30 Haziran 2011
"Yanın, geberin" dediler ama onlar hâlâ yaşıyor
Tekbirrrrr..
Allah-u Ekber
Tekbir...
Allah-u Ekber
2 Temmuz 1993'te, halaya durmak için Sivas'a gittiler. Onlarca şair, yazar, aydın insan.
1 Temmuz gecesi ve 2 Temmuz'da cuma namazında şu bildiri dağıtıldı:
MÜSLÜMAN KAMUOYUNA
"Halkımıza Çağrı; "Müslüman halkın yaşadığı bu ülkede, İslam için binlerce şehit verilmiş bu topraklarda, bir kesim tarafından, ‘basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti’ adı altında, Müslümanlar’ın kutsal değerlerine sözlü veya yazılı olarak kimse saldıramaz."
"Biz Müslümanlar, canımız pahasına da olsa, bu değerlerimizi korumakta kararlıyız."
"Müslüman halkımızdan bu konularda duyarlı olup, İslam’ın değer yargılarını alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasına olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karşısında susulduğunda, yarın mahşerde Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünmelerini istiyoruz."
"‘Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeyi gerekir. O’nun eşleri, onların anneleridir...’ ( Ahzâb Suresi, Ayet: 6)"
"‘Ve kâfirlerin hesapları varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah hesabı çabuk görendir.’ ( Enfal Suresi, Ayet : 30)"
"‘Kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.’ ( Saff Suresi , Ayet:8)"
Not: Bu yazıyı okuyan, Allah rızası için çoğaltarak dağıtsın.
2 Temmuz'da namaz çıkışı, önce yüzler, sonra binler ve onbinler Madımak Oteli önüne gelir. Otel içine kıstırdıkları insanları diri diri yakmak için, dumana, katrana boğmak için bağırırlar;
Tekbirrrrr..
Allah-u Ekber
Tekbir...
Allah-u Ekber
Topluluktan, İHA kameralarına yansıyan bir ses, otel yanarken, "Allah'ım bu senin ateşin, cehennem ateşi bu. Müslüman Türkiye" demektedir.
Avını kıstırmış hayvanlara benzeyen sayısı 15 bini bulan kalabalık, Madımak Oteli'nin içine giren birkaç göstericiyi alkış tufanına tutar.
Sonra, otel önünde bir araç yakılır, bir tane daha. Alevlerle beraber, 15 kişi, hayvanlar gibi bağırmaya başlar.
İçeride Metin Altınok'un görüntüsü. Bir şairin naifliğinde, dışarıdaki 15 bin kişiye karşı elinde sapı kırılmış, eski püskü bir süpürge ile dostlarını, arkadaşlarını koruma çabasında.
Bir gün önce başlatılmış kaldırım çalışmasından kalma kesme taşların yüzlercesi otele atılır. Bir yandan Madımak Oteli'nin camları parçalanırken, bir yandan tüm insanlık değerleri Sivas'ta paramparça olur.
Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, olayları yatıştırmak için mikrofonu eline alır ve;
"1- Bu şenlikler iptal edilmiştir.
2- Pir Sultan Abdal heykeli yerinden kaldırılmıştır
3- Şenlik için kentimize gelmiş olanlar, kentten çıkartılacaktır.
Gazanız mübarek olsun" der.
Dışarıdaki 15 bin kişi zafer çığlıklarını sürdürür. İnsanlar yanarak, boğularak ölmektedir tam da o an.
15 bin kişi hep bir ağızdan bağırmaya başlar, "Sivas laiklere mezar olacak. Yaşasın şeriat."
Ölmemek için, otelden bir kaçış yolu bulunur. Yan binaya geçiş için koşturmaya başlar herkes. 31 kişi yan binaya gitmek için hareket eder. Büyük Birlik Partisi'ne ait binaya kaçmaya çalışan insanları, ellerinde sopalarla beklerler; "Gidin, yanın, geberin" diye bağırdılar.
Alevler, Madımak Oteli'ni sarmaya başlar. Dumanlar otelin odalarını doldurur. Baş ağrısıyla birlikte sarhoşluk hissi, kulak çınlaması, düşünmede güçlük -hayatlarını düşünmeye vermiş olan insanlar için en acısı bu olsa gerek-, göğüs ağrısı, çarpıntı, deride renk değişikliği ve ölüm 35 insanı yavaş yavaş yakalar.
Ölüm gelir, kapıyı çalmadan.
35 aydın, şair, genç, yaşlı, kadın, erkek. Halaya omuz vermek için Sivas'a giden 35 can, diri diri yakılır.
Dışarıdaki 15 bin kişi, hâlâ o yanık etin kokusunu duyumsuyor mudur acaba? Bugün kızının düğününe, oğlunun sünnetine, alkış tutan ellerinin 18 yıl önce insanlık tarihinin en büyük kıyımlarından birine alkış tuttuğu akıllarına geliyor mudur?
Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli itfaiye merdivenlerinden inmeye çalışmaktadır. Bir-iki adım attıktan sonra karşılarına Refah Partili Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak ile bazı belediye görevlileri Aziz Nesin'i fark eder; "Esas öldürülecek hayvan burada" diye, kalabalığa bağırmaya başlar.
