21 Kasım 2011
Irkçılık Çarşı'da değil BJK TV'deymiş
Hayat bazen insanı hiç istemediği yerlere götürüyor. Dünkü yazıdan sonra, yüze yakın elektronik posta aldım. Sevdiğim bazı kişiler benimle irtibatlarını kesti, bir daha görüşmeyeceklerine ilişkin fikirlerini söyledi.
Elbet, insan her yazdığından sorumludur, söylediklerinden, yaptıklarından ancak pek çoğumuz olan şeyleri hiç yaşanmamışcasına itiyoruz belleğimizde gerilere.
Baştan belirteyim, Çarşı Grubu'na karşı yazdıklarımda haddini aşan ifadeler olmuştur ama yaşanmış olaylar da hiçe sayılamaz. Özür kıvamındaki bir yazıda ama'ların olması başlı başına tatsız bir durum ama ne yazık ki bu yazıda pek çok ama okuyacaksınız.
BELLEĞİMİN GERİSİNE İTTİKLERİM
Çarşı Grubu'nun tamamını yaftalayarak büyük bir hata yaptım. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor. Dedim ya, pek çoğumuz yaşanmış bazı olayları, unutmak için belleğinin gerisini itiyor diye. Evet ben de daha önce Ali Sami Yen 'de İsrailli oyuncu Balili'ye yapılan ırkçı tezahüratları belleğimin gerisine itmişim.
Bu bir özür yazısı ama bir yandan da, özre konu olan yazıdaki, doğruların da üstüne basma yazısı olacak. Gelen elektronik postalarda, küfür edenler dahil kimse Ali Sami Yen Beyefendi'ye küfredildiğini yalanlamıyor. Bir takımın kutsalına dakikalarca ana-avrat sövüldüğüne 'hayır' diyemiyor değil mi? O küfürlerin "Yaptık bir hata" şeklinde geçiştirildiğini de unutmuyoruz. Peki, o halde devam ediyorum.
BJK TV'DE OLANLAR KİMİ BAĞLIYOR?
Çarşı grubu, için söylediğim, atfettiğim 'ırkçı' ifadesi için şimdiden özür diliyorum. Çünkü ırkçılık Beşiktaş Spor Kulübü'nün resmi televizyonlarında yapılıyor. "Beşiktaş'ın asla ırkçılıkla işi olmaz" diyenler, aslında BJK TV'yi izlemeliymiş.
Eskinin magazincisi şimdinin spor yorumcusu Burhan Akdağ, Fildilişili oyuncu Eboue için "Eboue'yi hafta içi NatGeo'ya bakın, çok sık görürsünüz" diyerek, resmi televizyondan alenen, suç işliyormuş.
"Türkiye'de ırkçılık yoktur" diyenlere, Beşiktaş Spor Kulübü'nün resmi televizyonunda yorumcu olan Burhan Akdağ yanıt vermiş oldu.
Irkçılık Türkiye'de var, hem de en alasından. Bundan 8 yıl önce Afrikalı futbolcularla röportaj yaptığımda, "Burada en çok ne sıkıntısı çekiyorsunuz?" sorusuna, düşünmeden "Irkçılık" yanıtını verdiler. Çünkü medyanın pek çok tanınmış şahsiyeti, haklarında "Eroin satıcısı" diye haber yapmış. Biz sanıyoruz ki, ırkçılık dediğimiz şey, salt "maymun" diye bağırmak ya da sahaya muz atmaktan ibaret.
Burhan Akdağ bize bunu kanıtlamış oldu. Yani Türkiye'de ırkçılığın olduğunun ve takım taraftarlığının buna perde olduğunu.
TAHRİK DENEN MUCİZEVİ BAHANE!
Çarşı'ya gelecek olursak. Evet tıpkı dün yazdığım gibi, Çarşı'nın da farklı olduğunu düşünmüyorum. Farklı olduğunu söyleyenler, 'tahrik' denen bahanenin altına sığınmaz. Tahrik ne menem bir şeyse, Ali Sami Yen'de (ya da TT Arena'da), Şükrü Saraçoğlu'nda, Avni Aker'de ya da Bursa Atatürk Stadı'nda hep aynı refleksi gösteriyor taraftara. Bu kimi zaman sahaya bıçak atmakla, kimi zaman çakmak atmakla, kimi zaman da rakı şişesi atmakla vuku buluyor.
