25 Mayıs 2011
Alfred Adler sizi bekler yavrular
Şimdi okuyanlar diyecek ki, "Bok atıyorsun". Yok cidden bok atmıyorum ama Emenike'ye verilen 9 milyon Euro ziyan olur gider. Hatta bir adım daha öteye taşıyıp, İkinci Preko vakası olur diye de ekliyorum.
Neden böyle diyorum? Çünkü Türkiye'ye gelen Afrikalı futbolcuların profilini iyi biliyorum. Türkiye bir-iki istisna hariç son durak olmuştur Afrikalılar için. Kendisini Türkiye'de geliştirip, giden Afrikalı oyuncu hatırlayanınız var mı? Bizde tersine işler bu süreç. Gelişmiş gelen Afrikalı futbolcu, geriye doğru evrim geçirir ve bir süre sonra da kaybolur gider.
Şundan şüphe etmeyin, Galatasaray'a da gelseydi aynı fikri savunurdum. Türkiye içinden Afrikalı transferi yapılmasının hiçbir faydası yoktur ama umarım Fenerbahçe'de başarılı olur ve Şampiyonlar Ligi'nde gollerini sıralar..
Karabük-Fenerbahçe maçı öncesinde başlayan ve şu transferin gerçekleştiği bugüne gelinen süreçte yaşananları düşündüğümüzde işin ahlâki boyutunun da olduğu su götürmez bir gerçek. Artık Emenike için verilen 9 milyon Euro bonservis bedelini de, o ahlâka sığdırmak lazım.
Selçuk İnan transferine gelince, futbolculuğunun yanı sıra, transferin gerçekleşmesi bakımından psikolojik ağırlığının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Son bir haftadır "Selçuk Galatasaray'a ancak çaya gider" diyen Bilgiç (!) kişiliklerden, "Fenerbahçe, Türkiye'de her istediği oyuncuyu alır" diyen içgüveysine kadar -ve tabii ki mal taraftar bakış açısı- gereken yanıtı almıştır diye düşünüyorum.
Transferleri bile büyüklük psikolojisine sokup, "Biz istediğimizi alırız" diye böbürlenmek, alamayınca da "Biz zaten istemedik" noktasına taşımak, içlerdeki kompleksleri dökmek bakımından gayet yararlı oluyor.
Herkesin satın alınabileceğini, "O ne veriyorsa 1 fazlası" diyerek, insana meta gözüyle bakmak, futbol yorumculuğunu filan geçin, insanlığa pek sığmıyor.
Artık şu kahvedeki adam modundan sıyrılmak lazım. İşi sidik yarışına götürmek, insanları daha da birbirlerine düşman yapmaktan başka bir işe yaramıyor. Ama futbolcusu "Koyduk" diyen adamın kendi fikrinden ne hayır gelir?
Bu kadar böbürlenmek, her şeye sahip olabileceğini düşünenler için Selçuk İnan transferi gerekliydi Galatasaray'a.
Ama tabii bu zihniyet öyle ya da böyle bir biçimde su üstünde kalmayı beceriyor, zeytinyağı kıvamında olduğu için.
Futbolculuk meziyetlerine söyleyebilecek bir şeyim yok. Biraz ağır olması dışında pek fazla defosu olduğunu düşünmüyorum, umarım Galatasaray'da başarılı olur. Tahminim, Terim'in beynindeki 4-3-3'ün içinde barınabileceği yönünde.
Trabzonspor meselesine gelince, takım dağılıyor ve buna çare üretmek konusunda basiretsiz bir yönetim sergileniyor. Kuvvetle muhtemel Umut Bulut, Jaja ve Colman da yolcular arasında olacak. Silbaştan yapmak gibi bir durum söz konusu. Yine de enseyi karartmamaları gerekiyor, çünkü Şenol Güneş gibi ölüyü dirilten bir teknik direktöre sahipler.
"Galatasaray'a çaya gelir" ne demek lan ayrıca. İnsan rakibini bu kadar aşağılar mı? Lan otur şampiyonluğunun tadını çıkart. Hâlâ aklınız, fikriniz Galatasaray'da. Alfred Adler mezarından çıkıp gelse bu heriflerdeki aşağılık kompleksini çözemez.
'Hürriyet' faşizmdir (!)
Bak işte Türkiye'deki zihniyet profiline en iyi bakıştır şu Şenol Güneş'in açıklamaları sonrası, Türk basınının refleksleri.
