8 Şubat 2011
10 soru 10 blogla haftanın değerlendirmesi
Hagi'nin Neill ve Cana değişikliği herkes tarafından eleştiriliyor. Hagi'nin yapmak istediği nedir sence ki, iki oyuncu birbirlerinin pozisyonlarında oynuyor?
Van Hooijdonk'un Hiddink'in yardımcılığına getirilmesi hakkında neler söylersin?
Eren Loğoğlu: Hagi'nin Lucas & Cana ön - arka tercihinin sebepleri var. Birincisi Lucas'ın futbol aklı Cana'dan daha etkileyici. Oyun görüşü yüksek ve bunun sonucu olarak uzun paslarla takımı hızlı bir biçimde öne taşıyabilir.
Cana tek pas oyununu iyi yapıyor ancak oyunu açmak, rahatlamak ve hücumu yerleştirmek anlamında bir katkısı yok ön alanda. Kurgulanan oyun planının (4 -1 - 4 - 1) merkezinde ön libero bulunduğundan tercih de futbol aklından ve bazı görevleri daha etkin yaptığından dolayı Lucas. Bu tercihin zaaflar da doğuruyor.
Cana, Lucas kadar iyi pozisyon alabilen bir merkez savunmacı değil, ofsayt ve çizgi savunmayı bozması, kademe hataları, bunun yanında ön alanda dönen topları kazanan ve dinamizm katan performansından da yoksun kalıyor takım, Lucas, görevi gereği çok basmıyor ve kimi zaman üçüncü merkez savunmacı gibi de davranıyor.
Bir süre daha bu değişikliğin olumlu / olumsuz yanlarını gözlemlemek gerekir, hangisinin baskın geleceği önemli. Ayhan döndüğünde nasıl bir tercih olacak, onu da merak ediyorum.
2) Hiddink'in Hollanda kökenli isimlerle çalışmak istemesi doğal, teknik kadroda Fuat Usta var misal, sırf bu sebepten oraya seçilmiştir diye düşünüyorum. PVH seçimini de böyle yorumlayabiliriz, ligimizde oynamış ve başarılı olmuş bir Hollandalı, iletişim sorunu da yok.
Beni rahatsız eden tek konu, Milli Takım kadrolarının Fenerbahçe odağında kurulması, bunu da taraf olmamla ilintilendirebiliriz. Ersun Yanal, Oğuz, Engin, Şenol, Turhan, Abdullah şimdi de Pierre tercihleri, bir projenin parçasıymış izlenimi veriyor.
Aralarında Okan, Gökhan, Zeki gibi diğer kulüplerle özdeşleşmiş isimler de olsa, ana görevlerde hep Fenerbahçelilerin bulunması rastlantı değildir diye düşünüyorum, Yine de Fenerbahçe'de kısa bir süre çalışan Hiddink'in, tanıdığı, bildiği kişilerle birlikte görev yapma isteğini de olağan karşılamak gerekir, eğer bu kararları TFF kendi başına almıyorsa.
Çünkü saydığım bazı isimler Terim döneminde, 'bütün kadro Galatasaraylı olmasın' mantığının parçası olarak kendilerine yer bulmuştu teknik kadroda.
Beşiktaş artık lig hedefinden uzaklaştı diyebiliriz. Kağıt üstünde harika bir kadro kurulmasına rağmen işler istenildiği gibi gitmiyor. Bu sezon, bu kadroyla alınan sonuçlar önümüzdeki yıl, kağıt üstündeki bu harika kadroda bir güven bunalımı yaratır mı?
Stalker-Alp: Güven bunalımı, sezonun ilk yarısında yaşanılan ağır düşüşün nedenlerinden biriydi. Schuster'in bu konuda fazlaca eksik kaldığını düşünüyorum. Ancak bu durumun önümüzdeki sezon için öngörülebilecek sorunlar arasında olduğunu zannetmiyorum.