Ya da sokakta tecavüzcü "Öyle giyinmeseydi", Sivas'ta aydınları yakanlar "Dinimize küfretmeseydi", otobüsde dayak yiyen kız "Şort giymeseydi" tahriğiyle dayak yiyor, katlediliyor. O yüzden ülkenin en mucizevi bahanesidir bu tahrik.
"YÜZÜNE GELMEDİ, SIRTINA GELDİ"
İşte bu yüzden farklı değil Çarşı. Çünkü başkaları yaptığı zaman eleştirdikleri her şeyi tahrik savunmasıyla kendileri de yapıyor. Üstelik bunu "Canım Eboue'nin yüzüne gelmedi ki o çakmak, sırtına geldi" diyerek, meşrulaştırma çabasına giriyor.
Hoş, bu çaba Eboue'yi sahtekârlıkla suçlayan, futbol kariyeri boyunca olmayan penaltıları aldıran Rıdvan Dilmen tarafından dile getirildi ama birileri de buna sahip çıktı. Sanki durum atılan o çakmak, ancak gözünü çıkarttığında suç olacak. Sırtına geldiğinde ortada aslında sorun filan olmayacak.
HATA YAPTIM, ÖZÜR DİLİYORUM
Neyse konu uzadı. Anlamamış olanlar için şöyle anlatayım; ben ilk kez Beşiktaş tribünlerinde maç izledim. O yüzden benim için Beşiktaş'ın bambaşka bir yeri vardır. Yazdıklarımı tekrar okuduğumda hata yaptığımı görüyorum. Eğer Çarşı'yı haksız ve hatalı yaftalamışsam, eşekliğimden ötürü özür dilerim.
Dediğim gibi Çarşı değilmiş ırkçılığı yapan. Beşiktaş Spor Kulübü'nün resmi televizyon kanalı yorumcusu Burhan Akdağ yapıyormuş.
Ama bu da Beşiktaşlıları bağlamıyor değil mi!
Yazının posta.com.tr'deki linki
Not: Bu kısımdan sonrası, posta'da yok, tamamen kişisel çünkü. Şu 1815 postta ilk kez yaş muhabbeti yapacağım.
İnsan biriktirmek önemlidir, hatta tahmin bile edemeyeceğiniz kadar önemlidir. Pek çoğunuzun, benim için başka başka yerleri var. Aranızda sizin bile tahmin edemeyeceğiniz kadar sevdiğim insanlar var. "Abi gel" dese, dünyanın öbür ucuna gideceğim insanlar var.
Bir takım için, bir grup için yazılan bir yazı, insanların fikirlerini değiştiriyorsa, o insanların bugüne kadar kafasına koyduğu Ozan'ı yerle bir ediyorsa, yaptığınız büyük hatadır. Haa, siz yine konuşmayın, görüşmeyin. Ne benden bir şey eksiltir, ne size bir şey katar ya da tam tersi.
Sadece şunu söyleyeyim, değmez. Bunu 37 yaşındaki Ozan olarak söylüyorum, blog yazan Koala olarak değil.
Gidene eyvallah, kalana da 'başımın üstünde yerin var' derim. Sikmişim, takımı, taraftarlığı.
Tahrik olmak üzereyim
Sivas'ta aydınlar tahrik etti, halk yaktı.
Maraş'ta, Aleviler tahrik etti, insanların evine çarpı atıp, baltalarla, sopalarla öldürüldü.
Hrant Dink, 'Türklüğü aşağıladı' 2-3 tane piç tahrik oldu ve öldürdü.
13 yaşındaki kız çocuğu tahrik ettiği için, orospu çocuğunun biri tecavüz etti.
Sokaktaki kadının kıyafeti tahrik edici olduğu için, tecavüz edilip, öldürüldü.
Bir genç kız otobüste şortla oturuyor, karşısındaki tahrik olduğu için dövüyor.
Ramazan'da sigara içen kadın, oruç tutanları tahrik ediyor ve sigara içen kadın saldırıya uğruyor.
