3 Şubat 2010

45 dakikalık izlenimden fazlası

Hemen baştan belirteyim, hasta ziyareti nedeniyle maçın tamamını izleyemedim, ikinci yarının başından itibaren izledim.

Bloğu sürekli takip edenler farkındadır muhtemelen. Dos Santos'un transferiyle ilgili bir şey yazmadım, babası dışında. Belli nedenleri vardı kendi açımdan, bugün bu nedenleri yazacağım. Ancak sakın kimse bugünkü performansından ötürü olduğunu düşünmesin. Zaten devre arası transferlerine belli bir tepkiyi açıkça koymuştum.

Şenliklerle karşılanan Dos Santos transferinin baştan bu yana hata olduğunu düşünüyorum. Hatanın birden çok nedeni vardı benim açımdan.

Birincisi Jo'nun transferiyle başladı. Jo'nun alınmasıyla belli oldu ki, UEFA Avrupa Ligi'nde forma giyemeyecekti. O yüzden beklentim, Atletico Madrid ve sonrası için oynayabilecek bir golcü alınması yönündeydi.

İkinci nedenim, Dos Santos'un bu kadar abartıldığı gibi parlak bir oyuncu oluşuna inancımın az oluşu. Belki bu cümleyi yazdığım için "Ulan tüh senin futbol bilgine" diyebilirsiniz ama Dos Santos'un Aydın'dan kat be kat üstün olduğuna inanmıyorum. Belki aralarında birkaç level (ama alt level'lar) fark vardır. Aydın'dan ne kadar olmayacağını düşündüysem Dos Santos için de aynı şeyi düşünüyorum.

Santos, açık alanda oynamayı seven, süratli bir kanat oyuncusu. Oysa Galatasaray gibi sürekli hücumu düşünen takımlar karşısında rakibiniz size öyle tarla gibi alan bırakmaz, hele de Türkiye Ligi'nde. O zaman, "Neden alındı?" diye sorguluyorum ister istemez.

Dos Santos, Barcelona'da en iyi olduğu dönemde bile bir fiziki üstünlüğü olmayan bir oyuncuydu. Antalyaspor maçında her pozisyonda yere düşmesi her ne kadar uzun dönemden bu yana maç eksikliğine bağlanacak olsa da, bugün yaşadığımız düşme sahnelerinin benzerlerinin sezonun geri kalanında da göreceğimizi düşünüyorum.

Üçüncü olarak da, Barcelona'nın böylesi genç yaşta bir oyuncuyu, bu genç yaşında elden çıkartması. Aptal değildir Barcelona yönetenleri, gelecek vaat eden bir oyuncuyu bu denli genç yaşında 'pat' diye satmaz.

İlk iki veriyi yan yana koyduğumda, Galatasaray'ın bu sezon önceliğinin şampiyonluk olduğunu görüyorum. Çünkü sizin golcü diye aldığınız adam Avrupa'da oynayamayacak ve bir yenisi de, o beklediğiniz golcü özelliklerine sahip değil.

Sağda solda 'Galatasaray 4-6-0 oynayacak' gibi ütopik cümleler okudum. Açıkçası ben böyle oynayan bir takım görmedim. Varsa haber verin izleyeyim, yoksa ve bunu ilk kez Galatasaray oynayacaksa bunun mantığını çözmeme yardım etsin birileri. Dünya üstünde böyle bir taktik ya da diziliş olduğunu bilmiyorum çünkü. (Olmadığını iddia etmiyorum, varsa örneklendirin)

10 gün önce Jo ve Dos Santos transferleri için düğün bayram edenlerin reflekslerinin, artık transfer endeksli başarıya kilitlendiğini düşünüyorum. Evet, kabul ediyorum ki, her yeni transfer Ahmed Barruso ya da Lutu bile olsa insanı heyecanlandırır. Ama Galatasaray taraftarı hiçbir zaman bu olmadı. Biz bu refleksi, başkalarında görmeye alıştık hep. Ve sevdiğim, benimsediğim bir taraftar refleksi değil bu.

Neyse Jo ve Dos Santos transferleri özelinde kelamımı anlattığımı düşünüyorum.

Antalya maçına gelecek olursak, devre arası yeni bir taktik, yeni oyuncular, ileriye bakmak gibi birçok şey duyuyor ve okuyoruz. Türkiye'de hiçbir taraftar ileriye bakmaz, o günü yaşar, o gün de hesap keser.