Yine de, üstün formuna rağmen Karabük maçında kenarda oturtulan İsmail'in kısa vadede yaşadığı özgüven kaybı, Üzülmez'in kendisine tercih edilme durumu sezon sonuna dek sürerse, önümüzdeki sezona da sarkabilir. Aynı şeyler Necip için de geçerli.
Hazır güven konusu açılmışken: Taraftarın Schuster'e olan güveni sezon sonuna kadar yüzde 50'nin dahi altına düşebilir. Asıl sorun bu. Musibetlerden ders çıkarılmaması ve anlamsız formasyon/oyuncu seçimi nedeniyle ikinci bir Mustafa Denizli dönemi yaşanıyor gibi.
Ve bu durum birçok Beşiktaşlıyı rahatsız ediyor. Guti ve Simao'nun takımda bulunması, ikinci bir özgüven erozyonu yaşamayacağımız konusunda beni kısmen ikna ediyor. Ancak taraftardan sonra oyuncular da Schuster'e olan güvenini kaybederse, o zaman ülkenin gördüğü en iyi kadronun sonu facia olabilir.
Mustafa Kamil Abitoğlu herkesin birleştiği gibi skandal bir maç yönetti. Yeteneksizlik mi, kötü niyet mi, kötü hakemlik mi? Teknolojiden yardım almanın zamanı geldi mi yoksa futbol "Hakemler de insandır" şeklinde devam mı etmeli?
Rakamla 10: Mustafa Kamil Abitoğlu için yeteneksiz desem tek maçla adam değerlendirmek olacak. Yeteneksiz midir? Bilemiyorum. Daha önce kaç maç yönetmiştir? Nerenin hakemidir? Hangi bölgeden çıkmıştır? Hakemlik dışındaki mesleği nedir? Daha önce kaç Beşiktaş maçı yönetmiştir? Onunla çıktığımız maçlarda neler olmuştur?
Kaçımız cevap verebilir?
Bu soruların cevabını bilmediğim için değerlendirmem yanlış olacak. Daha önce bu kadar skandal maçı var mı mesela?
"Abitoğlu futbolun cilvesine denk geldi, gününde değildi" demek istiyorum. Hakemin iyi günü, kötü günü olmaz diyenlere "hakemler de insandır" şeklinde devam etmek lazım tabii. Mutlaka haftanın hakemleri açıklandı kısmını takip eden hatrı sayılır futbolsever vardır. Ama ben hiç "acaba maçımızı kim yönetecek" diye merak etmedim.
Maçtan çıkıp çınarlı yolda yürürken aklıma, maç oynanırken scoreboard da Almeida'nın pozisyonunu yansıtsalardı neler olurdu diye gelmişti. Düşünün, maç oynanıyor, pozisyon geçmiş ve Almeida'nın vuruşunu lig tv scoreboarda taşıyor.
Düşünmek bile istemiyorum aslında ama Fenerbahçe maçını hepimiz televizyonlarımız başından seyrederdik. "İleri Demokrasi"ler için teknoloji iyi ama geri vitese takılmış ileri demokrasiler için -çok pis başlık çalarız- çok ama çok tehlikeli.
Yani teknolojik her türlü yenilik futbolun içine giriyor, futbolun ruhu bozulmuyor ama pozisyonlar scoreboard da gösterilince ruhunu kaybediyor futbol öyle mi diyene de cevabım yok. Futbolun içine bu gibi durumlar için teknoloji sokacaksak, yanlış kararlar olmayacak eyvallah...
Ama oyunun hızı, zevki ve sihri ne olacak onu da bilemiyorum. Bir de Musa Çözen'in Türk futbolundaki belirleyici rolünü kimse hayal bile edemez:)
Belki de bilerek sokulmuyordur futbolun içine teknoloji.
