19 Kasım 2010
Her konuyu bilirim, her konuda yazarım
Baştan söyleyeyim, filmi izlemedim, sinemaya gidip izlemem de. Mahsun'la alıp veremediğim yok ancak bugüne kadar olan tüm filmlerinde ağır ajitatif tavırdan hoşlanmıyorum. O yüzden de, para verip sinemada izlemem.
Film bir haftada 700 salonda 1 milyon 96 bin kişiye ulaşıp, 10 milyon 080 bin 177 lira hasılat yapmış. Yani film daha ilk haftada kendisini kurtarmış durumda. Bundan sonrası Mahsun'un cebine gider.
Yukarıda gördüğünüz reklamlara takıldım, asıl derdim bununla. Hollywood filmlerinde de sıklıkla rastlanan bu reklam örneği, New York'ta Beş Minare için de kullanılmış. İsimleri alt alta sıralayınca bile bu filme neden gitmemem gerektiğini fark ettim.
Yiğit Bulut, Ekrem Dumanlı, Ergun Babahan, Sanem Altan, Mahmut Övür, Tufan Türenç, Ruhat Mengi...
Türkiye'de yazarlık böyle biraz. Herkes sinemadan anlıyor, herkes kitaptan anlıyor, herkes futbolu biliyor, herkes ekonomi ile haşır neşir, herkes siyasetin piri, en iyi şarabı, konyağı bilir... Sözün özü Türkiye'de köşe yazarlarının bilmediği, ilgi alanına girmeyen konu yok.
Yiğit Bulut'a "Plan, sahne, sekans, kurgu, mizansen" gibi terimleri ard arda sıralasak acaba ne söyler? Ya da bir filmde kullanılan ışığın, sahne detaylarının, devamlılığın v.s. v.s. ne kadar farkında da, sinema eleştirisi yazabiliyor.
Tabii sadece Yiğit Bulut için değil diğer isimler için de geçerli.
Çok iyi bir film izleyicisiyim ama hiçbir film için eleştiri yazmayı aklımın ucundan geçirmedim. Çünkü eleştirmen değilim, bu işi yapamam.
İnsanlardaki özgüvene hayran olmamak elde değil. Her konu hakkında yazmaya cesaret etmek, her konu hakkında ciddi bilgi sahibiymişcesine yazı yazmak kolay değil.
Başa dönecek olursam, Mahsun'un ajitatörlüğü bu filmde var mı yok mu bilmiyorum ama tahminim muhtemelen bu kez yeni bir konuyu gözyaşının sel olması için kullanmıştır.
İzleyenler varsa yorum bekliyorum....