2 Şubat 2011
Kimin hayatı Defne Joy'dan daha değersiz ki!
Osman Ünsal,
Murat Güvenç,
Resul Aslan,
Ersin Azak,
Asım Çelik,
Feyza Bilge Türkyılmaz,
Emine Ceylan,
Hasan Ceylan,
Rıza Ceylan,
Ve Defne Joy Foster..
Bugün Türkiye'de onlarca insan hayatını kaybetti. Birkaç isim var yukarıda. Kimi soba gazı zehirlenmesinden öldü, kimi trafik kazasından, kimi de saldırıya uğradı.
Elbette her ülkede 'ünlü' isimlerin ölümü haber değeri taşır ancak Türkiye'de medya bokun üstüne üşüşen sinekler gibi. Her ünlünün ölümünden bin ayrı hikâye çıkartmak için neredeyse götlerinden haber yapacak duruma geliyorlar.
Twitter'da kim ne yazdı?
Ölmeden önceki sözleri neydi?
Ünlüler onun için ne dedi?
Ölümünden önceki son fotoğrafı.
Ölmeden önceki son röportajı.
Eşi yıkıldı, arkadaşları şok oldu........
Her ölüm acıdır, her ölüm boktandır. Kimin öldüğünden bağımsız düşünebildiğimiz zaman ancak ayırdına varabiliriz.
Adam eşi ve çocuğuyla soba gazından zehirlenmiş. Aynı evden 3 ceset çıkmış, kimin umrunda? Kimsenin...
Diğeri borcu yüzünden birini öldürüp, sonra intihar etmiş. Kimin umurunda? Kimsenin.
Hangisinin hayatı Defne Joy'un hayatından daha değersizdi? Ahmet Fazlı Elçi ya da Ömer Çetin'in hayatları daha mı değersizdi yoksa?
Bana garip geliyor, böyle kişiliklerin ölümünün tüm medyada tsunami etkisi yaratması; fazlasıyla yapay ve gerçekçilikten uzak geliyor.
Her hanenin içinde ne dramlar, ne büyük acılar yaşanıyor. Ölümü bir kişiye giydirip, üstünden onlarca haber çıkartmaya çalışmak, neredeyse her kelimeyi haber haline getirmek, inşaat iskelesinden düşen öğretmenlere, madenlerde ölen emekçilere, maganda kurşununun hedefi olan çocuklara saygısızlık gibi geliyor.
Bir yıl, bilemedin iki yıl sonra ismini hatırlayacak insan bile bulmakta zorlanırsınız. Kimse Defne Joy'u anımsamaz bile. Ölüsünün rantını yiyen yiyene. Kimisi haber yaparak, kimisi yarın öbür gün TV programında alta ağlak bir müzik eşliğinde görüntülerini koyarak.
İçinde bulunduğum binadan neredeyse her gün nefret ediyorum şu iğrenç habercilik anlayışı yüzünden.
Umarım şurada yazılanları götünden anlayan biri çıkmaz.
Lan oğlum git kendine beyin naklettir
Hıncal Uluç: Şenol Güneş, Fenerbahçe maçını elleriyle teslim etti. Ben bu kadar korkak bir hoca görmedim. Dünya Kupası yarı final maçında, Brezilya'ya korkaklığından kaybettiğini söylediğim zaman, yer yerinden oynadı. Beni vatan haini ilan ettiler. Yıllar içinde Şenol da bir gelişme bekliyordum ama Fenerbahçe-Trabzon maçı gösterdi ki Şenol'da gelişme yok.
Sen 7 puan öndesin. Maçı kazanırsan Fenerbahçe'yi maddi, manevi bitireceksin. En güçlü rakibini... Ve neredeyse şampiyonluğunu ilan edeceksin. Kaybedersen; hâlâ 4 puan öndesin. Yani kaybetme korkun hiç yok, kazanırsan işi bitirebilirsin. Bu durumda bir takım korkak futbol oynar mı? Sahaya savunma takımı çıkarır mı? İyileşip, iyileşmediği belli olmayan Egemen ile başlıyor, korkudan... 19. dakikada ilk değişiklik hakkını boşu boşuna kullanıyor.
Trabzonspor'un maç kadrosu:
Onur
Serkan
Egemen (Dk. 19 Glowacki)
Giray
Cale
Burak (Dk. 73 Tayfun)
Selçuk,
Colman (Dk. 46 İbrahim Yattara)
Engin
Jaja
Umut
Burak (İki Burak takıma fazla, beyinm naklinden bana da gerekiyor)
Yuh ulan, şu kadroya korkak diyor herif. Engin, Jaja, Umut, Burak, Yattara daha kim oynayacak ki. Kadroda başka forvet özelliği bulunan adam yok neredeyse.
Yıllar geçtikte herifin beyninde ciddi tahribatlar oluşuyor. Şenol Güneş'e karşı garip bir takıntısı var. Korkak aşağıya, korkak yukarıya.
İnsan konuşurken biraz destekli konuşur, ayakları sağlam yere basar. Ağzından çıkanla, kulağının duyduğu arasındaki mesafe buradan köye yol olur.
Bu kadar dürüst ve doğru adamsın da halkın cebinden toplanılan paralarla satın alınan bir kurumda niye çalışıyorsun diye sormak lazım. Yanında, etrafında, sağında, solunda ne kadar yalama varsa bulunduruyor.
Her dediğine 'evet' diyecek, her söylediğine onay verecek adamlar istiyor.
Elindeki kalemi bir an önce bırakması dileğiyle.
Korkakmış!