Futbol, topluluk, siyaset, para, şehircilik, particilik,kombine, oy, cemaat, seçim, seyir zevki, decoder, iddaa, digitürk, spordan sorumlu bakan, TFF, lobi, adamcılık, menajerlik, sponsor... Bunların içine tertemiz niyetlerimiz için, aman hatalardan şampiyonluk kaçmasın, küme düşme hattı olması gereken gibi olsun diyerek teknolojiyi soksak. Hani 10 blog toplansak kardeş kural budur, bunu da uygulayın desek. İmkan verilse. Başımıza gelmeyen kalmaz.
Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar işsiz kalır. Buna sebebiyet vermemiz, bittiğimizin resmi demek. Bu adamlar güçlü adamlar. Hakem hataları olmasa gazeteci ne yazacak, hakem yorumcusu ne yapacak. Fanatik, Fotomaç kaç satacak. Kimsenin buna hakkı yok!!
Çünkü bu memleket böyle adamların.
Trabzonspor geçen hafta Fenerbahçe'ye kaybettiği 11'de benzer bir kadroyla sahaya çıktı (yanılmıyorsam Egemen-M.Yumlu dışında bir değişiklik yok) . Kaybeden bir takımda ısrar etmek doğru mu? Ve yeni transferlerin oynama zamanı geldi mi? Ya da geç mi kalındı?
Ceza Sahası-Adem Yiğit: Antalyaspor'un oyun anlayışının, strese girmiş bir Trabzonspor'u iyice gereceği muhakkaktı. Antalyaspor topa hakim olduğunda bir kaç pas yapan, tempo yapan, tempo sonrası zaman öldüren, yatan, oynatmayan bir takım. Bu oynatmama da öyle presle falan değil, centilmenlik dışı sakatlık numalarıyla yapıyorlar bunu en çok. İstediklerini de aldılar.
Trabzonspor kendi sahasında 2. kez golsüz berabere kalıyor. 2 maçta da Yattara oyuna sonradan girdi. Özellikle 36. dakikada sarı kart gören Antalyaspor sol beki Yanal'ın karşısına ivedilikle sürülür diye bekledim. Fakat bu hamle de gelmedi.
Kendi sahanızda bu kadar kapanacağı belli olan bir takım karşısında sırtı dönük oyunu becerebilen santraforunuz olmadığı için hep zorlandınız. Yapabileceğiniz en iyi şey kanatları kullanmaktı ve Trabzonspor'un iç sahada attığı gollerin çoğu o kanattan geldi.
Özellikle İlk goller. Kapanan rakiplerin açılmasında bu kadar etkin bir rol oynayan kanadı işlevsiz bırakmak bütün bir sezon yapılanla ters düşmektir. Bu bir yorum da değil üstelik, bir realite.
Bu noktada Fenerbahçe maçı 11'inden farklı olarak Brozek'e şans verilmesini bekliyordum. Zira takıma skor anlamında kesin katkı yapamasa da, oyun akıcılığı anlamında ileride topu tutabilmesi, pasörlüğü sayesinde Jaja'yı ve kanat oyuncularını daha iyi hücuma katabilmesi mümkündü. Olmadı.
Trabzonspor geç mi kaldı? Transferde geç kalmadı aslında. Fakat diğer yeni transferler Miller'in, Kujovic'in, Stancu'nun, Amrabat'ın, hatta Brozeklerle aynı ligden alınan Robak'ın 90'ar dakika çıkardığı ligde, gayet de zamanında aldığınız oyuncular nasıl halen hazır olamazlar, büyük bir soru işareti.
İlk yarı boyunca yazdığım hemen her maç yazısında Trabzonspor için şampiyonluğun yolunun her şeyden önce çok iyi bir pivot santrafordan geçtiğini söyleyip durdum. Eğer böyle bir oyuncunun maliyeti 10 milyon € ise, Trabzonspor'un 27 yıl sonra kazanacağı şampiyonluğun maliyeti o kadardı işte.
Olmadı, yapılmadı. Doğru transferin neler katabileceğini görmek için Bursaspor ve Kayserispor örneklerine, yani şampiyonluk yolundaki rakiplerine bakması yeterliydi Trabzonspor'un. Yine büyük bir hata yapıldı ve artık Trabzonspor 1 numaralı şampiyonluk adayıyken 3. sıraya geriledi.
