4 Şubat 2010
Yusuf, yusuf, yusuf....
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: TEKEL eylemleri hükümete karşı bir komplodur.
Recep Tayyip Erdoğan: Bunların hepsi işgalci, ay sonunda müdahale edeceğiz.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı: Biz hiçbir vatandaşımızı aç bırakmayız.
Yusuf, yusuf, yusuf....
Şu meşhur Galatasaray sakatlıkları ve etki-tepki prensibi
Fizikten hiç anlamam hatta çok da sevmem ama etki-tepki prensibine fena halde inanırım. (Diğer fizik kurallarına inanmıyorum anlamına gelmesin)
Galatasaray'da yaklaşık 3 yıldan bu yana başgösteren sakatlıkları, kendi içimde etki-tepki prensibine yoruyorum. Haliyle, başka başka nedenleri de yok değil. Sağlık Kurulu'nu anmadan geçmeyeyim hemen bu noktada.
Skibbe'nin Galatasaray'a gelişinden bu yana, tabir-i caizse it gibi koşan, pres yapan Galatasaray'ı sahada göremiyorum. Daha teknik, daha yumuşak ayaklardan oluşan bir takım haline döndük. Rijkaard geldikten sonra da, benzer bir futbol sergiliyoruz. Şöyle bir düşündüğümde takımda Servet ve Mustafa Sarp dışında (şimdi Neill da eklendi) öyle sertliğe sertlikle cevap veren nitelikte oyunculara sahip değiliz.
Genelde sertlik karşısında ya Keita gibi kontrolü kaybediyoruz ya Arda gibi topu bırakıp faul bekliyoruz.
Bu dönemde, geçen sene Adnan Polat'ın da dikkat çektiği gibi sakatlıkların pek çoğu darbeye bağlı olarak gelişti. Jo son örnek olarak hafızalarda duruyor. Kulüpten yapılan açıklamada Caner'in de kaval kemiğine aldığı darbe sonucunda durumunun belli olmadığı belirtildi.
Orduspor maçı sonrası Arda'nın bacaklarındaki ve dizlerindeki morluklar gözümün önünden gitmiyor.
Kurulan takım genelde daha teknik futbolculardan oluşuyor, dripling yapıp adam eksilten oyuncular ayağında bol bol top tutuyor. Ehh, haliyle sakatlık riskini de daha artırıyorsunuz.
Etki-tepkiden ne anlatmak istediğim anlaşılmıştır. Elbette, Antalyasporlu Yalçın ya da Sedat Ağçay örneğinde olduğu gibi rakibe, bilerek ve isteyerek sakatlamaya yönelik faul yapmayacaksınız ama etki gösterildiğinde tepki vermeyi de bileceksiniz. Hatta etkiyi siz yaratacaksınız.
Bu kadar yumuşak futbol oynandığı sürece üç-beş maç "Vay be ne güzel oynuyor adamlar" denilebilir ama genel bir sezon boyunca sizin zayıf karnınız oluverir.
Tabii ki, söylemek istediğim şey kasaplar korosu değil ancak dünya üstünde de bu kadar yumuşak oynayan futbol takımları yok artık. Biraz sertlik, biraz agresiflik özellikle de bizim ligimiz için olmazsa olmaz. Hele de hakemleri göz önüne alırsak.
Dikkat edin, Galatasaray'ın yenildiği Bursaspor, Fenerbahçe, Antalyaspor, Ankaragücü maçlarında, karşımızda çok sert oynayan takımlar gördük. Hatta ayak bacak kıracak kadar sert takımlardı!
Bu tepkisizlik maalesef üstümüze yapışmak üzere gibi duruyor. Yapışırsa bu işten sıyrılmak zor olur. Her ensenize vuran da lokmanızı alır. Biz de her sakatlanan oyuncudan sonra hayıflanmaya ve Sağlık Kurulu'nu tek suçlu ilan etmeye devam ederiz.
Galatasaray'da yaklaşık 3 yıldan bu yana başgösteren sakatlıkları, kendi içimde etki-tepki prensibine yoruyorum. Haliyle, başka başka nedenleri de yok değil. Sağlık Kurulu'nu anmadan geçmeyeyim hemen bu noktada.
