21 Şubat 2011
Türk anasına küfredilmez, Gineli anaya geniş geniş sövülebilir
Bak şimdi kimse alınmasın, darılmasın.
Yıl 2008, aylardan yanılmıyorsam Şubat Galatasaray, Ümit Karan'ın son dakika golüyle Fenerbahçe'yi yener ve Türkiye Kupası'nda üst tura çıkar. Gol atıldıktan sonra saha karışır ve Volkan Demirel, Lincoln'ü saha ortasında döver, kovalar, tekme atar, yumruk sallar.
Maçın sonunda Volkan şu açıklamayı yapar: "Maçı fazla konuşmamak gerek, sonuçta kupa maçıydı Galatasaraylı arkadaşları tebrik ederim. Burda önemsenmesi gereken bir Brezilyalı'nın bana ana, avrat, kız kardeş, kız arkadaş hiçbirşey kalmadan küfür etmesidir.
Ben bunu Türk Halkı duysun diye söylüyorum, hangi Türk insanına birisi gelip küfür ederse, tepki koyar. Ben belli bir yere profesyonel bir futbolcuyum, benim annem, kız kardeşim girerse bu olayın içine tepki gösteririm ve tepkimi de koydum.
Lincoln'e bu olaydan sonra bakış açım çok farklı. Lincoln'den o küfürleri dışarıda da yüzüme tekrarlamasını istiyorum. Sahada birşey yapamayacağımı bilip bu harektleri yaptı, saha dışında da aynı küfürleri yüzüme söylemesini istiyorum.
Galatasaraylı arkadaşları, taraftarları tebrik ediyorum. 8 kişi kaldık, turu geçmek istiyorduk ama olmadı. Maçtan önemlisi Lincoln'ün bana küfür etmesiydi. Zaten turu geçmişsin, niye küfür ediyorsun.
Lincoln İngilizce küfür etti, bu kelimeleri kullanması yakışmadı. Ama dediğim gibi azcık yüreği varsa bu küfürleri gelir bana dışarıda söyler. Hakemin kırmızı kart göstermesi normal, hangi Türk insanına bu küfürleri etseniz bu adam öldürme sebebidir."
Yıl 2011, aylardan Şubat, Fenerbahçe deplasmanda Beşiktaş'ı 4-2 yener. Maçın dönüm noktası Ferrari'nin kırmızı kartıdır.
Ferrari'nin açıklamaları; "Lugano maç boyunca İtalyanca küfür etti. Bunu Emre de duydu ve Lugano'yu birkaç kez uyardı. Lugano, Emre'nin uyarılarına göz kırparak karşılık verdi. Hakem Lugano'nun yaptığı hiçbir hareketi görmedi.
Lugano tüm aileme küfür etti, sadece İtalyanca değil İspanyolca, Portekizce hatta İngilizce bile sürekli küfür etti. Kışkırtmak için her yolu denedi.
Lugano tarafından sürekli yumruk ve çimdik darbeleri aldım. Kollarımın ve vücudunun üst kısmı bu darbeler sonucu mosmor oldu."
İki olayı şöyle bir tartın, üstünden geçin, yaşananları hatırlayın.
Fenerbahçe'nin başarısı budur. Neyin konuşulup, neyin konuşulmayacağını, hakemin tartışılıp, tartışılmayacağını, soyunma odasının basılıp basılmayacağını, yürütülen sinir harbinin kimin tarafından kazanılacağını onlar belirler.
Volkan'ın anasına küfredildi mi, bütün Türkiye ayağa kalkar, "Nasıl olur da milli kalecimizin anasına küfredilir?" diye feveran edilir.
Ama Ferrari'nin anasına küfredildi mi umrumuzda bile olmaz. Neden, öncelikle Ferrari İtalyan, anası da Gineli, o yüzden ana-avrat sövebiliriz.
Maçı izledim, Lugano'nun Ferrari'yi arkadan kafasını okşamasını, kolunu çimdiklemesini net biçimde gördüm.
Tabii Ferrari de akıllı olacak ve bu oyunlara gelmeyecek. Sinirlerine hakim olamıyorsan sahada kalamazsın. Ki daha 10 dakika önce yine sinirden Lugano'yu kündelemişsin ve hakem görmesine karşın verememiş.
