29 Ocak 2011
Valla hükümete uydum +24 yazı yazdım, +18 artık kesmiyor
Galatasaray'ın futbol takımı rezaletinin neresinden başlamak lazım pek bilmiyorum. Skibbe'nin gidişinden bu yana tepetaklak bir takım var. Bir noktadan sonra futbolculara kızmak da anlamsız çünkü adamların yeteneği, kalitesi ancak bu kadarını kaldırıyor.
Sivasspor, Konyaspor, Bucaspor ve Kasımpaşa'nın dışında Galatasaray'ın bu ligde yenebileceği takım yok. Çünkü kadrosu ancak bu takımlarla eşdeğer.
Her maç öncesi bir hayal zinciri oluşturuyoruz. Kendi kendimize çıkarımlarda bulunup, hayal aleminden rüya alemine dalıyoruz. "Hagi takımı toparlar", "Herkes artık ayağını denk alır", "Transferlerden sonra her şey düzelir" diye ancak çocukları kandırabileceğimiz türden masallarla eğliyoruz kendimizi.
Ama aptallıkla iyimserliği birbirinden uzak tutmak lazım. Elbette umut bağlayacağız, tamamen vazgeçmeyeceğiz fakat aptallık noktasında da olmamak gerekiyor.
Bu takımın kalecisi var mı? Yok.
Peki defansı nasıl? Bok gibi.
Orta saha iç açıcı mı? Yıllardır berbat.
Golcümüz var mı? O da yok.
E amına koyayım o zaman neye umut bağlıyoruz ki biz? Nedir bize bu güveni veren?
Galatasaray'ın ismi. Öyle değil mi?
Hah! İşte artık o büyüklük yok. Önce bir onu kabullenmemiz gerekiyor. Biliyorum zor oluyor, insan kendine konduramıyor. Kendimden biliyorum, bununla mücadele ettim haftalarca. En sonunda bu gerçekle yüzleştim.
Galatasaray Kulübü ufak ufak maziye gömülüyor. Bunu sadece saha içindeki oyuna bakarak söylemiyorum. Yaşanmış örneklerden yola çıkarak, bunu söylüyorum. Siz şimdi okurken "Siktir lan, o kadar da değil" diyeceksiniz. O zaman şu birkaç haftada yaşananlara bakın.
TT Arena'nın açılışından önce Spor Bakanı, Adnan P'ye (Siz bu P'yi gönlünüzce doldurun.) diyor ki; "Galatasaray Liseliler bizi sevmiyor, bir tepki gelebilir."
Adnan P. bu patlatıyor cevabı, "Merak etmeyin Sayın Bakanım, kale arkası tribünlerinde bizim en çok bağıran (o en çok bağıran diyor ama esası 'beslediğimiz piçler' anlamına geliyor) taraftarlarımız var. Az sayıda gelen tepkiyi bastırır onlar."
Yani Galatasaray Kulübü'nün başkanlık koltuğunda oturan herif, Spor Bakanı'nı biz her şeyi hesapladık mesajı veriyor. Daha da rezaleti, herif korkuyor hükümetten.
Hadi bunu geçtim. Başbakan Tayyip Erdoğan, Galatasaray camiasına kırılmış, üzülmüş. Daha geçen cuma günü televizyonlarda 'kükreyen' Adnan P. Erzurum'a kadar yol alıyor, Başbakan'ın gönlünü almak için. Ehh, adamı götünde sallarlar tabii, sen başkanı olduğun kulübün büyüklüğünü bilmezsin. Zoraki bir el tokalaşması, hepsi o kadar.
Bu da mı yetmedi amına koyayım. O zaman iki yıldır saha içinde verilen hakem kararlarına bak. Verilen kırmızı kartlara, verilmeyen penaltılara, ofsayt gollere, ofsaytla kesilen gol pozisyonlarına bak. Kıçı kırık hakemler Galatasaray'ı siklemiyor bile.
Bugün atılan ilk gol hem ofsayt hem de pozisyonda el var. Maçın 13. dakikasında tam görüş açısında Stepanov, Culio'ya gelen ve bomboş kalacağı topa eliyle müdahale ediyor ama görmesine rağmen vermiyor. Galatasaraylı X futbolcu ağzını açıyor sarı kart, ayağını uzatıyor kırmızı kart.
Biri götünde top durdurur, diğerinin seyircisi "kümeye" diye bağırır. Sözün özü, Galatasaray'ı sikini sallayan yok, anlayın artık anlayın.
