Murat Aksu'nun 2010 Ocak'ta yapılacak Beşiktaş'ın Olağan Kongresi'nde aday olacağı haberleri iyiden iyiye yayılmaya başladı. Şaşırdım mı? Hayır, hem de hiç şaşırmadım. Tahmin de ediyordum. Serde parçalardan bütüne ulaşıp, komplo teorisyenliği yapmak olduğu için şaşırmadım ama.
Murat Aksu kim? Murat Aksu, 1987 yılından bu yana her dönemin bakanı olmayı başaran ve adeta TBMM'ye demir atan bir siyasetçi olan Abdülkadir Aksu'nun oğlu. Baba-oğul ilişkisinin Beşiktaş'la ne ilgisi var diyebilirsiniz. Dedim ya, parçaları birleştirmeye başladık bir kere. Seçilir mi seçilmez mi bilmiyorum. Beşiktaş'ın nabzını tutacak kadar içinde ve ilgili değilim.
Fenerbahçe yönetimine bakalım o zaman; Cihan Kamer. Kimdir Cihan Kamer? Başbakan'ın yakın arkadaşı Atasay Kuyumculuk'un sahibi; denizcilik ve inşaatçılık gibi işlerle de meşgul. Fenerbahçe'nin son iki Brezilyalısı Andre Dos Santos ve Christian Oliviera transferlerini bitiren kişi. Adı her türlü naneye karıştı.
Galatasaray'a gelelim o zaman. Bitmeyen bir stad. 1996'dan bu yana konuşulan ama hikâyenin yılanı bile kıskandıracak konulara geldiği, o meşhur stad. Eren Talu yaptı, yapamadı. TOKİ ihale etti, edemedi. Ve en nihayetinde TOKİ'nin stadı kendisinin yapması belli oldu. Emir, bizzat Başbakan'ın kendisinden geliyor: "12 ayda bu stad bitecek".
Benim anladığım ve algıladığım, Galatasaray bir biçimde göbekten bağlanmış durumda, bizzat bu konu dahilinde. Kişisel olarak zaten böyle bir emirle yapılan stadın zevkini bile çıkartamıyorum.
Gökçek hükümdarlığında Ankaragücü ve Ankaraspor ile Kayserispor, Kasımpaşa, İstanbul B.B.'yi de listeye eklersek Süper Lig'de ne tip siyasi hadiseler var, ayna bize neyi gösteriyor görebiliyoruz.
Her kim, "Spora siyaseti karıştırmamak gerekiyor" derse, öncelikle o kişiye inanmayın. Çünkü istesek de istemesek de, sporun içine siyaset girmiş durumda, hele de bu ülkede.
Kimse bu gidişten rahatsız değil mi peki? Bir biçimde ulufe dağıtılırcasına kulüplere serpiştirilen insanların saçtığı paralar, kulüplere yapılan kıyaklar futbolsever olarak bizi rahatsız etmiyor mu? Sene sonunda kimileri için alınacak bir şampiyonluk veya ligde kalmanın, benim gözümde sokakların ortasında, meydanlarda nohut, mercimek dağıtılmasından hiçbir farkı yok.
Susup kalacağız yani. Fenerbahçe-Galatasaray diye birbirimizi yerken, gözümüzün içine batırıla batırıla döndürülen orta oyununda biz izleyici olarak kalacağız ve hiçbir şey olmamış gibi Galatasaray-Beşiktaş maçının heyecanına savrulacağız.
Ben şahsen kendimi bir Galatasaraylı olarak yaptırılan stat nedeniyle, seçim döneminde buzdolabı ve çamaşır makinesi dağıtılan Tuncelili gibi hissediyorum. Bu biçimde yaptırılan bir statın koltuklarına oturmayı reddediyorum.
Kabul etmek gerekir ki, her siyasi iktidar bir biçimde burnunu sokar futbola. Ne de olsa milyonlarca insanın direkt olarak ilgisini çeken bir spor dalı. Ancak hiçbir siyasi iktidar döneminde, bu denli aleni ve açıktan yürütülmedi ilişkiler.
Daha geçtiğimiz senelerde Federasyon seçimlerine müdahale edilmemiş miydi? Hani o, ismen özerk olan Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri. Hatta Haluk Ulusoy'un kazandığı seçimler sonrası Radikal gazetesi "Ulusoy: 1 - İktidar: 0" başlığını atmıştı.
Her dönem futbol, kitlelerin rahat bir uyku sağlaması ve insanların başka konularla çok fazla içli dışlı olmaması için kullanılmıştır ancak bu dönem biraz Salazar'ın 3 F'sinin -Futbol, Fado, Fiesta- Futbol ayağı, daha bir güçlü devrede gibi.
Hepimiz, kendimizi kandırıyoruz izlediğimiz, bazılarımızın taptığı bu spor için. Kim diyebilir ki, "Evet Türkiye'de futbolda birtakım işler dönüyor ama yine de biz temiziz" diye.
Herkesin önüne bir kemik parçası atılıyor, birileri o kemikleri sıyırıyor. Bize de köpeklerin kavgasını izlemek düşüyor.