30 Haziran 2010
Emrah Hamurcu postunu kaldırmama dair bilgilendirme
Benim twitter'ım yok, facebook'um filan da yok. Teknolojinin bu kısmıyla çok fazla ilgilenmiyorum doğrusu. Hayatından cep telefonunu silmiş bir adamım yani.
Ancak bloğa giriş çıkışları takip ettiğimden, kimin nereden geldiğini görüyorum. Chao ve lappappa, twitter'larında şu an göremediğiniz postun linkini vermiş.
Emrah Hamurcu'nun, maraton.com.tr'de "Özel Haber" ibaresiyle kendi imzasını koyduğu haberden sonra, birkaç mail trafiği oldu. İki kişi arasındaki yazışmaların özel kalmasından yana olduğumdan hiçbirini buraya yazmayacağım.
Sonuçta söze geçen haberin altındaki "Özel Haber" imzası silinmiştir ve "Galatasaray forumlarından alınmıştır" gibi muğlak bir ifade yerine "Fotoğraf http://galatasarayformalari.blogspot.com 'dan alınmıştır" ifadesi eklenmiş ve fotoğrafın orijinal hali yani Okan'ın imzasının bulunduğu şekli konuldu.
Sildiğim postun altına şöyle bir şey yazmıştım. Selocan, benim babamın oğlu değil, ben kendisinin amcası, dayısı, ağabeyi de değilim. Benim buradaki temel hassasiyetim, toplumda "gazeteci" olarak anılan insanların, giriştiği sahtekârlıktır.
Gazeteci kendisine gelen haberin üstüne atlamaz. O haberi hazırlarken, altına imzasını yani namusunu atarken, en ince ayrıntısına kadar araştırır, sorar, öğrenir. Ama ne yazık ki, internet ortamında hâlâ bir Basın Yasası sorunu olduğu için böylesi boşluklar doğabiliyor.
35 yıllık hayatımda (bakmayın 36 oldum ama direniyorum) herkesin hata yapabileceğini ve yapılan hatalardan dönmenin önemli bir erdem olduğunu anlamış bulunuyorum. Her ne kadar, şu yaşanmış hadisede halen daha açık delikler bulunmuş olsa da, yukarıda görmüş olduğunuz biçimde gereken düzeltmeler yapılmıştır.
Ben de Emrah'la yapmış olduğumuz elektronik posta yazışmalarında söylemiş olduğum üzere o postu kaldırdım. Yazılacak çok şey var, daha sonra döneceğiz.
Sevgili Selocan'a destek veren herkese ben de teşekkür ederim...
Kupa gazeteciliği
İlk önce belirteyim, böyle bir olgu yok, bu tamamen benim uydurmuş olduğum bir kelime bütünü.
Hepimiz, az ya da çok gazete okuyoruz, tv izliyoruz o yüzden de neler olup bittiğini yakınen görebiliyoruz. 2010 Dünya Kupası başladığından bu yana eğer dikkatli baktıysanız, medyada yer alan trasfer haberlerinin daha 'zengin' olduğunu fark etmişsinizdir.
Bu "Kupa gazeteciliğinin" en önemli kuralı, maçları yakından takip etmektir. Maçlar özenle izlenir, parlayan futbolculara özel bir ilgi gösterilir ve kulüplerin ihtiyaçlarına göre de, haberler gün be gün yıldırım hızıyla okura ya da izleyene iletilir.
Şimdi ufak örneklerle yola çıkalım. Şili'nin ilk maçında Alexis Sanchez oynadığı futbolla herkesin dikkatini çekti. Atıksal beyinli 2 gazetecinin kafası aynen şu örnekte görüldüğü üzere çalışıyor.
- Alexis Sanchez hengi bölgede oynuyor?
- Sol kanatta ama sağ kanada da kayıyor.
- Kanat diyorsun yani?
- Evet abi, bariz kanat oyuncusu
- Tamam Hilmi. Peki kimin kanat oyuncusuna ihtiyacı var?
- Abi, soru mu bu? Tabii ki Fenerbahçe'nin.
- Tamam o zaman, "Fenerbahçe'de Alexis Sanchez harekâtı" haberini yapıyorsun. Araştır bakalım, hangi takımda oynuyor, kaç kere milli olmuş filan.
Örnekte görüldüğü üzere, iki kafadar, gazetenin spor manşetini kotarmış oluyor.