Şenol Güneş, aleni -ve de çok haklı olarak- isim vererek, Hürriyet gazetesini suçladı. Suçlamaların tamamında haklılık payı var. Özellikle son 5-6 haftada leş üstüne üşüşen çakallar, akbabalar -teşbihte hata olmaz- gibi Trabzonspor'un üstüne çullandılar.
Duyum üstüne haber yapmaktan tutun da, Trabzonspor endeksli ve Fenerbahçe'nin rakipleri hedef alınarak yapılan ısmarlama işler yapıldı.
Hedefe giden yolda nasılsa her şey mübah olduğu için akla hayale sığmayacak senaryolar üretildi. Kimileri imzalı, kimileri imzasız bu haberlerde temel amaç Trabzonspor'un yıpratılmasıydı.
Şenol Güneş de, en sonunda bir basın toplantısı düzenleyerek, bunları açıkladı. İnsanlar Şenol Güneş'in bu tavrını eleştirse de, söylediklerinin pek çoğunda büyük haklılık payı var.
Lig TV ve Hürriyet şu ana kadar bu haberi görmezden geldi. Muhtemelen bir cevap mahiyetinde açıklama yapacaklardır. Ancak bunun adı tam anlamıyla sansürdür. Bir basın kuruluşu aleyhinde bir açıklama bile yapılsa, haber değeri taşıyan bu açıklamayı sayfasında vermek zorunda.
Lig TV konusuna girmek bile istemiyorum çünkü dün Şansal Büyüka'nın "Kardeşim, Fenerbahçe'nin de canı az yanmadı hakemlerden" cümlesi, aslında zihniyetin nasıl olduğunu gösteriyor. İnsanın aklına hemen kesilen kablolar geliyor. Demek ki, kendini haklı göstermenin yolu böyle oluyor.
Fenerbahçelilerin şampiyonluk sonrası üstlerine giydikleri "Biz bize yeteriz. Çünkü Fenerbahçeli'yiz" t-shirtleri ne yazık ki gerçeği yansıtmıyor. Çünkü -her ne kadar Fenerbahçeli dostlar bunu kabullenmese de- arkalarında dev bir medya desteği var. Üstelik bu destek, zaman zaman değil, sürekli ve daimi olarak kendilerine sunuluyor.
Şu an kendilerine yöneltilen eleştirileri sansürlemek bile bu desteğin bir göstergesidir.
Yazık ki, spor medyası futbolculuğunda iki kelimeyi bir araya getiremeyen futbolcu eskilerinin, soytarılık yapanların, şarkıcılıktan içgüveyliğine dikey geçiş yapanların yuvalandığı bir yer haline geldi.
Ercan Saatçi'nin Galatasaraylı ya da Beşiktaşlı versiyonu sizce basında kalıcı olabilir mi? Ya da Meriç gibi bir götverenin Fenerbahçesiz hali senelerce basında tutulur mu?
Türkiye'de bugüne kadar herhangi birinden "Arkadaş, ben duyum aldım, ispatlayamam ama XSpor takımının taraftarları, Ahmet'e küfür ederek kırmızı kart görmesine sağlayacak" diye haber çıktığını gördünüz mü?
Olmaz, yaptırmazlar adama. Bak sadece şu kadarını söyleyeyim, bu ülkede Antu'dan haber yapan, yaptıran spor müdürleri var. Bunlar olduğu sürece kimse "Biz bize yeteriz" edebiyatı yapmasın. Çünkü "Biz bize" dediğiniz, büyük bir güç oluyor. İnsanlar zaten bu güç ve küstah tavır karşısında Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu istemiyor.
20 yıl önce neden durum böyle değildi? Ne değişti? Bunları sorgulamak da benim işim değil.
Başa dönelim, Türk basını sansürcü zihniyetini bir kez daha ortaya sermiştir. Şu anda Şenol Güneş'e sansür uygulanmaktadır. Üstelik buna yayıncı kuruluş da dahil.
Şekip Mosturoğlu, Aziz Yıldırım, Aykut Kocaman basın toplantısı düzenlediğinde bütün haber kanalları bile canlı yayınlarken, yapılmış bir basın toplantısı bile içe sindirilemiyorsa, buna ayıp denir.
Ama Türk basını her şeyi geç algılar. 7 yıl önce RTE'ye düzülen methiyelerle bugünkü eleştirileri üst üste koyduğunuz anda bunu anlarsınız.
Sansürün her türlüsü tehlikeli ve faşist zihniyet ürünüdür. Sağa sola Hürriyet Treni göndermekle özgürlük olmuyor.
Not: Anadolu Ajansı da haberi sansürlü olarak geçti ve Hürriyet ile Lig TV bölümlerine yer vermedi.