Fenerbahçe ve Bursaspor her açıdan Trabzonspor'dan çok daha avantajlılar artık. İvme yakaladılar, ilk yarı belki de sadece düşledikleri bir şeyin gerçeğe dönüştüğünü gördüler ve 2. yarı onlar için yepyeni bir sezon gibi başladı.
Dipnot: Trabzonsporlu oyuncular 3 haftadır yokları oynuyor. Fakat kaderin bir cilvesi ki en formda oldukları zamanlar Millî takım için düşünülmüyorlarken böyle bir zamanlarında Millî takıma çağırılıyorlar.
Fenerbahçe ve Galatasaray Medikal Park Euroleague maçlarının her ikisini de Fenerbahçe farklı kazandı. İki takım arasındaki uçurum neydi de, her iki maçı da Fenerbahçe çok farklı kazandı?
Tribünsel Sevda: Kadro kalitesi ve antenör farkının büyük etkisi var. Fenerbahçe'nin gerek yabancıları gerekse Türk oyuncuları Galatasaray'lılarla karşılaştırdığımızda bir tek Işıl-Birsel ikilisi kafa kafaya olur. Onun dışında parmakla gösterebileceğin bir oyuncu yok.
Augustus ve Fowles'a sıkı bir savunma uygulayınca sayı bulamadı Sarı-Kırmızılılar. Taurasi ve Taylor olsa daha da farklı olabilirdi ama Fenerbahçe'ye yeni gelen Jakobsen de boş oyuncu değil gibi.
Bunun yanında G.Saray CC. zaten Avrupa'da iyi gitmiyordu, lige konsantre olmaları için fırsat bile olabilir. Duyduğuma göre önümüzdeki günlerde G.Saray CC'da büyük değişiklikler olacak. Bundan sonra lige asılacaklar ama Fener bu takım oyununu sürdürdüğü sürece kaybetmeleri çok zor.
Futbolda haftanın en önemli gündem maddesi neydi?
Evrensel Blok-Kieran: "Böylesine geniş bir soruyu kendi alanım ölçüsünde sınırlayarak cevaplamam daha doğru olacaktır. Dolayısıyla, süreden de biraz çalarak, geçtiğimiz hafta, transfer sezonunun son günlerinde yaşanan hareketliliğin futbolun en önemli gündem maddesini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Peki söz konusu transferler neden önemliydi? İlk olarak, oyuncuların fiyatlarının astronomik boyutlara ulaştığını gördük. Bu şüphesiz basit bir piyasa denklemi. İlk kıvılcım 18 milyon pound karşılığında Aston Villa'ya transfer olan Darren Bent idi. Haliyle, Bent'in 18 milyon ettiği bir piyasada Torres 50 milyon edecektir.
Ardından, Torres özelinden devam edecek olursak, kimi oyuncuların belli kazançlar uğruna belli manevi kazanımlardan vazgeçtiklerini izledik. "Para kazandırıp gitti", "Oynadığı süre içerisinde çok faydalı oldu" klişelerinden öte; kupa kazanmanın, "başarılı" olmanın çoğu şeyden daha değerli olduğunu biliyoruz artık. Bu değişimdeki vicdani boşlukları ise oyuncuları "profesyonel", genel olarak futbolu da "modern" veya "endüstriyel" ön adları ile tarif ederek dolduruyoruz.
Sonuç olarak, "profesyonel futbolcu" (Fernando Torres) bize ne anlatıyor? Kontratlı bir "mal" olduğunu ve ona sahip olmak için ödenen en yüksek ücreti veren için ter dökeceğini. Bunun dışında ortada "ruh" veya "duygu" yok. Basit mekanik bir karar alma mekanizması. Sanırım bu sadece geçtiğimiz haftanın değil, futbolun geleceğinin de en önemi gündem maddelerinden biri olmaya aday bir konu..."