Skibbe'nin Galatasaray'a gelişinden bu yana, tabir-i caizse it gibi koşan, pres yapan Galatasaray'ı sahada göremiyorum. Daha teknik, daha yumuşak ayaklardan oluşan bir takım haline döndük. Rijkaard geldikten sonra da, benzer bir futbol sergiliyoruz. Şöyle bir düşündüğümde takımda Servet ve Mustafa Sarp dışında (şimdi Neill da eklendi) öyle sertliğe sertlikle cevap veren nitelikte oyunculara sahip değiliz.
Genelde sertlik karşısında ya Keita gibi kontrolü kaybediyoruz ya Arda gibi topu bırakıp faul bekliyoruz.
Bu dönemde, geçen sene Adnan Polat'ın da dikkat çektiği gibi sakatlıkların pek çoğu darbeye bağlı olarak gelişti. Jo son örnek olarak hafızalarda duruyor. Kulüpten yapılan açıklamada Caner'in de kaval kemiğine aldığı darbe sonucunda durumunun belli olmadığı belirtildi.
Orduspor maçı sonrası Arda'nın bacaklarındaki ve dizlerindeki morluklar gözümün önünden gitmiyor.
Kurulan takım genelde daha teknik futbolculardan oluşuyor, dripling yapıp adam eksilten oyuncular ayağında bol bol top tutuyor. Ehh, haliyle sakatlık riskini de daha artırıyorsunuz.
Etki-tepkiden ne anlatmak istediğim anlaşılmıştır. Elbette, Antalyasporlu Yalçın ya da Sedat Ağçay örneğinde olduğu gibi rakibe, bilerek ve isteyerek sakatlamaya yönelik faul yapmayacaksınız ama etki gösterildiğinde tepki vermeyi de bileceksiniz. Hatta etkiyi siz yaratacaksınız.
Bu kadar yumuşak futbol oynandığı sürece üç-beş maç "Vay be ne güzel oynuyor adamlar" denilebilir ama genel bir sezon boyunca sizin zayıf karnınız oluverir.
Tabii ki, söylemek istediğim şey kasaplar korosu değil ancak dünya üstünde de bu kadar yumuşak oynayan futbol takımları yok artık. Biraz sertlik, biraz agresiflik özellikle de bizim ligimiz için olmazsa olmaz. Hele de hakemleri göz önüne alırsak.
Dikkat edin, Galatasaray'ın yenildiği Bursaspor, Fenerbahçe, Antalyaspor, Ankaragücü maçlarında, karşımızda çok sert oynayan takımlar gördük. Hatta ayak bacak kıracak kadar sert takımlardı!
Bu tepkisizlik maalesef üstümüze yapışmak üzere gibi duruyor. Yapışırsa bu işten sıyrılmak zor olur. Her ensenize vuran da lokmanızı alır. Biz de her sakatlanan oyuncudan sonra hayıflanmaya ve Sağlık Kurulu'nu tek suçlu ilan etmeye devam ederiz.
Jo 3 hafta yok
Forvete talibim, an itibariyle. Yorum bile yapamıyorum artık Galatasaray'daki sakatlık hadiselerine. Ne desem boş. 3 yıldır garip bir şey var bu takımda, yeni geleni, eskisi, hiç sakatlanmayanı...
Fark etmiyor herkes sakatlanıyor. Nonda'nın gönderilmesi hataydı tekrar üstüne basıyorum. Arayacağız çünkü Dos Santos'la olmayacak, Arda ile hiç olmaz. Belki Keita, Lille'de bir dönem oynamıştı çünkü.
Türk futbolunun yeni canlısı
3-2'lik lig maçında Kewell'a yaptıklarından sonra dikkat etmeye başladım. Bu arkadaş, herkese benzer biçimde giriyor. Vitesi boşalmış kamyon gibi ve daha da garip olan, kötü niyetli.
Herkesin aşil tendonuna giriyor, bileğine basıyor, arkadan vuruyor. Yediğin ekmek haram olsun, futbolda böyle adamların direkt biletini keseceksin. Tabii, bunu bilerek yaptığını ispat edemiyorsun.
Su testisi su yolunda kırılır, bir gün basıverirler bileğine biter futbol hayatın. Hayvanlığın anlamı yok. Bu işten para kazanıyor o sahadaki adamlar.
Hırsla açıklanacak şeyler değil bunlar. Çünkü bir değil, iki değil, üç değil. Adam olmak, futbolcu olmaktan daha önemlidir. Fakat bunu anlayabilecek beyni var mı, onu bilmiyorum.