6 Eylül 2009

1 milyon dolara üç ortak



Golden League sona erdi. Branşlarında 6 ayağın hepsini kazananlar için verilen jackpot ödülü ise üç atlet arasında paylaşıldı.

1 milyon doları haylaşan atletler ise sırıkla atlamada Yelena Isinbeyeva, 400 metrede Sanya Richards ve 5000 metrede Kenenisa Bekele oldu.

2008 yılında 800 metrede yarışan Pamela Jelimo 1 milyon dolarlık ödülü tek başına aldığını da eklemek gerekir.

Dünya Atletizm Şampiyonası'nda hayal kırıklığı yaşayan ve yaşatan Yelena Isinbeyeva bu ödülle biraz olsun kendini toparlama imkânı bulur. Onsuz bir atletizmin şu an için var olmasını istemiyorum bile...

Kenenisa Bekele ise 5000 metrenin kesin hakimi. Bu ödülü almaması mucize olurdu. Şu an için dünya üzerinde rakibi yok. Başka bir yerde var mıdır, onu da ben bilmiyorum doğrusu.

Dünya Atletizm Şampiyonası'nda altın madalya alarak taçlanan Sanya Richards da, iki yıl önce olduğu gibi yine jackpotu Yelene Isinbeyeva ile paylaştılar. Ancak bu kez Bekele aralarında kara kedi oldu.

2008 yılında jackpotu Kenyalı atlet Pamela Jelimo'nun tek başına kazandığını söylemek de, boynumun borcu olsun. Ancak 800 metre Golden League'den kaldırıldığı için ne yazık ki bu yıl katılamadı. Bir nevi organizasyon mağduru diyebiliriz kendisine.

Fatih Terim'e rağmen


Hem futbolla ilgilenip hem de insanın kendi Milli Takımı'nı sevemiyor olması garip bir duygu. Bunu uzun bir süreden beri yaşıyorum. İçimdeki çatışmalar, gelgitler buna engel olamıyor bir türlü.

Hani filmlerde görürüz, karakterin bir tarafında şeytan bir tarafında melek olur ve her ikisi de ikna etmeye çabalar insanı. Hemen hemen o durumdayım Milli Takım mevzu bahis olunca. Dün akşam zaman zaman bakarke Estonya maçına 1-0 olduğunda "Oh iyi oldu" duygusunu yaşarken 2-1 öne geçtiğimizde, içimden "Neyse, iki tane daha sallarız alırız bu maçı" diye düşündüm.

Milli Takıma tam olarak destek veremememin ana sebebi Fatih Terim. Galatasaray'dayken de hiç benimseyemediğim, bir türlü sevmediğim bir adam oldu. Sebepler malum, Mehmet Ağar, Terim'in siyasi kişiliği, işler iyi giderken basına olan aşağılayıcı ve küçümseyici ancak kötü giderken aniden değişiveren sevgi pıtırcığı tavrı. Milli Takım'a çağırdığı ya da çağırmadığı oyuncular v.s. v.s. Sebep saymaya kalksak daha bir ton bulurum muhtemelen.

Bugüne dek, asar-keser tavırlardaki Terim'e bakıyorum da, şimdilerde süt dökmüş kedi kıvamında. Gülümsüyor, kimseyi azarlamadan "Teşekkür ederim" diyor, konuşmaları ölçülü. Biliyorum ki, 2010 Dünya Kupası vizesini alırsak, 180 derece dönüşle bu tavırları, yerini normal ve olağan haline bırakacak. Zamana, duruma ve koşullara göre değişkenlik gösteren bir nevi bukalemun yani.

Bosna Hersek maçı Fatih Terim'in kariyeri açısından çok önemli bir karşılaşma olacak. Maçın kaybedilmesi durumunda Terim ve Federasyon muhtemelen masaya yeniden oturur ve şartları gözden geçirir. Yok, eğer kazanılırsa Terimli dönem devam eder.

Buna sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum. "Terim gitse kim gelecek?" sorusuna yanıt bulamıyorum. Öyle ya da böyle, Terim'in oynattığı futbol izleyene zevk veriyor. Ancak öte taraftan da, "Şu itici adam gitse de kurtulsam bu ızdıraptan" düşüncesinden de kurtulamıyorum. Olabildiğince uzağa gidebilir, benim için bir mahsuru yok.

Uzun zaman sonra bir milli maç izlemeye karar verdim ve Bosna Hersek-Türkiye maçını izleyeceğim. Halen karmaşık duygular içindeyim.

Mesut Özil nereli diye arayan arkadaşlara



Her şey Eren Derdiyok'un nereli olmasınan merakıyla başladı ve arkası çorap söküğü gibi geldi.

Şimdi bloğa "Mesut Özil nereli?" şeklinde aramalarla yığın ediyor kitleler. Almanya'da oynayan bu futbolcuların nereli olduğu merakını gidermeyi vazife edindim adeta.

Bu kadar kişi arayınca, "Yeter artık gün bugündür" dedim ve işe koyuldum. Neyse ki, öyle çok büyük çabalar gerektirmedi.

Almanya'dan edindiğimiz bilgilere göre Mesut'un aile kökeni Zonguldak-Devrek'ten geliyor. Hani şu bastonuyla meşhur yer. Kesin ve net bir bilgidir şimdiden belirtmem gerekir. Ancak işin suyunu çıkarmaya da gerek yok. Yine de bir sonraki kim olacak merak etmiyor değilim.

Dün ilk golünü attı Almanya Milli Takımı ile. Giden gidiyor, zaten Bundesliga'nın en flash isimlerinden biri konumunda, sezon başı itibariyle. Ancak Mustafa İzzet, Uğur Yıldırım, Yıldıray gibi isimleri düşününce Mesut'un kararının doğruluğunu görüyoruz.