Kayserispor'da Zaleyata, Ambarat, Cangele, Emir Kujoviç, Mooritz, Triosi; Bursaspor'da Altidore, Miller, Turgay, Sercan gibi oyuncular varken Galatasaray'da halen forvet eksiği çekilmesini neye bağlıyorsun?
Jesus Almeyda: Bursaspor eldeki forvet oyuncularını satmadan üzerine devre arasında Miller-Altidore'u aldı ki zaten eldeki forvetleri ile TSL şampiyonu olduklarını düşünürsek üzerine yapılan 2 kaliteli ekleme takıma derinlik kazandırdı.
Transferlerin ardında iş bilen bir menajerin olduğunu düşünüyorum çünkü Ertuğrul Sağlam'ın yabancı trasnferinde özellikle de ileri uca adam alırken karavana atış yapması artık bir gelenek haline geldi. Kayseri'de ise Şota'nın portföyü ve Süleyman Hurma'nın çabaları ciddi manada izlenilesi bir takım orta çıkmasına yol açtı.
Galatasaray'a gelirsek kısa ve net olarak futbol aklı diye bir şeyin kulüpte hakim olmadığını söyleyebiliriz. Bu yılı geçelim.
Misal Skibbe dönemine bir bakalım. UEFA'da ciddi manada yüksek bir performans gösteren o takımda Meira'nın -önlibero iken- yedeği Mehmet Güven Baros'un ise Yaser Yıldız'dı. Bu bile kadro kurulurken derinlik denilen kavramdan ne kadar bihaber davranıldığına delildir.
Eskişehirspor maçı "tünelin ucundaki ışığı" gösterdi mi?
Kayıp Zamanın Peşinde: Futbola dair basit bir çıkarım vardır. Bu çıkarıma göre iyi futbol iyi futbolcularla oynanır. Ya da futbolcular çok kaliteli olmasa bile tam takım olmayı başarabilmiş oyuncular topluluğunca oynanır. Galatasaray ise uzun zamandır takım olamamanın sıkıntısını yaşıyordu.
Bir tarafta babalar varken diğer tarafta futbolcu müsveddeleri mevcuttu. Babalara bir hal gelip futbol müsveddelere kalınca Galatasaray’ın tepetaklak yuvarlandığına şahitlik etmiştik. Bazen futbol, bir takımın futbolcu kalitesi oyuncular bazında keskin farklılıklar içeriyorsa, kalitelilerin olmadığı bir ortamda geriye kalanların neler yapabilecekleri üzerine şekillenir.
Galatasaray ise uzun zaman kalitelilerden mahrum oldu. Geri kalanlar üzerinden futbolu şekillendirmeye çalışan bir Galatasaray izlemeye çalışmıştık. Onlarla ortaya çıkan ürün maalesef pek verimli olmamıştı.
Tünelin sonundaki ışığı görüp görmemek o kadar basit olmasa gerek. Çünkü tünelin sonundaki ışık, tek bir maçla şekillenecek kadar basit bir şey değildir. Kendine güven ve istikrarlı bir gidişat ister.
Her türlü ortamda şiir gibi futbol oynamayı gerektirir. Babalara bir şey olduğunda, geri kalanların bu istikrarı ve güzel futbolu devam ettirdiği bir süreç ister. Belli bir özgüven ister. Peş peşe üç maçı farklı skor ve güzel futbolla kazanırsanız gidişatınız değişir.
Olaylara bakış açınız değişir. Futbola, oyuna, hücum setlerine, doğru motivasyona ve sağlıklı psikolojiye sevk eder sizi. İşler kötü gittiğinde ise mevcut kaliteniz psikolojik süreciniz nedeniyle zayiata uğrar. Burada en ufak nüans parçacıkları bile önemlidir güzel futbol gidişatında.