Fenerbahçe'nin son yıllarda derbilerdeki net üstünlüğünün altında yürütülen sinir harbini çok başarılı geçmeleri yatıyor. Ya maç başında futbolcular birbirine giriyor ya da maçın ortasında birileri yumruklaşmaya başlıyor.
Hatırlayın Emre Aşık ile Lugano arasındaki olayı ve sonuçlarını.
Fenerbahçe'yi oyun dışında da alt etmek istiyorsanız, kesinlikle sinir harbinden başarılı geçmeniz gerekiyor. Yoksa zaten maça 1-0 yenik başlıyorsunuz.
Lugano hakkında hâlâ aynı şeyleri düşünüyorum. Çok büyük bir piç ama yetenekli bir futbolcu. Gerçi yeteneğinin yarısı o sinir harbinden kaynaklanıyor.
Şimdi buraya yazsam, Alex Beşiktaş 10 kişi kalana kadar sahada görünmedi bile, gücü ancak rakip eksildikten ve risk aldıktan sonra ortaya çıktı, çünkü gücü ancak bu kadar, Alex ile Guti'yi karşılaştırmak gerizekâlılıktır diye, Fenerbahçeli dostlar alınacak.
Her galibiyet bir biçimde örtülüyor. Her konuda dediğim gibi, "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner"
Zaman mutlaka değişecek ve bu olaylar Fenerbahçe'nin başına gelecek. O zaman kimse ağlamayacak çünkü fil hafızam her daim hazırolda bekliyor.
Bak konu nereye sarktı. 'Ahlaksız' diye Keita'yı yolladık, Lugano kaç sezondur Fenerbahçe'de. Olmuyor böyle.
Neyse çok şey yazasım var ama yazmayacağım...
Acaba onlara ne anlatırdı?
Erdoğan yakınları ile görüşür ve nasıl işkence gördüğünü anlatır;
"Bizi de dizimize kadar suyun içinde bıraktılar. 6 kişiyiz, bu kadar bir yer (uçağın röportaj yaptığımız küçük bölmesini işaret ederek) bir tane bank var. Üç kişi ancak sığabiliyor oraya. Bir müddet üç arkadaş oturuyor, sonra yer değiştiriyoruz. Biz oturuyoruz, onlar suyun içine giriyor. Onlar oturuyor biz suyun içine giriyoruz. Bu şekilde gece geçiyor. 'Tuvalete gideceğim' diyorsunuz. Tuvalete bile izin vermiyorlar!.. Gece geçtikten sonra, bizi yan odaya aldılar. Orada esrarkeşler filan var. Ama o oda sımsıcaktı. Soğuk, kış"
Başbakan Erdoğan hayvan hakları savunucuları ile görüşür ve hayvanlara karşı nasıl duyarlı olduğunu anlatır;
"Eskiden köpeklere dokunamazdım bile ama sonra oğlum bir köpek aldı. Şu anda çok iyi anlaşıyoruz."
Minik Not: Metin Özülkü'yü görünce "Ercan Saatçi'yi mi besliyor?" diye içimden geçirdim.
Başbakan Erdoğan edebiyatçılarla buluşu. Faili meçhul cinayetlere kurban giden yazarların isimlerini tek tek sayar ve şiiri ne çok sevdiğini anlatır.
"Yazar, bir toplumun şuurudur. Yazar, tüm sanatçılarımız gibi görülemeyeni gören, duyulamayanı duyandır. Söz uçar, yazı kalır. Bugün bizi hep birlikte biz yapan, o eşsiz sanat eserleridir."
Başbakan Erdoğan eski sporcularla ve spor adamlarıyla buluşur. Tabii ki futbolun ne kadar önemli olduğunu ve futbolculuk anılarını anlatır.
"Çok seviyordum futbolu. Fakat ilk dönemlerde babam futbol oynamama asla müsaade etmedi. Uzun bir süre futbolu babamdan gizli oynadım. Mesela top ayakkabılarımı hiç eve getirmezdim. Evimizin dışında kömürlüğümüz vardı. Babam görmesin diye kramponlarımı kömürlükte saklardım."
Başbakan Erdoğan, acaba bir gün fuhuş sektöründen birileri ile buluşsa, onlara ne anlatırdı?