Kendilerinin kim olduğunu o ana kadar fark etmeyen itfaiye eri, küfürler savurarak, Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli'yi merdivenlerden aşağıya atar, boş bir çuvalı fırlatır gibi.
Yere düşen Nesin ve Kaleli'ye, yerlerde tekmeler atılır, onlarca kez. Sonra bir polis memuru, her ikisini de, linç edilmekten kurtarır. Ambulans yerine polis arabaları ile hastaneye götürülürler.
Bu ülkenin aydınlık yarınları olan yazarlar, şairler, edebiyatçılar, yönetmenler, bir şenliğe gelirler ama soğuk ve karanlık bir morgda ömürleri sonlandırılır.
Dönemin başbakanı Tansu Çiller, olayların ardından "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" der.
Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, "Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir" der.
15 bin kişi dağılırken bağırmaya devam eder;
Tekbirrrrr..
Allah-u Ekber
Tekbir...
Allah-u Ekber...
Ülkenin en büyük katliamlarından olan Sivas Kıyımı'nın üstünden 18 yıl geçti. 2 yıl sonra Gazi Katliamı yaşandı. 33 yıl önce Malatya, Maraş, 31 yıl önce Çorum Katliamı yaşandı.
Ülke coğrafyası, katliamların son bulmadığı daimi adres gibi oldu.
Bu ülkede çok acılar çekildi, çok katliamlar yaşandı, çok insan öldürüldü, çok insan yakıldı ama kimse 'mağdur' olmadı. Kimse 'mağdur edebiyatı' yapmadı. Hep dimdik durdular ama eklediler "Gün gelir sanma hesap sorulmaz, dayanır kapına Pir Sultan ölmez."
Bu kadar acıdan sonra insan etlerinin yandığı Madımak Oteli'nde insanların gözüne baka baka döner çevrildi, dalga geçer gibi.
Madımak hâlâ "Utanç Müzesi" yapılamıyor. Bilim ve Kültür Merkezi yapılıyor, belki ateşin Sivas'ta nasıl icat (!) edildiğini anlatacaklardır genç nesillere.
Şimdi mi ne oluyor? İnsanlara "Burada toplu halde anma düzenleyemezsiniz" diyor, ileri demokrasinin mucitleri.
Behçet Sefa AYSAN Şair (Burada)
Yeşim ÖZKAN Sanatçı (Burada)
Nurcan ŞAHİN Sanatçı (Burada)
Muhibe AKARSU Misafir (Burada)
Muhlis AKARSU Sanatçı (Burada)
Murat GÜNDÜZ Sanatçı (Burada)
Handan METİN Sanatçı (Burada)
Ahmet ÖZYURT Sanatçı (Burada)
Huriye ÖZKAN Sanatçı (Burada)
İnci TÜRK Sanatçı (Burada)
Özlem ŞAHİN Sanatçı (Burada)
Yasemin SİVRİ Sanatçı (Burada)
Asuman SİVRİ Sanatçı (Burada)
Uğur KAYNAR Şair (Burada)
Sehergül ATEŞ Sanatçı (Burada)
Gülender AKÇA Sanatçı (Burada)
Gülsün KARABABA Sanatçı (Burada)
Mehmet ATAY Sanatçı (Burada)
Hasret GÜLTEKİN Sanatçı (Burada)
Serkan DOĞAN Sanatçı (Burada)
Muammer ÇİÇEK Sanatçı (Burada)
Belkıs ÇAKIR Sanatçı (Burada)
Asaf KOÇAK Karikatürist (Burada)
Edibe SULARI AĞBABA Misafir (Burada)
Menekşe KAYA Sanatçı (Burada)
Koray KAYA Çoçuk (Burada)
Serpil ÇANİK Sanatçı (Burada)
Erdal AYRANCI Yönetmen (Burada)
Asım BEZİRCİ Yazar (Burada)
Sait METİN Sanatçı (Burada)
Carina Cuanna THUIJS Misafir (Burada)
Nesimi ÇİMEN Sanatçı (Burada)
Metin ALTIOK Şair-Yazar (Burada)
Kenan YILMAZ Otel görevlisi (Burada)
Ahmet ÖZTÜRK Otel görevlisi (Burada)
Av. M. Ali Bulut, Akp Maraş Milletvekili (TBMM'de)
Av. İbrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem Akp Afyon Milletvekili (TBMM'deydi)
Av. Hayati Yazıcı, Akp'den Devlet Bakanı (TBMM'de)
Av. Haydar Kemal Kurt, Akp Isparta Milletvekili (TBMM'de)
Av. Zeyid Aslan, Akp Tokat Milletvekili (TBMM'de)
Sivas'ta insanları, boğarak, yakarak öldürenleri savunanlar şimdinin en büyük demokratları (!) olarak, TBMM'de görev yapıyor. Ama onlar yok, öldüklerinde, yakınlarından başka hatırlayacak kimse olmayacak.