Merak etmeyin er ya da geç siz de bu gerçekle yüzleşeceksiniz. Yani Galatasaray'ın büyüklüğünün un ufak olup erimeye başladığını.
Göreve geldiği gün söyledim, "Hagi ile olmaz" diye. Olmaz abi olmaz. Kasmanın anlamı yok. Sabır hikâyelerini filan boşverin. Adam dünün çocuğu değil ki, daha önce geldiğini de biliyoruz. Bursa'yı biliyoruz, Steau Bükreş'i biliyoruz, Romanya Milli Takımı'nı biliyoruz, Politehnica Timişoara'yı da biliyoruz.
Adamın CV'si açık. Olmamış işte. Adam benim yegane futbol efsanem ama teknik direktörlükte dikiş tutturamamış. Herkesten olmuyor, ondan da olmayacak. "Olursa verir misin?" derseniz, "Olmazsa siz verir misiniz?" diye sorarım.
Tamam eyvallah, kadro kötü de ama birader şu sistemde gol atmaya çabalamak da, bir nevi bilim kurgu tadında. Biz defanstan top çıkartacağız da, hızlı kanat adamlarıyla bindirme yapacağız da, topu ortalayacağız da (bak burası en zor kısmı. her şey olur bu olmaz), ortaladığımız top fiziken gitgide küçülen oyuncularımızdan birine gelecek de, gol atacağız.
Lan yemin ediyorum, Adnan P. adam olur, bu dediklerim olmaz. Çağdışı bir futbolla, gol atmaya çabalıyoruz. Boşuna mı, takımın en golcü isminin Servet olması; çağdışılığın daniskasına örnek işte.
Bu sezonu zaten unuttum. Kupayı filan alacağımız hayalini de kurmayın, çok çabuk abondone olursunuz yoksa. Bu futbolla sezonu ilk 10 içinde bitirebilirsek, öpüp başınıza koyun siz.
Unutmadan bu Adnan P'nin ekürisi vardı S. (bunu başa aldım daha eğlenceli şeyler konabiliyor) Adnan, 'Esteban' (anlayan anladı artık demek istediğimi) dünyayı dolaştı transfer yapacak diye. Bir tanesini bile almayı beceremedi. Esteban kulüp parasıyla çatır çatır geziyor, bir tane adam almayı beceremiyor. Gerçi herifin suratı görsem değil futbolcu, kulüp binasının içindeki vazoyu bile vermem o ayrı.
Yazının sonu geldi çıldırdım. Amına koyduğumun takımına golcü lazım alınmaz, orta saha oyuncusu lazım alınmaz. Kanat oyuncusu ala ala havalanıp uçacağız siktiğimin takımına. Yeter ya, bu kadar gerizekâlı olunmaz ki.
Hâlâ Emre Çolak'tan, Aydın'dan medet umuyorsak, neyi konuşuyoruz anlamadım ki....
Son sözüm; Yekta'ya 3 milyon 750 milyon, Stancu'ya 5 milyon Euro veren zihniyeti ta ortasından sikeyim. Kulübü çatır çatır sikiyorlar, taraftarı bastırmak için. Mal gibi izliyoruz.
Şu alınan herifler Harry Kewell'ın tek bacağı ederse, bu futbol denen oyunu bir daha izlemem.
Ufuk mu? Garibime ne kızayım. Onu kaleye koyanın ta amına koyayım ben.
Aslında şu yazı içinde Galatasaray'ın neden ufaldığının şifreleri gizlidir. Spordan Sorumlu Bakanın, Adnan P.'ye söylediği cümlelere bakın gayet iyi anlarsınız olan biteni.
Sokağın zaferi
Bu dünya hiçbir diktatöre ve özentisine kalmaz. Halk her zaman kazanır. Bir başka örneği yoktur. Bugün, yarın, 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl...
Yönetenler halka hesap vermek zorunda olduklarını bilmeli. Halkın yoksullaştırıp, zenginleşenler, ya Çavuşesku gibi bir duvar dibine 'mahkûm' edilir ya da hesap verebilecekleri mahkemelere çıkartılıp yargılanır.
Bugün ve yarın arasındaki keskin farkları unutmamak gerekir.
Tunus, Mısır sıra kimin bakalım? Domino etkisi çabuk yayılıyor. Kimbilir, belki de...