Sen tırnaklarını, biz kafayı yedik



İzleyen herkes dili döndüğünce Arjantin-Brezilya maçı için yorumlarda bulunmuş, ben de aynısını yapacağım.

Baştan belirteyim; Brezilya'yı sevmem. 1982 Dünya Kupası'nda kalbime gömdüm, orada bıraktım. Ondan sonra da ne bir Brezilyalı futbolcudan hazzettim (Taffarel istisnasıdır) ne de benimseyebildim. Oynadıkları futboldan öte; tavırlarını, şımarıklıklarını sevmiyorum kısacası.

Maça gelirsek, maçtan önce "Haydi Arjantin'im devir şu Brezilya'yı" şeklinde gayet masumane ve saf bir biçimde Arjantin'in kazanması dileğinde bulunmuştum. Ancak takım kadroları ve Arjantin'in hedefe yan toplarla gitme merakını görünce bu saf ve temiz duygular yerini derin bir umutsuzluğa bağladı.

Öncelikle, iki takım arasında zaten yan toplarla gelen iki golün de gösterdiği gibi epey bir fizik farkı var. Bu fizik farkına rağmen, Maradona'nın bütün bir oyun kurgusunu yan toplara bırakması bir nevi delilikti.

Zaten baştan beri Maradona'nın iyi bir teknik direktör olduğunu düşünmüyorum. Şu meşhur "İyi futbolculardan iyi teknik direktör olmaz" sözünü doğruluyor ne yazık ki Maradona.

Elbette, elinizde Messi gibi bir oyuncu varken, tüm oyunu üstüne yıkmak doğal bir durum ancak Arjantin Milli Takımı'nın orta sahası rakibe oranla çok zayıf. Aynı durum, kaleci, defans ve forvetler için de geçerli. Ehh, hal böyle olunca futbolun doğruları Brezilya'yı işaret etti.

Aslında maç boyunca Brezilya da, çok etkin bir oyun sergilemedi. İki duran topla durumu 2-0'a getirdikten sonra işi bitirdi.

Sonuçta; Arjantin, 2010 Güney Afrika yolculuğunu tehlikeye atarken, Brezilya ise işi bitirmiş oldu. Eğer Arjantin 2010'a gidemezse, bir futbolsever olarak Messi'sizliği içime sindiremem. Arjantinsiz bir Dünya Kupası'nı ise izlemek bile istemem. Eğer böyle bir durum olursa, Maradona'yı çarmıha germek lazım.


Şu fotoğraf benim açımdan maçın özetidir. Lucio ve Luisao arasında tost olup ezilen Tevez yani. Pigmelerden kurulu bir takımın başarılı olduğunu görmedim hiç. (Okan-Suat-E.B. istisnadır)

Milli maç özeti


Türkiye-Estonya - Arda Turan: 1 gol, 1 asist
Arjantin-Brezilya - Elano: 1 asist
Slovakya-Çek Cumhuriyeti - Baros: 1 gol
Fildişi Sahilleri-Burkina Faso - Keita: 2 gol, 1 asist

Gürcan Bilgiç: "Ama hocam iyi top oynuyor denilen Galatasaray, hep duran toplardan gol buluyor."

Galatasaray'ın oynadığı futboldan şüphe edenler, futboluna burun kıvıranlar, kabullenmek istemeyenler v.s. v.s.

Daha sezon başındayız; yol kazaları olacaktır, zaman zaman kötü futbol da izleyebiliriz ama Galatasaray Türkiye'nin en kaliteli futbolcularından kurulu futbol takımıdır. Bu kadronun neler yapabileceğinin sınırını biz de bilmiyoruz. Çünkü içinde barındırdığı potansiyel müthiş. Bu böyle biline...

Sharapova-Oudin maçı bir harikaydı

Türkiye-Estonya maçını izlemektense ABD Açık'ı izlerim düşüncemde yanılmadığımı görmek beni mutlu etti.

Önce Verdasco-Haas maçını izlerken, Melanie Oudin-Maria Sharapova maçına döndüm, orada bağlantı koptu. Milli maçın sonucunu bile livescore'dan öğrendim.

17 yaşındaki Oudin tıpkı ikinci turda geçtiği Dementieva maçında olduğu gibi ilk seti kaybetti. Ancak Sharapova'nın 21 çift hatası ile 63 basit hatası maçı kaybetmesini sağladı.

Oudin'in özellikle ikinci setin ortalarından itibaren çizgi önüne vurduğu toplar Sharapova'nın tüm oyun konsantrasyonunu bozdu. Buna bir de, ABD'li Oudin'e tribünlerden gelen destek eklenince, Maria 10 maçta yapmayacağı hataları tek maça sıkıştırdı.

İstatistiklere baktığımızda, ilk servislerin oyuna girmesinde yüzde 63'e 56'lık Sharapova üstünlüğü varken, ikinci servislerde ise yüzde 42'ye 30'luk Oudin üstünlüğü göze çarptı.

Sonuçta önce Dementieva sonra Sharapova'yı devirdi Oudin. ABD Açık'ın en büyük sürprizi konumunda. Bundan sonra çok daha yoğun bir seyirci desteği olacağı kesin ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim, cidden yenetekli bir oyuncu. Daha 17 yaşında ve Dementieva-Sharapova maçlarında en büyük eksiği servisleri göründü, onun dışında gayet yetenekli.

Maçı izlemeyenler çok şey kaybetti diyebilirim, çünkü cidden harikulade bir maç oldu. Sonucu belli Türkiye-Estonya maçını izlemektense yüz kere tercih ederim ABD Açık'ı izlemeyi.