2 Ekim 2009

Rio de Jenario böyle sevindi

2016 Yaz Olimpiyat Oyunları'nın Rio de Jenario'ya verilmesi oynak millet Brezilyalıları deli gibi sevindirdi. Ünlü Copacabana plajında onbinlerce Brezilyalı, zaferi kutladılar.















2016 için en şanslı aday Rio -doğru seçim-


Bugün bütün dünyanın gözü Danimarka'da alınacak bir karara çevrildi. 2016 Yaz Olimpiyat Oyunları'na hangi şehrin ev sahipliği yapacağı Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından bugün belli olacak.

2016 yılı Yaz Olimpiyat Oyunları'na aday şehirler Chicago, Rio de Janerio, Tokyo ve Madrid.

HANGİ ŞEHİR, NASIL SEÇİLİYOR?

Danimarka'da dört aday önce kendilerini tanıtacak. Ardından Uluslararası Olimpiyat Komitesi (Değerlendirme Komisyonu Üyeleri, nihai rapor sunup, oylamaya geçecek.

Komite Başkanı, zorunluluk olmamasına karşın bir gelenek olarak çekimser oy kullanıyor. Vatandaşlık bağıyla bağlı oldukları ülkeden bir kentin aday olduğu komite üyeleri ise oy kullanamıyor.

Bir kentin, oyların salt çoğunluğunu alması halinde oylama sona eriyor. Aksi takdirde en az oyu alan kent oylama dışı kalıyor ve yeniden oylama yapılıyor.

KİMLER VAR KİMLER

Danimarka'daki oylama öncesinde Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula Da Silva, Japonya Başbakarı Yukio Hatoyama, İspanya Kralı Juan Carlos ve Başbakan Zapatero Kopenhag'da temaslarda bulunurken, ABD Başkanı Barack Obama ise kendi şehri Chicago'ya destek vermek için Danimarka'da görüşmelerde bulunuyor.

Chicago ve Rio de Janerio en şanslı şehirler arasında gösteriliyor. Özellikle Rio de Janeiro, bugüne dek Güney Amerika hiçbir ülkenin Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapmadığı için şansı yüksek gösterilen şehirlerden ilki.

Şehirlerin seçilebilmeleri için aktif biçimde çalışan isimlerden Pele-Rio, Raul-Madrid ve Oprah Winfrey ve Barack Obama David Robinson-Chicago.

1984 ve 1996'da ABD'de yapılan iki olimpiyat yakın tarihte düzenlenen organizasyonlar olduğundan, umuyorum Rio de Janerio 2016'ya evsahipliği yapar.

Edit: Karar açıklandığı sırada internetten uzak bir ortamdaydım en az Brezilyalılar kadar sevindim. Doğru karardı.

Olmadı, olmazdı


Galatasaray'ı hazırlık kampından bu yana tüm maçlarda izledim. Çok açık ve net ifade etmem gerekir ki; bu kadar pas hatası ve daha da önemlisi kontrolsüz olmasını görmemiştim. Rakip Sturm Graz değil de, bir gömlek üstün bir takım olsa, Galatasaray bugün puansız ayrılabilirdi Ali Sami Yen'den.

Futbolda, her ne kadar kadrolar maçların kazanılması için büyük etken olsa da, doğrular ve yanlışlarınızın arasındaki fark, alacağınız skoru ortaya çıkartır. Galatasaray ve Sturm Graz'ı terazi kefesine çıkarttığımızda sarı-kırmızılı takımın çok baskın bir ağırlıkta olacağı kuşkusuz.

Fakat terazi kefesinden sonraki yeşil saha kısmında, yaptıklarımız ve yapamadıklarınız sizin alacağınız skoru tayin ediyor. Galatasaray, maçın başından sonuna sahada istediğini yapamadı.

Tek tek isimler üstünden gitmek istemesem de Mehmet Topal'a ayrı bir parantez açmak şart. İlk yarı boyunca Mehmet Topal'ın göndermek istediği 7 diyagonal pasın hepsi rakipte kaldı. Ve bu 7 topun hemen tamamı kontraatak olarak Galatasaray kalesine yönlendi.

Muhtemel oyuncu değişikliğinde ilk aklıma gelen isimdi. Hatta ilk yarı bitmeden bile Mehmet Topal-Mustafa Sarp değişikliğini bekliyordum. Rijkaard'ın sabrına hayran kaldım.

Eskişehirspor maçı sonrasında futbolun çok bilenleri tarafından ortaya atılan "B planı" devreye sokulunca, Baros-Keita-Arda-Elano ve Kewell gibi yani 5 hücum gücü yüksek oyuncunun sahada kalması, Galatasaray'ın komik pozisyonlarda yakalanmasına neden oldu.

Türkiye'de ne yazık ki, "B planı" olarak algılanan hadise, orta saha ya da defansından bir oyuncu eksilterek, hücuma bir fazla oyuncu eklemek.

Buna benzer bir "B planı"nı Galatasaray-Kocaelispor maçında izlemiştim ve Galatasaray tarihinin en farklı yenilgilerinden birini alarak, koskoca bir sezonu heba etti. Ayhan-Kewell değişikliğinde ilk düşündüğüm şey "İyi ki, rakip Sturm Graz" demek oldu, bu yüzden.

Rijkaard, her ne kadar eleştirilse de, Eskişehirspor maçında sistemine ihanet etmeyerek, doğruyu yapmıştı. Sturm Graz maçı içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Galatasaray takımında Eskişehir ve Sturm Graz maçlarında, sezinlediğim şey; hep en zoru yapmaya yönelmeleri oldu. Her iki maçta da, Servet'ten Arda'ya kadar, basit oynamak sanki bir suçmuş gibi fantastik paslar, gereksiz zorlamalarla dolu 180 dakika geçirildi.

Oysa sezon başından bu yana izlediğimiz Galatasaray; etkili, gösterişli ancak basit oynuyordu. Kuvvetle muhtemel, bu sorunlar giderilecektir.

Yanlışların, doğrulardan daha fazla yapıldığı, kontrolün çabuk kaybedildiği Sturm Graz maçında, tatsız geçen bir maç izledik. İki ucu keskin bıçak şeklindeydi, her iki takım da kazanabilirdi. Daha yol almak için katedilecek mesafeler var. Kimsenin etkisinde kalmadan, doğru bildiğinden şaşmadan yola devam etmek gerekir.

Son not: Karşılaşmanın hakemi, her yönden berbattı. Gerek Galatasaray, gerekse de Sturm Graz aleyhine ve lehine yanlışlar yaptı. Parlatılmak istenen bir organizasyon yapılıyorsa, hakemlerin de aynı şekilde kaliteli olması gerekli.