14 Aralık 2010
Yumurtayı atmak değil sokmak gerekir
Mümtaz'er Türköne,
Engin Ardıç,
Akif Beki ve benzerleri,
İsmini telaffuz etmek istemediğim Converse'li oğlanlar,
Taraf'taki kıç yalayıcı gençler,
Gençlerin anayasal haklarını kullanmalarını eleştirenler,
Şiddet içermeyen eylemlerin şiddet içerdiğini iddia edenler,
Gençleri eylemsizliğe sürüklemek için kıçlarından yeni eylemler uyduranlar,
Kabataş'ta eylem yapan gençler üstünden '68 kuşağına nefretini kusanlar,
Üniversite gençliği hakkında soruşturma başlatanlar,
Üniversite gençlerini zorla terörize etmeye çabalayanlar,
Ağzından demokrasi kelimesini eksik etmeyip, ülkeyi cunta mantığıyla yönetenler,
Üniversite gençliğinin hiçbir talebini dinlemeyip, örgüt bağlantısı kuranlar,
Sosyalist öğrencileri Ergenekoncu yapanlar,
Emek-sermaye çelişkisine ve ülkedeki yoksulluğa rağmen, sol düşünceleri köhne fikirler olarak addedenler,
Ülkedeki her muhalif hareketi şiddet göstererek bastırmaya çalışanlar,
Mülkiye'deki öğrencilerin o gün yumurta atmak yerine, yumurtaları sokmaları gerekirdi. Artık nereye olduğunu da siz buluverin. Yarın öbür gün davalık olmayayım. Davalık olursam, cevabını veririm, bu yuvarlamadan sonra.
Boy boy, şekil şekil verdim ki, herkese uyabilsin diye...
Dev yalan imparatorluğu
Başbakan pazar günü Siirt'te Aktaş Köyü'nü ziyaret etti. Dün televizyonlarda izledim görüntüleri, ziyaretine gittiği evin buzdolabını gördüm. Bir yumurta, bir kap yoğurt ve başka hiçbir şey yoktu.
Başbakan yanındakilerle birlikte köyün tüm sorunlarını tek tek not aldı. Bütün isteklerinin gerçekleşeği sözünü verdi. Evine gittiği ailenin elektrik borcu 8 bin lira. Köyde kimsenin elektriği yok, borçlarından ötürü. "Açın" talimatı verdi. Köyün suyu yok, "Su getirin" talimatı verdi.
Hoş, "Susuz, elektriksiz köy kalmadı iktidarımızda" diye atıp tutuyor sürekli olarak, kendi söylemlerinin içinin balon niteliğinde olmasının görülmesi açısından isabetli bir gezi oldu.
Sözün özü, Aktaş Köyü 'ihya' oldu, Başbakan'ın gidişiyle. Peki ya, Aktaş Köyü'nün yanındaki köy, onun yanındaki, onun yanındaki. Siirt'teki diğer köyler, Diyarbakır'daki köyler, Denizli'deki köyler, Artvin'deki köyler, Çankırı'daki köyler...
Her birinin yoksulluk çözümü, kendisinin oraları ziyaret etmesinden mi geçiyor? Türkiye'de yaklaşık 40 bin köy var. Her birine gidip, o köylerin yoksulluk sorunlarını talimatlarla mı çözecek?
Her yerde "Türkiye'de refah düzeyini artırdık. Suyu, elektriği olmayan köy kalmadı" diye atıp tutarken, Keser Ailesi'nin buzdolabındaki bir tek yumurtayı gördüğünde, söyledikleri yalanlar, insanın hiç içini sızlatmaz mı? Hiç mi vicdan azabı çekmez acaba "Yoksulluğu bitirdik" söylemlerinin yalan olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldığında.
Türkiye'de binlerce Aktaş Köyü var. Şehirlerde çöplerden beslenenler, pazarlara akşam karanlığı çöktüğünde atılan meyve-sebzelerle beslenen yüzbinlerce insan var. Bu halkın yoksulluğuna karşı Fiyapılar, Medical Parklar, İpekler, Albayraklar, Kilerler, Sancaklar, Ülkerler, Altınbaşlar, Alpetler, Çalıklar zenginliğini kat be kat artırıyor.
