Vizontele'de o meşhur diyalog vardır ya "Aha! Bu benim aklıma gelmişti. Vallahi de billahi de aklıma gelmişti diye". Hakikaten benim de aklıma gelmişti en iyi 10 frikikçiyi ama Independent yapmış, ben de "Aman canım madem öyle kasmayayım, oradan servis edeyim" dedim.
Ancak onların listesine sadık kalmayacağım ve bazılarını çıkartıp yerlerine, kendi belirlediğim isimleri koyacağım. Altta orijinal listeyi de bulabilirsiniz.
EN İYİ 10 FRİKİK USTASI
1- Arthur Zico: Son zamanları olsa da onu izleyebilme şansına erişen insanlardan biriyim. 1982 Dünya Kupası'ndaki o harika takımı ve muhteşem futbolu asla unutacağımı sanmıyorum.
2- Pierre Van Hooijdonk: Seyretme imkânı bulduğumuz hatta çok yakından bulduğumuz bir isim daha. Futboluyla, kişiliğiyle, sahadaki duruşuyla yani her şeyiyle doğru düzgün bir adamdı. Bu listeye girmeyi sonuna kadar hak ediyor.
3- Alessandro Del Piero: Juventus'la Galatasaray bir dönem çok karşılaştığından mıdır nedir bilmiyorum ama ısınmadığım bir oyuncudur kendisi. Hatta bir dönem favorileriyle birçok futbolcuya da esin kaynağı olmuştur. Her ne kadar sevmesem de, dünyanın en iyi frikikçileri listesine girmeyi hak ediyor.
4- Sinisa Mihajlovic: Hiç hazzetmediğim ve sevmediğim, sahada millete tüküren ırkçı davranışlar sergileyen bir isim olsa da, Mihajlovic de, en iyi frikikçiler listesine girmeyi hak ediyor.
5- Ronald Koeman: Independent'in orijinal listesinde bulunmayan ama benim yerleştirdiğim isimlerden biri. Koeman'sız bu liste boynu bükük mahzun olurdu. Galatasaray'ın PSV'yi 2-0 yendiği maçta canlı canlı izlemiştim. Hatta onun için antrenman izlemiştim Florya'da. Antrenmanda vurduğu bir frikik 11 aşında bir çocuğu hastanelik etmişti. Böyle de bir anımız var.
6- Juninho Pernambucano: Bu adam frikikleri bana hepsinden ayrı geliyor. Olmayacak yerden, olmayacak vuruşlar yapıyor. Genelde iyi falsolu vuruş yapan oyuncular uzaktan iyi vuramaz ama bu herif 35 metreden de topu istediği yere yolluyor.
7- Cevat Prekazi: Haliyle orijinal listede Prekazi yok. İzleseler, yüzde yüz koyarlar listeye. Hatta ilk üç sırayı zorlar. Benim görmüş ve görebileceğim tartışmasız en iyi frikikçidir. Hayatımda ilk futbolcu imzamı ondan almıştım, hâlâ da saklarım. Özledim yemin ediyorum.
8- Roberto Carlos: Roberto Carlos'u da listeye ekleyince, listedeki birçok adamın yolunun Türkiye ile kesiştiğini fark etmemek mümkün değil. Her ne kadar Türkiye'de bu frikiklerinden mahrum kalsak da (Bir Galatasaraylı olarak mutlu, futbolsever olarak mutsuzum konudan) dünyanın en iyi frikikçilerinden biri de o. Sanırım kimse unutamaz Fransa'ya attığı golü.
9- Hami Mandıralı: Doğru tahmin ettiniz, listede olmayıp, benim eklediğim isimlerden biri. Kim ne der bilemem ama benim bir Türk futbolcu olarak izlediğim en iyi serbest vuruş ustası oydu. Sert, plase fark etmez. Her yerden her biçimde vururdu toplara.
10- George Hagi: Listeden bir dolu adı eleyip, Hagi'yi de kondurdum listeye. Hami'den sonra kafiyeli de oldu. Faruk Süren'in askerlik arkadaşı diye yutturmaya çalıştı gazeteler, ilk maçında çaktı frikiği, susturdu herkesi. Commandantem, komutanım, Hagim; dinmiyor özlemin.