Denizli ve Antalyaspor maçlarındaki futbol; Kayserispor, Antalyaspor, Atletico Madrid (her iki maç) ve Beşiktaş maçlarında sergilenirse, kimse "Biz aslında sistem kuruyoruz, bu sistem için sabretmeliyiz" diye düşünmez. Tıpkı Nonda'ya yaptığı gibi, geçmişte Petre'yi s*ktiri çektiği gibi, hatta hatta Hagi'yi yuhaladığı gibi hesabı oracıkta kesiverir. Sonra da arkasından timsah gözyaşı döküp "Ah Rijkaard kalsaydı böyle olmazdı" diye hayıflanır.

Kara bir tablo çizmiyorum, müneccimlik de yapmıyorum, sadece olası ihtimaller üstünde duruyorum. Ben Denizlispor ve Antalyaspor maçlarında parlak bir futbol göremedim. Sezon başında oynanan futbola hiç benzemeyen, topun bolca ayakta tutulmaya çabalandığı ama becerilemeyen, zaman zaman kaosa yönelik bir oyun izledim.

Daha önce de yazmıştım, benim için sorun değil. Benim çocukluğum, Beşiktaş ve Fenerbahçe şampiyonluklarını görerek geçti, o dönemde Galatasaraylı olmayı seçtim. Ama tribündeki, o kendini takımın ve kulübün sahibi sanan, kitle psikolojisi iliklerine kadar işlemiş güruh en fazla 3 maç bekler. Sonra değil Rijkaard, Rinus Michels mezarından çıkıp gelse, yine de bildiğini okur.

Burada tabii ki, yönetim belirleyicidir ama insan psikolojisi gereği, kurban olmamak için başkasının kurban edilmesine de seyirci kalır hatta kurbanı kendi itiverir, vandalların önüne.

Tüm bunları yazarken, eksikler, gedikler, sakatların olduğunu da göz önünde bulundurmadığım düşünülmesin.

Son sözümü de söyleyeyim. Keita dönmeli, Elano adam akıllı forma giysin, Arda kör dövüşüne son vermeli, Servet o herkese tükürdüğünü yalatan haline dönmeli. Yoksa bu işin sonu parlak görünmüyor. (Kewell ve Baros'tan söz etmiyorum, çünkü onlar bu takımın en önemli iki oyuncusuydu)

Yine aynı şeyi yapacağım, kusura bakmayın. Son sözüm bu olsun. Dos Santos'un bonservisi sezon sonu alınmaz, o düğün bayram edilen adam beklentileri karşılayamaz.

Karşılarsa da, büyük bir mutlulukla özürümü dilerim, hiç gocunmadan. Tıpkı Servet'in gösterdiği performanstan sonra yaptığım gibi.

Bu topu kim ister?


5 kilo ağırlığında 33 bin beyaz elmas, 10 bin siyah elmas ve 2.5 kilogram ağırlığında beyaz altından yapılmış.

Fiyatı nedir bilmiyorum ama bu topa sahip olmak isteyen milyonlarca futbolsever, hatta futbol sevmeyen vardır.

Hiddink'in geleceğini gösteren işaretler

14 Ekim 2009 tarihinden bu yana Milli Takım herhangi bir futbol organizasyonu içinde görülmedi.

Bir dönem papatya falları açıldı; "yerli mi, yabancı mı?" diye, birkaç gün sonra 2012 Avrupa Şampiyonası gurup eleme maçlarının kuraları çekilecek ama teknik direktörümüz yok.

Türkiye Futbol Federasyonu, 3 Mart 2010 tarihinde Honduras ile hazırlık maçı yapılacağını açıkladı. Karşılaşmanın hangi ilde, hangi saatte oynanacağı ileri bir tarihte açıklanacakmış.

Rusya Futbol Federasyonu'na Sergei Fursenko'nun seçilmesiyle Hiddink'in Rusya Milli Takımı ile bağlarını kopartacağı kesin durumda. Fursenko daha önce "Eğer seçilirsem, Hiddink ile çalışmayı düşünmüyorum" demişti.

Kuvvetli ihtimal Guus Hiddink, milli takımın yeni teknik direktörü olacak ve 3 Mart tarihindeki Honduras hazırlık maçında da takımın başında olacaktır. Bakmayın TFF'nin, Hiddink'in geleceğine yönelik haberleri yalanladığına. Birkaç gün içinde açıklanır diye düşünüyorum.

7 yıllık değil 7 günlük iktidar mısınız?


Biraz önce yaptığı açıklamanın sonundan aynen veriyorum "İmam hatip mezunu olduğum için gurur duyuyorum ama imam hatipli olduğum için beni üniversiteye almadılar. O yüzden de normal lise bitirmek zorunda kaldım."

Bu ülkede onbinlerce imam hatip mezunu çatır çatır üniversitelere giriyor. Evet bir katsayı sorunu vardır imam hatiplere karşı ancak ayın katsayı sorunu meslek lisesi mezunları için de var.