Tabii örnekler sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Bu oyun-mevki-ihtiyaç üçleminde bir haberdi. Bir de, çaptan düşen-ihtiyaç-yaş üçlemi var. Nasıl mı? Bakın..
- Lan, Osman. Bu Fransızlar kupada patladı. Bunların alayının fiyatı düşer.
- Abi, deli misin, hepsinin pazarı 3-5 milyon Euro düştü.
- Osman, bu Henry'nin yaşı kaçtı?
- 33 oldu abi.
- Herif süre bile alamadı. Hem bak Barcelona şutlayacakmış.
- Evet abi Yaya Toure'yi de satıyormuş.
- Yapma lan. İkisini aldırabilir miyiz?
- Abi Toure'yi Mançester (Ömer Üründül şivesiyle) istiyormuş
- Pekala o zaman. Kim golcü istiyor?
- Abi Fenerbahçe istiyor.
- Osman, "Fener'in rotası Henry" diye yaz. Habere ekle, Dünya Kupası'nda oynayamadı, kulübü de istemiyor, fiyatı düştü diye.
- Eyvallah abi.
Bu haberde de temel kıstas ve okuru inandırıcı olgularımız yaş ve kulüp bağlarıydı. Bitiyor mu bu kadarla. Tabii ki bitmiyor. Şimdi benim favorim olan yeni parlayan genç yıldız haberi var.
- Abi bak, bu Gana'daki Annan şahane ön libero. Ömer Üründül, her maçta söylüyor.
- Yapma ya, dikkatli izlemedim ben bu oğlanı.
- Abi ben tüm maçları izledim, harbiden herif süper. Çok temiz top oynuyor.
- Nasıl oynuyor lan?
- Abi temiz oynuyor işte. Bak aynı Alioum Saidou'nun gençliği gibi.
- Diyorsun.
- Evet abi.
- Ön libero dedin, değil mi? Kimin ihtiyacı vardı ön liberoya?
- Galatasaray. Yazmadığımız adam da kalmadı hem. Her milletten Diarra'yı bile yazdık.
- Peki bu kadar iyi oyuncuysa başkası alamaz mı?
- Abi daha o kadar parlamadı. Ama parlar diyor, Ömer Üründül.
- İyi, "Cim-Bom Annan'ı gözüne kestirdi" diye atın manşeti.
Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları, yazın futbolsuzluktan ötürü, spor medyasının tek sığınma aracı haline geliyor. Hayatlarında hiç görmedikleri, isimlerini bile duymadıkları futbolcuları, çeşit açısından bir anda vitrine sürme olanağına sahip oluyorlar.
Eh, o kadar ismi bir arada bulunca da, fırsat kaçar mı? Kaçmaz tabii ki. Şimdi tüm bunları neden yazdım değil mi? Buna benzer diyalogları inanın duydum. O kadar ilginç ki, 10 kişilik spor servisinden sadece bir kişinin takip ettiği Dünya Kupası'nda, Japonya ile Güney Kore'yi, Gana ile Kamerun'u karıştıran gazeteciler görüyorum.
Her ne kadar işin dalgasında olsam da, acınacak durumda spor gazeteciliği. Bakmayın spor gazeteciliği diyorum ama futbol gazeteciliği olsa gerek bunun adı. Şu köşelerde yazan meşhur tiplerin telefon konuşmalarına şahit olmak moral bozuyor.
Serdar Taşçı nereli diyen arkadaşlara
Bundan önce Eren Derdiyok ve Mesut Özil hakkında yapmıştım. Arayan, soran çok olunca, insanlar bilgilensin istiyor, bu araştırmacı bünyem.
Evet hiçbir zahmetten kaçınmadım ve yanıtı buldum. Alman Milli Takımı kadrosunda bulunan Serdar Taşçı'nın ailesi Artvinli. Yani bu demek oluyor ki, Serdar Taşçı kardeşimiz Artvinli.
Bu postla ilgili kimi yazsam, yıldızı parladı. Sıra artık Serdar Taşçı'dadır. Bundan sonra hızlı bir yükseliş bekliyorum kendisinden.
Büyük bir takıma gidebilir, sakatlıklar olur milli takımda ilk 11'e yükselir. Orasını bilmem ama görürsünüz Serdar Taşçı'nın da geleceği, bu postla daha da parlak olacaktır.