Felaket bizi bekliyor -siyasi içerikli yazı-


Blogger'a girmiş bulunuyorum. İki gün ne çok şey oldu Türkiye'de. Daha iki ay önce ölen maden emekçilerine yenileri eklendi, emekli kuvvet komutanları dahil ne kadar general rütbeli emekli asker varsa gözaltına alındı, halen de alınıyor, Türkiye'deki bütün oramiral ve orgeneraller toplandı.

TEKEL işçileri için son 4 güne girdik. Sendikalar her zamanki yavşak tavırlarıyla genel grev kararı alamadı ve işileri kaderine terk etti.

Yargı krizi çıktı, krizi bastırmak için başka şeyler yaşandı.

Normal bir ülkede yaşansa en az 6 ay konuşulacak konular bu ülkede günlük yaşanıp bitiyor. Misal Danimarka'da ya da Almanya'da bu kadar eski general ya da kuvvet komutanı gözaltına alınsa ülke bununla yatıp bununla kalkar. Biz direkt olarak unutuyoruz, alt belleğe itiyoruz, kimilerinin zaten belleği yetişmiyor bu konuları algılamaya.

Hafta sonu açılım hadisesi vardı misal sözüm ona sanatçılarla. Alişan, Demet Akalın, Nihat Doğan filan vardı. Ya hakikaten şaka gibi bir durum. Aşağılamaksa, aşağılıyorum bu isimleri. Çünkü bunların açılım ya da açılımsal bir konuyu algılayabildiğinden emin değilim. En fazla Demet Akalın, götünü başını açar, onun açılımı o kadardır. Misal Nihat Doğan, çok merak ediyorum ne konuştu. Muhtemelen "Saygı duyuyorum" demiştir. En aklı başında soruyu hiç beklemediğim bir isim sormuş: Hakan Peker. "Açılım diyorsunuz ama doğuda belediye başkanları tutuklanıyor. Bu nasıl açılım?" demiş.

Sonuç itibariyle neler yaşıyoruz neler. Hepimiz bir güzel içimize sindiriyoruz bunları, kafamızı çeviriyoruz 'aman görmeyeyim' diye. 'Aman bana bulaşmasınlar' duygusu herkesi sarmış. Açıkça korkuyoruz hepimiz. Her şeyden korkmaya başladık.

Bu duygu 12 Eylül sonrası yerleştirildi içimize, sonraları polis ve devlet baskısıyla artırıldı. Geldiğimiz nokta, darbe noktasıır. Yani fiili olarak olmayan bir darbeyi yaşıyoruz aslında. Daha da sindirilmek, daha da korkutulmak, daha da uyuşturulmak için.

Komutanlar meselesi; evet suçları varsa yargılanmalılar, hatta cezalarını da çekmeliler. İyi ama hangimizin adalet duygusu var ki içinde? Kim adalete inanıyor? Son birkaç seneden bu yana, adaletin varlığından söz edebilmek mümkün mü?

Adil bir yaşam sürdürülse bu ülkede, 4 yıl önce bir madenin içinde ölen insanlara aynı madende yenileri eklenebilir miydi? Adalet zenginden güçlüden yana bu ülkede. Sadece şekil değiştirdi, sadece yön değiştirdi. 7 yıldır yaşanmıyor bu sözün özü.

Bu ülkede herkese, tek başına yırtmanın en iyi ve en kolay yol olduğu öğretildi. O yüzden toplumsal tüm olaylara gözümüzü-kulağımızı tıkıyoruz, bakmıyoruz.

İlgilendiklerimiz ne peki? Neyle ilgileniyoruz? İnsanlığımızdan çıktık, başka tür bir canlıya doğru geçiş yaptık. Hissiz, yüreksiz, beyinsiz. Sorgulamadan, irdelemeden, bize öğretildiği ve öğütlendiği gibi yaşıyoruz. "Aman oğlum sen karışma", "Aman kızım sen bulaşma". Duymadık mu bu sözleri?

Gazeteciliğe ilk olarak Evrensel gazetesinde başlamıştım. Annemden, babamdan benzer şeyleri duydum. Bugün yaptığım seçimler ama doğru ama yanlış, benim seçimlerim. Başkalarının benim adıma konuşmasını, benim adıma hareket etmesini, benim adıma karar vermesine izin vermedim.

Söyleyemiyor kimse belki ama bu ülkenin kaderi birkaç cemaatin ve o cemaatlerin başındaki birkaç embesile emanettir. Kararları onlar alıyor, sermaye onların ellerinde. Kızıyor muyum? Belki, biraz. Dün sermayenin rengi başkaydı, bugün yeşil, yarın başka bir renk. Çok mu fark ediyor? Hiç fark etmiyor.

"Haydi, yükseltin sesinizi, çıkın meydanlara" demiyorum. Sözüm; insanlığımızı unutmamıza, her türlü değeri bırakmamıza.

Umutsuzluk içimde o kadar yoğun ki, kara bulutlar dağılmıyor. Felaket bizi bekliyor ama öyle ama böyle.