INDEPENDENT'İN ORİJİNAL LİSTESİ
1- Arthur Zico
2- David Beckham
3- Pierre Van Hooijdonk
4- Roberto Carlos
5- Jose Luis Chilavert
6- Alessandro Del Piero
7- Juninho Pernambucano
8- Sinisa Mihajlovic
9- Matthew Le Tissier
10- Valdir 'Didi' Pereira
11 Eylül 2009
Galatasaray-Beşiktaş nostaljisi
Milli Takım macerası sona erdi, sıra Galatasaray-Beşiktaş derbisi ne geldi. Spor blogcuları (blogger nedir kardeşim) maça ilişkin görüşlerini tek tek yazmaya başlamış. Düşündüm taşındım, "Sen arşiv tara, gençlere nostalji olsun" dedim. Maça ilişkin öngörüm yok sadece Galatasaray'ın kazanmasını istiyorum o kadar.
Galatasaray ve Beşiktaş arasında 27 yıl önce oynanmış Devlet Başkanlığı Kupası (Şimdinin Süper Kupa'sı bir zamanların Cumhurbaşkanlığı kupası. Sadece 1981 ve 1982 yıllarında bu isimle oynandı. Darbeyle yaşıt yani. İlkini Ankaragücü, diğerini ise Galatasaray aldı) maçlarına ilişkin karelere kadar gittim.
Hiç hatırlamıyorum maçı, genelde 1980 yılından itibaren izlediğim tüm maçlara ilişkin birtakım şeyler anımsarım ama bunu tamamen altbelleğe itmişim, çıkartamadım da bir şeyler.
Necdet, Samet, Rasim Kara, Fatih Terim, Eser, Raşit Çetiner, Kadir ve Ulvi'nin tıfıllık zamanlarını görünce bir iç çektim. Beşiktaş-Galatasaray maçlarına ilişkin aklımda ilk beliren şey hep, Ziya Doğan'ın, bizim kaleci Sarı Haydar'a kornerden attığı gol olur nedense.
Nasıl bir yer etmişse görüntü hiç unutamıyorum. Zaten Sarı Haydar benim gördüğüm Galatasaray tarihine gelmiş-geçmiş en kötü kalecidir, o da ayrı bir konu.
Çok konuşmayayım, fotoğrafların tadını çıkartın. Her yerde göremeyeceğiniz türden kareler. Belki tek tük görmüşsünüzdür ama bu kadarını bir arada görmeniz zor.
Yarın da, güzel maç olsun, gollü maç olsun; izleyenler hop oturup hop kalksın bize yeter. Ha bir de Galatasaray kazanırsa değmeyin keyfime..
Özel not: Eğer isteyen varsa, bu maça ilişkin Beşiktaş 11'nin klasik 'ayaktakiler-oturanlar fotoğrafı var. Haber edin, mailinize yollarım. Bu da benden kıyak olsun Beşiktaşlı dostlara)
Özel not1: Bloğu takip edenler bilir, adetim değildir böyle logomsu şeyler koymak ama sağda solda blogdan alınmış birkaç fotoğraf gördüm insan bir yazar altına, şuradan alınmıştır diye. Bu işin namusu budur.
Özel not2: Fenerbahçeliler üzülmesin, 10. haftada benzer fotoğraflar koyacağım Galatasaray-Fenerbahçe maçına ilişkin.
Wembley'den bir Türk'ün izlenimleri
Söz vermiştik, geç kaldık. Wembley'deki İngiltere-Slovenya maçındayız dedik, atmosfer şöyleymiş dedik ama geç kaldık, Özür diliyorum öncelikle. Sonrasında futbolun başlıca mabetlerinde neler yaşanmış ona bakalım..
Öncelikle, taraftar profillerinin çok 'garip' olduğunu belirtmekte yarar var. Rakibin kaçırdığı her golde, rakip tribünlere eller birleştirilmek kaydıyla "siz topsunuz" anlamına gelen, süper salakça hareket yapılıyormuş. Hatta maça giden kuzen aynen şu ifadeyle anlatıyor; "Hayatımda böyle malllık görmedim desem yeridir."
Tribünlerin en çok sevdiği isim Rooney. Kadroların anons edildiği anda en çok Twitter Rooney'e destek veriliyor. Onu sırasıyla Lampard-Gerrard ve Terry takip ediyor.
Milli Takım oyuncuları genelde yuhalanmaz ama özellikle Ashley Cole'un adı anons edildiğinde statta yoğun bir yuhalama olmuş. Benzer bir tepki Lescott'a gelmiş, belirtmekte fayda var. Benim bu cümleden ilk anladığım ırkçılıktır başka da bir şey değildir. İngilizler siyah futbolcularını sevmiyor demek ki.
İngiltere Milli Takımı ısınmaya çıktığında ilk göze çarpan şey siyahlar ve beyazların ayrı ayrı çalışması olmuş. Gerrard, Lampard, Terry ve Rooney birlikte çalışırken, Asley Cole, S.W.Philips, Heskey, Lescott ve Glen Johnson da başka bir tarafta çalışmışlar.
