos Tevez, Robin van Persie, Jamie Carragher ve Emanuel Adebayor gibi isimler yerlerini yenilerine kaptırmış durumda.
Listede Premier Lig dışında olup da halen forma arkasına ismi yazdırılan tek oyuncu var. Tabii ki tahmin ettiğiniz gibi Cristiano Ronaldo.
Listeye baktığımızda Liverpool, Manchester United ve Arsenal'li oyuncuların çokluğu, aslında seyirci sayısını da aşağı-yukarı vermiş oluyor. Ya da Carloz Tevez ve Emmanuel Adebayor'un listeden çıkması.
PREMİER LİG'İN FORMA İLK 10'U
1. Fernando Torres
2. Cristiano Ronaldo
3. Steven Gerrard
4. Wayne Rooney
5. Dimitar Berbatov
6. Cesc Fabregas
7. Andrei Arshavin
8. Theo Walcott
9. Nani
10. Frank Lampard
Isinbayeva 27. dünya rekorunu kırdı
Dünya Atletizm Şampiyonası'nda dereceye giremeyen ve canlı yayında hıçkırıklara boğularak büyük bir olgunlukla "Artık yenilme zamanı gelmişti" diyen 'Bayan Bubka', sırıkla atlamada 5.06'yla dünya rekorunu geliştirdi.
2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'nda 5.05 atlayan Isinbeyeva, Golden League Zürih Grand Prix'sinde 5.06 atladı ve kariyerindeki 27. dünya rekorunu kırdı.
Isinbeyeva, Berlin'de düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası’nda sıfır çekerek unvanını Polonyalı Anna Rogowska’ya kaptırmıştı. Rogowska ise 4.76 ile ikinciliği elde etti Zürih'te.
1 milyon dolarlık jackpot için Yelene Isinbeyeva ile birlikte 5000 metrede Etiyopyalı Kenenisa Bekele ve 400 metrede ABD'li Sanya Richards çekişiyor.
BOLT KRALLAR GİBİ KARŞILANDI
100 ve 200 metrenin mucize adamı Usain Bolt'a, Zürih'te krallara layık bir karşılama yapıldı. Bu fotoğraf da kanıtı olsun..
2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'nda 5.05 atlayan Isinbeyeva, Golden League Zürih Grand Prix'sinde 5.06 atladı ve kariyerindeki 27. dünya rekorunu kırdı.
Isinbeyeva, Berlin'de düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası’nda sıfır çekerek unvanını Polonyalı Anna Rogowska’ya kaptırmıştı. Rogowska ise 4.76 ile ikinciliği elde etti Zürih'te.
1 milyon dolarlık jackpot için Yelene Isinbeyeva ile birlikte 5000 metrede Etiyopyalı Kenenisa Bekele ve 400 metrede ABD'li Sanya Richards çekişiyor.
BOLT KRALLAR GİBİ KARŞILANDI
100 ve 200 metrenin mucize adamı Usain Bolt'a, Zürih'te krallara layık bir karşılama yapıldı. Bu fotoğraf da kanıtı olsun..
Marka değerinin fotoğrafsal açılımı
Real Madrid'in 80 milyon Euro karşılığında transfer ettiği Cristiano Ronaldo için Çince, Arapça, Japonca ve bilimum dillerde forma bastırılmış vaziyette.
Türkiye'de olsa hemen "Ronaldo'nun parası formadan çıktı" türevi haberler yapılırdı. O paraya çıkmaz birader. İstersen Hititçe ve Urartuca bastır yine de çıkmaz.
İsmin Real Madrid olunca, her dilde forma çıkartma şansın oluyor haliyle. Sanırım marka değeri bu oluyor.
La Liga'yı izlemeye gerek yok!
Barcelona Süper Kupa'yı da alarak, bu yıl 5'te 5 yaptı. Yani bir elin parmakları kadar, yani bir tokat gibi Real Madrid'in yüzüne çarptı tüm kupaları.
Daha önce de belirtmiştim. Kaka, Ronaldo, Benzema, Xabi Alonso ya da Ribery. Keşke Real Madrid'e istediği -Barça futbolcuları hariç- oyuncuyu alabilme opsiyonu tanınsa ve La Liga'yı bir de öyle izlesek.
La Liga başlıyor. Barcelona geçen yıla benzer bir sonuç alacak. Bir takımdan çok oyuncu sirkini andıran Real Madrid'de ise sezonun ortası gelmeden önce Pellegrini'nin görevine son verilir sonra gelecek yıl için transferlere başlar.
Çünkü Real Madrid'in algıları yanlış. Onlar da, transferden mutlu olan, her şeyin birkaç yıldızla çözümlenebileceğini düşünüyor. Oysa ki, anlamadıkları çok şey var. Üzüldüğüm kişilerse, İspanyol olmayıp da Real Madrid taraftarı olanlar. İnsan niye kendine acı çektirir ki..
1984'ten bu yana futbol izliyorum ve Rijkaard-Gullit-Van Basten üçlüsünün olduğu AC Milan ile bu Barcelona gibi keyif veren, eğlendiren, işini yapan bir oyuncu topluluğu görmedim. Böyle takımlar 30-40 yılda bir geliyor. Şanslı bir nesil çünkü bu Barcelona'yı izliyorlar.