24 Ağustos 2010
Unutun
Bazı durumlarda insan dayanamıyor. Tam da o durumlardan birini yaşadım.
Fotoğrafa iyi bakın. 20 yaşında bir üniversite öğrencisi Ömer. 7 yaşından bu yana çalışıyor. Kazandığı parayla en büyük hayali, öğretmenlik peşinden koşturuyor. Muğla Üniversitesi Çağdaş Türk Edebiyatı Bölümü’nü kazanıyor. Ama çalışması lazım Ömer'in, boş duramaz, öyle bir şansı yok çünkü.
İstanbul'a geliyor, gündeliği 30 liradan inşaatlarda çalışıyor, okuyabilmesi için. İnşaatta yatıp kalkıyor. 4. kata çıkıyor sabah 6'da, kalıp tahtalarını sökmek için.
Sonra... Sonra dengesini yitirip, 15 metreden betona çakılıyor.
Dedim ya bazı durumlara insan dayanamıyor, haykırmak, bağırmak, isyan etmek istiyorsun ama olmuyor.
13 Eylül sabahı çok mutlu uyanacak Türkiye. Referandum olacak, evet ya da hayır diyeceğiz ya. Ya çok demokratikleşecekmişiz ya da 12 Eylül'ün mirasını koruyacakmışız. Öyle diyorlar bize, biz de tartışıyoruz, "Evet demeliyiz", "Yok olmaz hayır demeliyiz" diye.
Evet ya da hayır hiç önemli değil. Kimsenin hayatında 13 Eylül sabahı bir şey değişmeyecek, çıkan sonuç ne olursa olsun.
Evine ekmek götüremediği için, işsizlik canına tak dediği için silahı kafasına dayayıp, boynuna ip dolayıp onlarca insan intihar ediyor. Üstelik bunu yapanlar genç insanlar. Hayatta umudu en çok yüreklerinde taşıyanlar yani.
Maaşı yetmediği için sözleşmeli Ahmet Fazlı Elçi hamallık yaparken ölüyorsa, Ömer Çetin öğretmen olabilmek için inşaatlarda amelelik yapıyorsa, konuşmamız gereken bambaşka şeyler var demektir.
Ama hepimiz kafamızı kuma gömüp, gerçekleri halının altına süpürüyoruz. Hissizleşiyoruz, tepkisizleşiyoruz ve en kötüsü insanlığımızdan sıyrılıp başka bir canlıya evriliyoruz.
Köpeğin önüne atılan kemik gibi bize verilenleri tartışıyoruz sadece. Ömer ve Ahmet Fazlı gibi can acıtıcı, yürek burkan insanlık hikâyelerini de okur okumaz unutuyoruz.
Haydi şimdi 12 Eylül'de sandığa gidin. İçimizden biri Ömer ya da Ahmet Fazlı gibi olmadığı sürece de unutalım bunların hepsini. Hatta okur-okumaz unutun.