Bunu okuğudumda ilk aklıma gelen şey, İngiltere'nin 2010'da final oynayamayacağı oldu. Böylesi gruplaşan bir takımın ben başarılı olduğunu görmedim. Gören, bilen varsa söylesin.
Kuzen'in aktarımlarında bir de Beckham'ın yanlızlığına dikkat çekilmiş. Yine onun ifadesiyle vereceğim "Çok yalnızdı, bariz herifi dışlamışlar. Üzüldüm adama valla."
Seyirciden söz etmek gerekir; kesinlikle ve kesinlikle Türkiye'deki atmosferin yarısı bile yaşanmıyormuş. Ellerinde katlanmış kâğıtlar olan bir grup, bu kâğıtları dizlerine vurmak kaydıyla ritm tutuyor ve diğer taraftarlar "England, England" diye bağırıyor, hepsi bu.
Hayal kırıklığına uğramadım, çünkü Galatasaray'ın 3-3'lük rövanş sonrası Manchester United'la 0-0 berabere kalarak, Şampiyonlar Ligi'ne katıldığı 1993 yılındaki rövanş maçında Ali Sami Yen'deydim. Isınmaya çıkan Ince ve Schmeichel'ın gözlerindeki korku ve hayranlığı görmüştüm. Kewell'ın İngiltere'den kendisini izlemeye gelen arkadaşlarına "Maçı endişe etme, tribünleri izle" sözü bile her şeyi açıklıyor. Sloven seyircilerin maç boyunca sesi daha gür çıkmış. Bu da yeterli bir argüman oluşturur, İngiliz seyircisi hakkında.
Maça gelince, aslında kuzen uzun uzun yazmış ama ben bir noktayı yazacağım. Ve tamamen onun kelimelerine bırakacağım; "Heskey neden oynar, onu hiç anlamış değilim, O Heskey bu haliyle oynuyosa bizim Hakan Şükür'ü kesin oynatmamız lazımdı, Bosna maçında. Hakan şu haliyle İngiltere'de Heskey'in yerinde olsa her maç rahat 2 gol atar. Herifin yürüyecek hali yok inan bana, sahada boş boş dolaşıyor ve yürüyor. Koştuğunu hiç görmedim."
İçerisi bir harikaymış zaten. Koltuklar, blog numaraları filan. Her şey düzenli ve tertipli. İçeride, fast-food ve alkol satan restoranlar dahil her şeyi bulabilmek mümkünmüş.
Zaten bir seyirci düşünün ki, milli kaç var ama dev ekranda kriket takımı gösterildiğinde daha fazla tepki versinler. Yıllardır yediler bizi "İngiliz seyircisi İngiliz seyircisi" diye, bir numaraları yokmuş.
Bu arada fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere, Galatasaray formasıyla Wembley'de maç izleyen kuzen, bir Beşiktaşlı ile de karşılaşmış. "Annee Türkler geliyor."
Söz verdik, yerine getirdik. Her ne kadar geç de olsa.
Yak puronu, bak keyfine
Şu futbol hakikaten nankör oyun be. İlahsın, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından birisin (ilk sıradadır bu gönülde) ama Arjantin'i Dünya Kupası'na götüremezsen, kalplerdeki yerin sarsılacak.
Bir yandan kızıyorum, bir yandan da "Top yuvarlak, her şey olur" diyorum. Türkiye yok Dünya Kupası'nda bir de buna Arjantin eklenirse, Türk futbolseverler için daha büyük yıkım olur. Ama Messi'siz Dünya Kupası izlemeyi de gönlüm hiç elvermiyor.
Ah be Diego, nedir bu Veron saplantısı, tank gibi bir orta saha, niteliksiz defans oyuncuları Milito gibi bir adam kenarda; ben daha ne diyeyim ki sana? Güzel bir söz vardır yazamıyorum, bızdıklar var okuyan o yüzden ben değiştirip yazayım "Ormancıya balta sorulmaz" diye. Okuyorum, yazılıp çiziliyor; ben de yaptım hatta "O niye var, öteki niye yok diye?"
Kimsenin haddi değil o oyunu sana öğretmeye ancak zorlamanın da gereği yok be babacım. Yapamıyorsan, bırak gitsin. Hem sen "Ulan iyi futbolcuydu da, kıvıramadı teknik direktörlüğü" dedirtme, hem de 2010'a gitseniz bile takımın başında olma. Yak puronu, al hanımı çoluk çocuğu, tribünlerde vuvuzela çalıp eğlenin. Biz de, Veron'u seyretme ızdırabından kurtulalım.