22 Eylül 2010
Kalbimizdesin
Ali Sami Yen çimlerinin üstünde dolaşan en harika büyücü bu adam.
İsterse 40 yaşına gelsin, topa vurmaya mecali olmasın ama varsın olsun kalsın takımda.
Yüzündeki gülümsemeyi görmek bile fantastik.
Lan harbi büyücü bu eleman. Bütün taraftarları böyle kendisine sevdiren kaç tane adam var ki.
Badem bıyığına kurban
Örgütlenmeden sesiniz hep kısık kalacaktır
Ankara'da parkta oturan çiftlere GBT uygulaması yapılmış. Gerekçe parkta 'uygunsuz' oturmaları.
Aynı gün İstanbul Tophane'de iki sanat galerisi, içki içildiği gerekçesiyle basılıyor.
Biri Türkiye'nin en büyük şehri ve modern yüzü, diğeri ise başkent. Türkiye olması gerektiği yere gidiyor. İnsanlar yıllardan beri kendisini kandırıyor.
Türkiye'nin modern, çağdaş olduğu yalanına kapılmıştı herkes. Oysa Türkiye hiçbir zaman ne modern ne de çağdaş oldu. Türkiye'yi Ankara, İzmir, İstanbul, Antalya'dan ibaret sananlar, zamanla duvara çarpmaya başladılar. Tabii durumu hemen kabullenemiyor insan. O yüzden pek çok insan sudan çıkmış balığa döndü.
Türkiye'yi birkaç şehirden ibaret sananlar hiç Anadolu yollarına düştü mü acaba merak ediyorum. Modern, çağdaş Türkiye masalı, Konya'dan, Niğde'den, Erzurum'dan, Kütahya'dan nasıl görünüyor, bir fikri var mı insanların?
Türkiye zaten buydu. Üniversitelerinde bile ramazanda yemekhanelerinin kapatıldığı, kulağında küpe var diye dayak yediği, okul yönetimi izin verse bile saçı uzun olduğu için köşelere çekildiği, alkol satın alanların mimlendiği, elindeki gazeteden ötürü tehdit edildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Modernlik, çağdaşlık tamamen bir zırvadan ibarettir. Aslında az-çok tahmin ediyorum ama bundan sonra neler yaşanır bilinmez. Mahalle baskısı diye tatlı şirin isimler takılarak, geçiştirilmeye ve hafifletilmeye çalışılan bu olaylar bir gün bir yerde patlak verir. Bugün galeriyi içki içildiği için basanlar, yarın Madımak benzeri eylemlerin için de olur.
Nasılsa siyasal iktidarın artık müthiş bir hikâyesi var. En kötü darbe planı dahiline alınır, iki üç kişi içeri atılır, sonrası unutulur.
Herkes safını iyi belirlemek zorunda. Gün facebook'tan, twitter'dan, bloglardan "kınıyoruz" deme günü değildir. Eğer gerçekten gelişen olaylara karşı tepki göstermek istiyorsanız, örgütlenmeniz ve örgütlü olmanız şart. Ama öyle ama böyle. Tek başınıza sesinizin çıkamayacağını bilin. Oturduğunuz yerden sesinizin çıkmayacağını anlayın artık.
Proudhon noktayı koysun; "Demokrasi çoğunlukların diktatörlüğüdür."