Doğrudur. Galatasaray bu sezonun en iyi futbolunu ortaya koymuştur. Maçın ilk yarısında ortaya konan performansa söylenebilecek tek bir kelam dahi yoktur. Beni ekrana yapıştırmış ve şok olmama neden olmuştu. Bu sadece futbol iştahı ve isteğinin bir getirisi değildi.
Tek başına, usta ayakların mükemmel bir pas trafiği kurmasının da getirisi değildi. Futbolun doğrularını yerine getiren ve takım olmanın nasıl olacağını gösteren futbolcular topluluğunun ahengiydi.
Topun olduğu yerde kalabalık olup rakibine nefes aldırmayan ve bunlar yetmezmiş gibi, topu ayağına aldığı an hızlı bir şekilde rakip ceza alanına akan bir anlayışın tezahürüydü. İleri uç adamlarının sabit olmadığı ve sürekli yer değiştirdiği, hareketli oynadığı akışkan bir futbolun eseriydi bu güzel futbol.
Bu futbolu oynayabilmek gerekli ortam olunca basittir. Kaliteli oyuncularla basittir. Orta sahada Ayhan, Barış, Mustafa Sarp ile bu oyunu oynayamazsınız. Stoperden bozma Neill, Culio, Kazım ile oynayabiliyorsunuz.
Normal şartlar altında Arda, Baros, Stancu, Kewell, Culio, Neill, Pino gibi isimlerin oynayacağı futbolun karşılığı bu olacaktır. Ama önemli olan bu oyuncuların bir arada oynayabilmesidir. Çünkü bu oyuncular olmadığında geriye kalan oyuncuların aynı oyun ritmini tutturabilecekleri söylenemez.
Gerçek anlamıyla tünelin sonundaki ışığı nasıl görebiliriz? Baros, Arda, Kewell, Culio, Pino, Neill, Stancu gibi oyuncuların bir kaçının başına bir hal geldiğinde geri kalanların aynı ritmi tutturabileceğine şahitlik ettiğimizde gördüğümüzü söyleyebiliriz.
2,5 yıldır biz bu takımdan bunu göremedik. 2,5 yıl boyunca bunu görememişken, bu sezonun geri kalan evresinde buna nasıl emin olabiliriz?
Gerçek anlamıyla tünelin sonundaki ışığı gösterecek şey basittir. Galatasaray gibi büyük bir takımın en sıradan oyuncusu Culio ve benzeri olmalıdır. Biz bu seçenekten bahsedemeyeceğimiz sürece ışıktan da bahsedemeyeceğiz.
Asıl ışık önümüzdeki sezon belki parlayacaktır. Oyuncuların arasındaki keskin kalite farklılıkları ortadan kalktığı an parlayabilecektir. Ama Galatasaray sezon sonuna kadar kaliteli oyuncularını sakatlıklara kurban vermezse o ışık bize yaklaşmaya devam eder.
Biz de tünel boyunca mutlu bir şekilde ışığa doğru yürüyebiliriz. İçimizde her zaman bir kaygı taşıyarak ve bir çok şeye emin olamayarak..
Fenerbahçe'nin her tepeye yükseldiği noktada "Bu sene Fenerbahçe şampiyon yapılacak" yorumları yapılıyor yıllardan beri. Bunda bir gerçeklik payı olduğunu düşünüyor musun yoksa tam tersten bir rüzgar mı estiriliyor yıllardır.
Çoban Salata: Öncelikle bizim için hiçbir şekilde sorun oluşturmuyor aksine ilgiyle soracağın soruyu bekliyor ve cevaplıyoruz. Sorduğun soruya gelince,
Bahsettiğin durum zaman içerisinde hem Fenerbahçe hem Galatasaray hem de Beşiktaş için dile getirildi. Hatta son iki yıl içerisinde bu iki takımın içine "Anadolu takımları Federasyon bazında çok destekleniyor" şeklinde beyanlarla Bursaspor ve Kayserispor da girmiş gibi görünüyor ve Kayserispor ve Bursaspor ile ilgili iddialar özellikle yine bu üç takım özelinde gerçekleştiriliyor.