Oturup, bağdaş kurup samimiyet pozları verirken, insanın aklına düşmez mi? İnsan yatağıdan uzanıp, gözlerini kapattığında hiç mi içi sızlamaz? Sahte gözyaşlarıyla idam edilen gençlerin adını anıp, sonra sokak ortasında benzeri gençler dövüldükten sonra yalana yalanlar katıp "Molotof kokteyli atan gençler" savunmasıyla dövülmelerini haklı çıkartırken, insan hiç mi rahatsız olmaz.
Aktaş Köyü, Başbakan Erdoğan tarafından 'ihya' edildi. Artık 35 bine yakın köy, gözleri yollarda Başbakan'ın gelişini bekliyor, 'ihya' olmak için.
Ama Türkiye'de sorunların çözümü böyle. Bireysel kurtuluştan ve bireysel ferahtan oluşuyor. Evlerine gelen elektrik faturalarını ödeyemeyen insanların neden ödeyemediğini sormaktansa, "Binali Bey, duydunuz mu?" diyerek, bir köyün elektrik sorununu çözmek daha basit.
Aktaş Köyü'nün tüm elekrik borçları kapatıldı, Başbakan'ın emriyle. Bizim cebimizden çıkan vergilerle, Aktaş Köyü elektriğe kavuştu.
Keser Ailesi'nin buzdolabı Başbakan'ın bir sonraki ziyaretine kadar 10 günlük de olsa doldu.
Parasızlıktan okutamadığı kızları, okula kavuştu.
Eeeee, peki onbinlerce köy, Başbakan'ın gitmesini mi bekleyecek, gözü yollarda?
Komik hakikaten çok komik. Koskoca bir yalan imparatorluğu kuruluyor. İmparator Erdoğan, halkını 'ihya' ediyor, cebinden çıkarttığı altın keseleriyle. Artık kime denk gelirse, o 'ihya' oluyor.
İmparator, kendisine boyun eğenleri seviyor, kendi deyimiyle söyleyeyim "uysal koyunlar" onun istediği halk. Karşısında el pençe divan duran rektörler iyi adam, üniversitede 'olay çıkartan' gençlerin okuduğu rektörler kötü adam.
İmparator için kendisini eleştiren gazeteciler berbat, iş bilmez adamlar ama hakkında "Çok yaşa Padişahım" diye naralar atan gazeteciler, mesleğin yüz akları.
İmparator için karşısına geçip, her söyleneni yapan gençler "Benim gencim, benim öğrencim", anayasal haklarını kullanıp eylem yapan gençlerse "İllegal örgüt militanı."
Verilen mesaj basit, "Eğer benim istediğim gibi uysal koyunlar olursanız, arada kesemden nasiplersiniz. Amaaaa yok isyan etmeye çalışırsanız sonunuz Silivri olur."
Türkiye büyüyor, Türkiye'de yoksulluk kalmadı, Türkiye'de yolsuzluk kalmadı v.s. v.s.
Bana kalırsa Türkiye'de adam kalmadı.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası kuruldu
Metin Kurt neredeyse 35 yıllık mücadelesinin sonunda Türkiye'de tüm sporcuların örgütlenebileceği sendikayı kurdu.
Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) ismindeki sendika, sporun her dalında görev alan amatör, profesyonel spor emekçilerine hizmet edecek.
Kurucu başkanlığını Galatasaraylı eski futbolcu Metin Kurt’un yaptığı Spor Emek-Sen’in, spordaki örgütlenmenin canlandırılmasını, sporcuların alınıp-satılan, kiralanan bir mal olmaktan çıkartılmasının amaçladığı açıklandı.
Bu arada, sendikanın kuruluşu ve yapacağı çalışmaların paylaşılacağı basın toplantısının yarın saat 13.00’de Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Acaba kaç tane sporcumuz bu sendikanın üyesi olacak merak içindeyim.