Üstad Metin Altınok'la bitirelim;
Ah kavaklar ah kavaklar
bedenim üşür yüreğim sızlar
beni hoyrat bir makasla
ah eski bir fotoğraftan oydular
orda kaldı yanagımın yarısı
kendini boşlukla tamamlar
ah omuzumda bir kesik el ki
hala hala durmadan kanar
ah kavaklar ah kavaklar
acı düstü pesime
ah kavaklar ah kavaklar
ardımdan ıslık çalar.
DİNLEYİN
Kusura bakmayın, biraz erken oldu ama demir tavında dövülür, öyle yapmak istedim...
Yetmez, yetmez, yetmez, biraz daha gaz bombası
Polisin son yıllardaki oyuncağı (!) gaz bombaları Şırnak'ta bir can aldı. 54 yaşındaki Hatice İdin, 12 Haziran akşamından bu yana hastanede ölüm kalım mücadelesi veriyordu ve ne yazık ki, bu mücadeleyi kaybetti.
"İsminin ne olduğu bilinmeyen ve üzerinde durulmayan" bir kişi olarak hiç hatırlanmayacak Hatice İdin. Yakınları, akrabaları ismini bilecek, her yıl 30 Haziran'da gözyaşları, dudaklara kadar süzülecek ve hayat devam edecek.
Bir anne, bir eş, iğrenç bir saldırıyla hayatını kaybediyor, hayat Ali Taran ve Ayşe Özyılmazel, ilk ne zaman vuruşmuş, nerede görülmüşler, ne söylemişler diye devam ediyor. Kimsenin umrunda bile olmayacak Hatice İdin'in ölümü.
Polis artık toplumsal olayların tamamında bu iğrenç ve ölümcül silahı kullanıyor. 1 Mayıs 2008'de Taksim'deki kullanım çok uygun bulunmuş olacak ki, o dönemden bu yana, sürekli olarak ve miktarı artırılacak insanlaar böcek muamelesi yapılır gibi üstlerine fırlatılıyor.
2011 yılı için Başbakanlık örtülü ödeneğinden 2.3 milyon TL aktarılarak, bir yıllık kullanım için 170 bin gaz bombası, gaz solüsyonu, yangın söndürme aparatı ve savunma tüfek mühammatı alındı. Mayıs ayına girildiğinde eldeki stoklar tükendi. Ne kadar çok kullanıldığını varın siz düşünün.
Ülkede gaz bombalı saldırılardan hayatlarını yitirenlerin sayısı artmaya başladı.
Nazi Almanyası'nda kitlesel katliamlar için gaz odaları kurulmuştu, günümüz Türkiyesi'nde her sokak, her cadde, her alan 'havadar gaz odalarına' çevrildi. Toplumsal olayları kontrol etmeyi beceremeyen polis, elindeki 1 yıllık stoğu 5 ay içinde bitirebilecek kadar yetenekli ve dirayetli (!)
İnsanlar sokak ortasında öldürülüyor. Polise; sokaklar yetmiyor, hastanelere kadar ilerliyor.
Gaz bombalarının etkileri; göz yaşarması, hapşırık, öksürük, zorlu soluma, gözlerde ağrı, geçici körlük, göz kapaklarında, boğazda ve midede tahriş, bulantı, kusma, ishal ve deride tahriş, tansiyon yüksekliği gibi çok değişik semptomlar. Bununla birlikte astım ataklarına neden oluyor, Yüksek miktarlarda, solunum fonksiyonunda bozukluk, kalp yetmezliği, karaciğer hasarı ve ölüme neden oluyor.
Kendi halkına karşı, savaşlarda bile kullanılması sakıncalı olan, sokakları, meydanları açık hava gaz odalarına çevirenler, elbet hesap verecektir.
Bu ölümlerin hepsi, Akp iktidarının göğsüne iliştirilmiş insanlık ayıbı olarak duracaktır.
Polis mi? Bisiklet parçalayan, yerlerde insanları tekmeleyen, insan görünümlü canlılar için yapabilecek bir tanım henüz bulamıyorum. Fakat bu terörün ve işkencenin bir an önce bitmesi gerekir...
GAZ BOMBASINDAN YAŞANAN ÖLÜMLER
2007, 1 Mayıs gösterileri sırasında 75 yaşındaki İbrahim Sevindik, polisin attığı gaz bombasından etkilenerek fenalık geçirmiş ve hastaneye kaldırıldı. Nefes darlığı problemi yaşayan Sevindik, hastanede tüm müdahalelere karşın kurtarılamamıştı. Daha sonra Sevindik'in ölüm nedeni kalp krizi olarak açıklandı.
Ekim 2009'da İstanbul Taksim'deki IMF protestoları sırasında İshak Kalvo, gazdan etkilenerek hayatını kaybetti.
27 Nisan 2010'da Bismil'de lise öğrencisi Halil İbrahim Oruç'un katillerinin bulunması talebiyle yapılan yürüyüşe polis gaz bombasıyla müdahale etti. Atılan gaz bombalarından etkilenen 60 yaşındaki Kazım Şeker isimli yurttaş kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.
Artvin'de emekli öğretmen Metin Lokumcu, gazdan etkilenip kalp krizi geçirerek hayatın kaybetti.
Ve son olarak da Hatice İdin.