7 Şubat 2010
Figür yapmaya devam et Yılmaz Erdoğan!
Uzun zamandan bu yana 'demokratik açılım' rafa kaldırılmış gibiydi. Önceki günlerde AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, 'sanatçılar'la Dolmabahçe'de bu konuda destek almak için 3 bölüm halinde yapılacak, toplantılar düzenleyeceği haberi geldi.
Toplantıya çağırılan isimler arasında Sezen Aksu, Yılmaz Erdoğan, Emel Sayın, Neşet Ertaş, İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Orhan Gencebay, Ferhat Göçer, Tarkan, Hülya Avşar, Hülya Koçyiğit, Cem Yılmaz, Sinan Çetin, Necati Şaşmaz, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Ayşe Kulin, Adalet Ağaoğlu gibi isimler var.
Bu isimlerden bazıları toplantıya katılmayacağını ya da katılamayacağını açıkladılar. Konu hakkında en ilginç yorumsa Yılmaz Erdoğan'dan geldi. Yılmaz Erdoğan, " Yandaş sanatçı damgası yemek problem değil" diyerek, toplantıya katılacağını açıkça belirtti.
Bu ülkede akan kanın bir biçimde durdurulması gerektiğine inanıyorum. Ancak bunun, içi doldurulmamış, halkın önüne hiçbir somut bilgi konulmadan, isimsel olarak bir açılımla yapılamayacağını da düşünüyorum.
Bugün sokakta 'demokratik açılım'a destek veren insanlara bile sorsanız, ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisi olmadığına eminim.
Sözüm bu açılım denen olguya filan değil. Sözüm Dolmabahçe'de masa başında toplanacak, bir yandan yemeğini yerken, bir yandan Başbakan'ın yanında durup, onunla bir iki kelam edecek insanlara. (Bu toplantıda Necati Şaşmaz'ın ne gibi bir rolü olacak aslında ayrı bir yazı konusu. Hele bir katılsınlar ona da yazacak üç-beş kelimemiz olur.)
"S harfinden orak çekiç figürleri ağbilerinden öğrenen" Yılmaz Erdoğan, kendince bir sanatçı duyarlılığı içinde olduğunu, gerekirse "Yandaş sanatçı damgası yemeyi" göze alarak, bu toplantılara katılacak.
Yılmaz Erdoğan'ın, sadece Dolmabahçe toplantılarında değil, Ankara'nın ayazında ekmeği için ölümüne mücadele eden insanların da, yanında olmasını bekliyorum. Ancak bunun beyhude bir bekleyiş olduğunun da farkındayım.
Tabii, bu soğukta Ankara'da ne işin var değil mi? Mis gibi Dolmabahçe'de, bütün medyanın gözü önünde, çıkıp da bir-iki beylik kelime etmek varken, ne işin var senin TEKEL işçilerinin yanında?
Solculuğunuz, duyarlılığınız tıpkı, yazdığın şiirlerdeki gibi ancak bir harften figür yapmaktan ibaret. Çünkü göstermek istiyor sen ve senin gibiler, yaptıklarınızı. Öyle sessiz sedasız "Ben böyle bir adamım" demek yerine, tüm kameraların karşısına çıkıp bağıra bağıra, "Gerekirse yandaş desinler" demek, daha yeğ bir durum sizler için.
Duyarlılığınızın da bir bedeli olacak o zaman. Onun da nakte çevrilmesinin hesabı var içinizde.
Ben, kendi açımdan 'yandaş' demem. Çünkü sizin gibiler 'yandaş'tan çok çember gibisiniz. Çember döndükçe; en üste çıkmak, en tepede bulunmak için çemberin olmayan köşesinde yer almak için çırpınıp durursunuz.
Birtakım isimler dışında, bu ülkenin kendine 'sanatçıyım' diyen hiçbir ismi TEKEL işçilerinin yanında değildi bugüne kadar. Herkes kan emici, herkes vampir gibi, ölüm anını bekliyor. Bakın o zaman, nasıl herkes TEKEL işçilerinin yanında olacak. "Ölümleri ben durdurdum, benim de payım var" demek için, yanıbaşlarından ayrılmayacak.
Ya, bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na ne demeli? Kuru fasulyesini yerken, "Kış kıyamette işçilerimizin mağdur olmasını istemeyiz. Ama ekonomik şartlar da gözetilmeli. Eylem yeteri kadar uzadı. Artık bitsin" diyerek, bu insanların sorunlarına çözüm mü bulabileceğini zannediyor. Dalga mı geçiyorsunuz, bu insanlarla?
TEKEL'in satışında sizin de bakan olarak imzanız yok mu? Hangisinin vebalini taşıyabileceksiniz?
Ankara'nın orta yerinde, olanlara karşı herkes üç maymunu oynuyor, binlerce işçi, çocuklarının yarınları için ölüme meydan okuyor.