Bu iddiaları ortaya atanların ortak özelliği takım olarak taraftarın beklediği başarıyı elde edemeyen ya da vaadlerini gerçekleştiremeyen kulüplerin yöneticileri olmaları.
İddiaların sebebi ise açıkça söylüyorum başarısızlıkların üzerinin örtülmesi, korku, endişe, taraftar baskısı ve taraftara "bakın haklarımızı nasıl da koruyoruz" anlayışının aktarılma çabasından başka birşey değildir. Hakem özelinde tabiki bariz hatalar yapılıyor. Bunların karşısında sessiz kalmak muhakkakki doğru değil. Ama kulübün haklarını koruyayım derken gidip işi başka kulüplerin başarılarına gölge düşürme durumuna geçmesi bu temaşa sanatının keyfini kaçırıyor.
Çünkü taraftarın kendisi de bir süre sonra buna inanıyor ve madem şampiyonun kim olacağı en üst mevkide belli ise neden o zaman izliyorum durumuna geliyor. Bu da futbol endüstrisine darbe vuruyor. Yani bu açıklamalarla aslında futbolun içindeki insanlar kendi ayaklarına sıkıyorlar.
Güney Kore ile oynanacak hazırlık maçı kadrosu çok tartışıldı. Hiddink'in kamuoyunda beklenen etkiyi yaratabileceğini düşünüyor musun?
Futbol muhalifi: Milli takım oyuncularının seçilme kriteri neye göre yapılmalı? İlk olarak bu sorunun cevabını düşünmemiz gerekiyor. son zamanlardaki gibi performansına bakılmaksızın sadece isimlerine göre mi yoksa o andaki en formdaki kişiler mi seçilmeli? Bir de bunların yanında, bana göre en önemlisi olan, oyuncunun taktiksel vs. özelliklere uygun olması var.
Sonuçta bir isim kendi takımında çok iyi olsa da milli takımda çok farklı bir şekilde oynayacak. İlk tercihe baktığımız zaman karşımıza Almanya ve Azerbaycan maçları çıkıyor ki çoğumuzun hatırlamak istemeyeceği maçlar. (Kadro seçimi hakkında bir sürü insan görüşünü belirtti zaten.)
Güney Kore ile yapılacak olan maçın kadrosuna baktığımız zaman bir sürü yeni isimler görüyoruz. En basitinden "Üç büyüklerde oynamayan oyuncunun milli takıma seçilmesi imkansız!" sözünün kırıldığını görüyoruz. Gerçi burada futbolumuzun genel anlamda tıkanması da etkili.
Soruya dönecek olursak, Hiddink’in gittiği ülkelerdeki değişimlerini hepimiz biliyoruz. Yavaş yavaş bu olay bizde de gerçekleşmeye başlıyor. Buradaki altın kural ise hemen başarıyı mı elde etmeliyiz yoksa sözlükte tanımı olmayan kelimeyi mi seçmeliyiz: Sabır.
Kamuoyunun verdiği tepkilerin anlık başarılara göre olduğunu hesaplarsak Hiddink’in işi gerçekten zor. Ama kadroya bakınca ilerisi için insanda bir umut yeşeriyor. Yani insanlar biraz beklerse bu değişimin ne kadar gerekli olduğunu anlayacaktır.
Ve son olarak da bir Rus’a Hiddink hakkındaki görüşlerini sorarsanız size söyleyeceği sözlerden sonra hocaya olan hayranlığınız daha da artar.
Rusya’dan örnek verdim sebebi ise Rusya’nın da milli takıma futbolcu seçiminde şu an bizim gibi değişime gitmeye çalışması. Onlar da bizim gurbetçi olarak tanımladığımız futbolculara el atmaya başladılar. (Yangından mal kaçırır mantığı gibi değil tabii ki.) Bizdekinin tersi olarak ligdeki genç oyuncuları şimdi daha fazla düşünüyorlar. İki ülkenin şu anki hocası da Hollandalı.