Nasıl giremedin, neden giremedin, bunların anlatılması gerekir. Her yurtdışına gittiğinde kendi ülkesini basın yoluyla eleştirmesini, şikâyet etmesine alıştık ama ortada bir sorun varsa çözecek mercii ben değilim, bizzat sizsiniz.

Meclis sayısınız her şeyi çıkartmaya yetiyor. Buyurun, imam hatiplilerin önündeki sorunu da çözün. Buyurun, türbanlılaın üniversiteye girmesininin önünü açın, buyurun faşist 12 Eylül anayasasını değiştirin. Bir ülkenin başbakanı olmaktan çok, belli bir zümrenin başbakanı gibi davranıyorsunuz.

İktidar gücü sadece yağma biçiminde özelleştirmeye, belirli bir zümreyi zengin etmeye, çoluk-çocuk akrabayı zengin etmeye mi yetiyor?

Her lafın başında insan hakları, demokrasiden dem vurup, sonra her türlü eylem biçimini "kanunsuz" ilan ederseniz, sizin 12 Eylül faşizminden beslendiğini düşünmek de benim hakkım.

Her Meclis grup konuşmasında 60 yıl öncenin CHP iktidarını eleştiriyorsunuz ama bu ülkeyi 12 Eylül'den bu yana yöneten siyasi kadroları bünyenizde barındırıyorsunuz (Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Bülent Arınç, Vecdi Gönül, Beşir Atalay v.s. v.s.) Yani sözüm o ki, öyle çok da gerilere gitmeyin hele 60 yıl önceki İsmet Paşa CHP'sinin üstünden, ülke yönetimini eleştirmeyin.

Kaldı ki, her konuşmanızda sanki 7 yıllık değil de, 7 günlük iktidarmış intibahı uyandırmanız da ayrı bir gariplik. Bu ülkeyi 7 yıldır siz yönetiyorsunuz, eğer ortada sorun ya da sorunlar varsa, bu sizin de dahlinizdir aynı zamanda.

Çoktan seçmeli test



Kırmızı halka içine alınmış kişi kimdir?

a) Başbakan Erdoğan'ın bodyguard'ı
b) TBMM koruma müdürü
c) Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı
d) Karagümrüklü bıçkın delikanlı
e) Boks milli takım oyuncusu
f) Milletvekili

Acilen Leo Franco'yu görmem lazım


Nonda, dün akşam elinde bir bavulla Türkiye'ye veda etti. Efendice, sessiz sedasız, kimseye suçlamada bulunmadan (Gönderilmesi gerçekten de kötü bir zamandaydı bu konudaki serzenişi haklıdır) gitti.

Şöyle karşılandı, böyle gitti gibi bir rutin içine girmeyeceğim. Zaten alıştık bunlara, her seferinde aynı şey oluyor. Hoş, Nonda'nın gelişi çok gümbürtülü değildi. Yedek kaldı sesini çıkarmadı, golünü attığı haftadan sonra ilk 11'de oynamadı yine sesini soluğunu çıkartmadı. Cidden efendice geldi, efendice gitti.

Söylemek istediğim aslında çok başka bir şey. Geçen yıl, karlı bir günde sinema çıkışında Morgan De Sanctis'le birlikte eşini ve çocuklarını görmüştüm. İki elinden tutan çocukları ile birlikte alışveriş yapıyordu. Birkaç ay sonra Galatasaray'dan ayrıldı. Hemen not düşeyim, benim açımdan hataydı gönderilmesi. Çünkü çok iyi bir kaleciydi. Zaten bu yıl Serie A'nın en iyi kalecisi seçilmesi muhtemeldir.

Birkaç hafta önce yine bir sinema çıkışında (Bakırköy oluyor) bu kez Nonda ve eşini gördüm (Sözün geleceği yeri tahmin etmişsinizdir). Eşinin elinden tutmuş öyle geziniyordu tatlı tatlı. Onu gördükten birkaç hafta sonra da Türkiye'den ayrıldı.

Sözüm o ki, hangi Galatasaraylı oyuncuyu görsem, soluğu havalimanında alıyor. Dün kuzenimle konuşurken, "Acilen Leo Franco'yu görmem gerekiyor" dedik, ikimiz de birden.

Her iş çıkışı Bakırköy'e gidip aynı alışveriş merkezinin etrafında turlamaya başlayacağım. Muhtemelen en iyi yol bu olacak. Yoksa hafta sonundan bu yana gördüm ki, ben de dahil sabırlar taşmış, nahoş hadiseler meydana gelebilir.