15 Eylül 2009
Emre Tilev harbi çektir git!
Emre Tilev: Sir Alex Ferguson'u hiç böylesine çaresizlik resmi verirken görmemiştim. Roma'da Barcelona karşısında 25 maçlık yenilgisizlik unvanını kaybederken bile böylesine çaresiz görünmemişti, böylesi dizlerini dövmemişti.
Birader, sen önce Van der Saar'ın kadroda olup olmadığını öğren. Sonra Foster kaleyi nasıl almış onu öğren. Van der Saar, sakat mı değil mi, sor soruştur. Ondan sonra edebi tavırlarla maç anlatmaya çabala.
Bütün maç boyunca saçma sapan benzetmeler, garip yorumlar. Dünyanın en büyük organizasyonlarından birini böylesi rezil spikercikler yüzünden izlenmesi zor hale getirdiğimiz için ayrıca Türk televizyonculuğunu da tebrik etmek gerekir.
Şu hamasetle maç anlatma devri bitsin mümkünse. Adam gibi sahada ne oluyor anlat, sonra çek git. Yaratmaya çalıştığın çabayla sahadaki futbol, birbirine paralel düşmüyor.
Kabak tadı verdi yemin ediyorum. Sağda solda "Türkiye'de Formula 1'i ilk ben anlattım. Spor spikerliğinde yerim bambaşkadır" diye millete caka satacağına bilgi edin, otur çalış biraz.
Maçta Manchester United istediğini aldı. Seyirci iyi hoş da, seyirciyle olmuyor bu işler. Sahaya çıkıp topunu oynarsın. Muhtemelen 1-0'lık skor üstüne "Beşiktaş biraz şanslı olsa" geyikleri dönecek sağda solda. Şimdiden söylemeliyim ki; isteyen istediğini aldı.
Ne kadar eminlerse 3 puan alacaklarından, Ryan Giggs ve Rio Ferdinand kadroya bile alınmamış.
Yusuf'tan medet ummak, Ekrem Dağ'la orta sahada kör dövüşü yapmak olmuyor. Mustafa Denizli, gelişen dünya futboluna pek ayak uyduramamış. Şampiyonlar Ligi mağlubiyet serisi 7'ye yükseldi. Umuyorum ki, ekzantrik bir rekor kırmaz bu alanda.
Not: Kusura bakmayın ama bir dolu blogda, alıntılanmamış fotoğraflar görmeye başladım. Bundan sonra böyle inceden logo koyacağım.
Üst kata çık Melih, üst kata
Hiç üstünde çok fazla yazıp çizmeye gerek yok. Türkiye Futbol Federasyonu, bugüne dek tüm yaptıklarının üstüne çizgi çektirtecek bir karar aldı, Ankaraspor'un küme düşürülmesine ilişkin aldığı kararla.
Siyasi hayatında da hak-hukuk tanımayan bir adamın, bugüne dek yediği en büyük tokattır bu. Ankaragücü de eğer ayağını denk almazsa 16 takımlı lige doğru adım adım ilerliyoruz. Topal bir ligimiz de olsa, şaibenin içine kadar cıvık cıvık girmiş olmayacaktır.
Şu an televizyonlarda çıkıp "Alınan kara siyasidir. Bu Federasyon'un Melih Gökçek'le siyasi hesabı vardır. Bu husumetin başlangıcı Haluk Ulusoy dönemindeki seçime kadar gidiyor" diyerek, konuyu bambaşka yerlere taşımaya çabalıyor, hep yaptığı gibi.
Ankara'nın belli başlı bölgelerinde içki referandumuna gidecek kadar işi ileriye taşıyan bu zihniyet, kendi isteklerine karşı gelen herkesi 'siyasi hesap' peşinde koşmakla itham ediyor. Ki, bu bile başlı başına siyasi hesap adam olduğunun göstergesi.
Oysa ki, Melih Gökçek ve yavrusu, bu işi dünyanın neresinde yaparsa yapsın aynı kararla karşılaşacaklarından bihaber. Çünkü kendi küçük dünyaları, başka büyük dünyaları görmeye engel.
Ankara'yı belediye başkanı gibi değil de, babasının çitfliği gibi yönetmeye çabalayan bu adam, Türk futbolunun üstündeki lekelerden biridir ve acilen temizlenmelidir.
