Maç haberine bakıyordum, dikkatimi çekti. Aslında, kaçıncı dakikada ne olmuş filan dikkat etmem, ilgimi de çekmez. Ama bu kez bakasım geldi ve şunu gördüm.
74. dakikada Cangele, ceza alanında düşürüldü, maçın hakemi Tolga Özkahya pozisyonun devamına karar verdi. Kayserispor taraftarları bir süre hakemin bu kararına tepki gösterdi.
Belli ki, yazan arkadaş kararını vermiş. Pozisyon onun için penaltı. Anadolu Ajansı'yla ilgili zaten birkaç şey yazmıştım, madem öyle devam edeyim. Anadolu Ajansı ve TRT'ye alımlarla ilgilenen bakan Bülent Arınç.
Hangi tipten adamları oraya yerleştireceğini az-çok tahmin ediyorum. Kendisi azılı ve iflah olmaz bir tip. Ortam germek, gündem değiştirmek konusunda eşi bulunmaz bir zat.
Neyse şu Anadolu Ajansı'nın 74. dakika hadisesine gireyim. Bunu yazan tipin, gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi yok. Zaten bizim gibi editörler, bu gibi malların yazdıklarını haberleştirmek için vardır.
Arkadaş, pozisyonu tekrar tekrar izlesin istersi. Acaba penaltı mı, değil mi karar versin? Ama benim vergimle maaş alan bu herif, mümkünse taraftarlık yapmasın. Çok istiyorsa, bizim gibi blog açsın.
Cangele düşürülmedi, düştü salak herif. Pozisyonda bir de sarı kart alması gerekirdi. Neye üzülsem bilmiyorum. Bu heriflerin devlet kadrolarına yerleştirildiklerine mi yoksa alenen taraftarlık yaptıklarına mı?
6 Şubat 2010
Sinir bozucu futbol
En baştan , kendimce Galatasaray'ın durumunu özetleyeyim. Şahane bir aşçımız var, gayet güzel malzemeler var, fırın hazır, yemeği koyduk pişirmeye başladık ama nar gibi kızarmaya başlayan yemeği fırından çıkartıp, içine farklı malzemeler koymaya başladık. O malzemeler de yemeğin tüm tadını-tuzunu kaçırdı.
Bu maçın Antalyaspor maçından tek farkı, biraz daha mücadele edilmesiydi. Onun dışında, çırpınan, debelenen, bir takım görüntüsündeydi Galatasaray.
Maç başlamadan önce, yorumum 1 puan alınacağıydı, öyle de oldu. Kayserispor 10 kişi kalmasaydı, bu puanın da alınamayacağını düşünmüştüm.
Uzun zamandan bu yana böylesi bir Galatasaray izlemiyorum. Sahadaki oyuncuların bazıları sanki, futbola yeni başlamış gibiydi. Zeminin de etkisiyle zaman zaman iki pas yapamaz noktaya gelen oyuncuları görmek, insanı haliyle yoruyor izlerken. Üstelik Kayserispor da, öyle parlak günlerinden birinde değildi.
Çok uyumsuz bir takım haline geldi Galatasaray. Keita bomboş pozisyonda top bekliyor, gelmeyince çıldırıyor; Arda yanı başında duran Dos Santos'a pas vermiyor, Dos Santos sanki Galatasaray'ı 1 kişi eksik oynatmaya çıkmış sahaya v.s. v.s... Daha bir dolu olumsuzluk vardı. O yüzden cidden izlerken yıprandığımı hissettim.
Şu eksik, bu eksik demenin faydası yok. Sezon başında kadronun mükemmeliyeti konusunda hemen herkes hemfikirdi. Madem böyle bir kadro var, o zaman bahane arkasına sığınmanın anlamı yok.
Galatasaray iyi futbol oynamıyor. Bunu açık ve net biçimde söylemek gerekir. Her bahanenin arkasına gizlendiğimizde gerçekten biraz daha uzaklaşıyoruz çünkü.
Skoru değiştirmek için ele geçen iki fırsat tepildi. Bu pozisyonlarda ne Emre Çolak'ın ne de Elano'nun bir suçu yoktu. Bazen olmadı mı olmaz. Fakat yedek bankına baktığımda bir tane bile oyunun skorunu değiştirmeye çalışacak adam görmeyince insanın morali bozuluyor.
Özellikle Dos Santos üstünden gitmek istemiyorum ancak Emre Çolak'ı yedekte bırakabilecek hiçbir üstün vasfı yok. Sanki altyapıdan yeni çıkmış futbolcu Emre değil de Dos Santos gibi. Bu denli ısrar etmenin zaruriyetten olduğunun farkındayım ancak üçüncü maçta da gördük ki, olmuyor. Olur mu? Ben o noktada da şüpheliyim.
Puan kaybu ya da yenilgi çok önemli değil. Çok var daha, herkes puan kaybedecek öyle ya da böyle. Ama oynanan futbol sinir bozuyor.
Yine de Rijkaard-Neeskens ikilisi hepimizden iyi biliyordur neyin ne olduğunu. Durumu düzeltecek hamleleri yapacağını düşünüyorum. Başta da dedim, iyi bir aşçımız var. Güven duymaya devam edeceğiz. Başka şansımız da yok.