Melih'e son tavsiyem şudur: "Üst kata çık Melih, üst kata"
Şampiyonlar Ligi final 1956
Şampiyonlar Ligi bu akşam başlıyor. Dünya ve Avrupa Kupası'ndan sonra futbolun en çok ilgi çeken organizasyonlarından biri.
Bugünden başlayarak, her Şampiyonlar Ligi gününde, kupa tarihinin final kadrolarını, statları, hakemleri ve -eğer bulabilirsem- şampiyonların fotoğraflarını görebileceksiniz. 1956'dan başlayalım.
Tarih: 13 Haziran 1956
Stat: Parc des Princes
Seyirci: 38 bin 239
Hakem: Arthur Edward Ellis
Real Madrid: Juan Adelarpe Alonso, Angel Atianze, Marcos Alonso, Rafael Lesmes, Miguel Munoz (kaptan), Jose Maria Zarraga, Jose Iglesias, Jose Ramon Marsal, Alfredo Di Stefano, Jose Hector Rial, Francisco Gento -Teknik Direktör: Jose Villalonga-
Stade de Reims: Rene Jacquet, Simon Zimny, Robert Jonquet (kaptan), Raoul Giraudo, Michel Leblond, Robert Siatka, Michel Hidalgo, Raymound Kopa, Rene Bliard, Jean Templin -Teknik Direktör: Albert Batteux-
Goller: Di Stefano, Rial(2), Marcos Alonso; Leblond, Templin, Hidalgo.
Del Potro tabuları yıktı, şampiyon oldu
Arjantinli Juan Martín del Potro, Amerika Açık'ta Roger Federer'i 4 saat 6 dakika süren mücadele sonucunda yenerek, şampiyonluğa ulaştı. Del Potto, bu sonuçla Federer'in üst üste 6. kez ABD Açık'ı kazanmasına da engel oldu.
İlk seti 6-3 kazanan kaybeden del Potro, tie-break'e giden ikinci seti Federer'in servis hatalarından da faydalanarak, 6-7 kazandı.
Maç boyunca Federer'in servislerine cesur return'lerle yanıt veren Del Potro, üçüncü seti 6-4 kaybetti. Arjantinli raketin bu sette ard arda yaptığı iki çift hataya karşın oyundan kopmaması, bir sonraki sette yine tie-break'le kazanması Federer'i hem moral olarak yıprattı hem de kendisini maçta tuttu.
Son sette rahat bir oyun sergileyen del Potro, 1972 yılında şampiyonluğa ulaşan Guillermo Vilas'tan sonra, ABD Açık'ta zafere ulaşan ikinci Arjantinli oldu.
'İLK'LERİN TURNUVASI
Juan Martín del Potro'nun şampiyonluğu pek çok 'ilk'in de yaşanmasına neden oldu. Roger Federer ilk kez bir Slam'da Nadal dışında finalde kaybederken, del Potro, bir Slam'de hem Nadal'ı hem de Federer'i aşan ilk isim oldu.
Federer'in tıpkı Wimbledon'da Nadal'a yenilip üst üste 6. şampiyonluğu kaçırdığı gibi burada da üst üste 6. şampiyonluğu kaçırması muhtemelen kendisine bir dejavu etkisi yaratmıştır.
SEYİRCİ REZALETİ SONA ERSİN
Avustralya Açık, Fransa Açık, Wimbledon ve ABD Açık'tan oluşan Grand Slam'lerin en berbat ve en rezilleri sürekli Amerika'da yaşanıyor. Bu kadar berbat ve iğrenç bir seyirci profili hiçbir yerde yok. Her şeyde olduğu gibi burada da, kendilerine has berbat bir hava yaratıyor ABD'liler.
Servis atılırken hiç bitmeyen bağrışmalar, her çizgiye düşen topta yükselen seslerden gına geldi. Her sene benzer şeyler oluyor. Maçın sonunda Federer'in yaptığı çift hataları buna yormak gayet mantıklı.
Tarihten bir sayfa (Derwall-Yılmaz Vural)
Bir Malatyaspor-Galatasaray maçı öncesi, henüz görevinden ayrılmış olan Yılmaz Vural ve Türk futbol tarihini değiştiren büyük futbol devrimcisi Jupp Derwall.
Derwall'i az çok böyle anımsıyoruz zaten ama Yılmaz Vural'ı böylesi gür saçlar ve pala bıyıklarla hatırlayanımız az vardır. Görmeyen, görsün dedim.