Kürtçe türkü söyleyen şarkıcı, özel harekâtçıyı tahrik etti, bir kurşunla öldürdü.
Bu toplum her dakika her saniya tahrik oluyor. Tahrik olmak için tetikteyiz.
Aşağılık sapık tecavüz eder, tahriğe sığınır.
Faşist pezevenk tahrik olur aydını yakar.
Taraftarı da tahrik olur, çakmak yağdırır, suçlu futbolcu olur.
Çünkü memlekette tahrik indirimi diye bir şey var. Herkes bunun arkasına sığınır. Töre cinayeti işleyenden tecavüzcüye, katilden katliamcıya kadar herkesin ağzındadır.
Beşiktaşlı arkadaşlar, Eboue'nin ne yaptığına bakmadan önce Hasan Şaş'ın yüzüne atılan çakmağı hangi tahrik unsuru için attı acaba?
Kaldı ki, Beşiktaşlı taraftarlar neden Avrupa kupaları maçında tahrik olmaz? Çünkü cezayı sike sike alacağını biliyor da ondan.
Hep başkası suçlu. Ali Sami Yen'de su şişesi yağmuruna tutulan Fenerbahçeli futbolcu suçlu.
Kadıköy'de kulağında maytap patlayan Mondragon, kafasına yumurta atılan Hasan Şaş suçlu.
İnönü'de de Eboue suçlu.
Kimse tahrik olmadan, bir şey yapmaz çünkü bu toplumda (!) Aslında dünyanın en sakin ve huzurlu ülkesiyiz ama işte arada sırada da tahrik olabiliyoruz değil mi?
Tahrik olmak üzereyim, bu saçma sapan savunmalar üzerine.
Renk ayırtetmeksizin vandal tribünleri görünce, kendisine taraftar denen yavşaklara baktıkça, tahrik oluyorum.
Hakikaten siktirin gidin lan!
Daha kaç çocuğun ölmesi gerekiyor?
Van'da deprem oldu. Başbakan, bakanlar hep bir ağızdan "Çadır gönderdik" diye açıklama yarışına girdiler.
Kızılay Başkanı "Dünyada bizden fazla çadırı olan yardım kuruluşu yok" diye övünüyordu.
Devlet önce dış yardımları istemedi. Sonra kendi ağızlarından "Özellikle istemedik, gücümüzü görmek için" açıklaması çıktı.
İnsanların tuvalet ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yerler yok. Yüzlerce kişi tek bir tuvalete gitmek zorunda kalıyor. Aklı selim insanlar yırtındı, "Burada salgın hastalıklar olabilir" diye.
Kimsenin umrunda bile olmadı. Devlet zaten yardım işini vatandaşa ihale etti. 208 milyon TL toplanıyor ama bunun kaç parası bölgeye gidiyor, büyük bir muamma.
Cuma günü deprem çadırında ısınmaya çalışan 3 çocuk yanarak hayatını kaybetti. Devletin resmi ajansı, Anadolu Ajansı haberi "Bilinmeyen bir nedenden ötürü çıkan yangında" diyor. Sanki sahilde giar çalıp, şarkı söyleyecekler de kamp ateşi yakacaklar.
Devlet, ısınmak için ölen ufacık 3 çocuğun, neden öldüğünü bile itiraf edemiyor.
Başbakan Erdoğan "Ağustos'u bekleyin" diyor, Van halkına. Bakanlar, bürokratlar, Van'daki başarılarından (!) dem vuruyor.
6 çocuk öldü, bu mu başarınız?
Bugün de, 6.5 yaşındaki Öznur Örgün yetersiz beslenme, aşırı sıvı kaybı ve soğuk algınlığından hayatını kaybetti.
Onların çadırları bile yoktu. Kendi yaptıkları derme çatma naylon barakada yaşıyorlardı.
Öznur'un annesi Pakize Örgün, "Depremde ölmedik, canımızı son anda kurtardık. Ancak şimdi soğuktan kızım öldü. Çaresiziz" diyor. Bir annenin ağzından "çaresiziz" kelimesinin dökülmesi, "Eğer sahip çıkan olmazsa ikiz kızlarım da soğuktan ölecek" diye yalvarması ne acı, ne kahrolası lan.
Başbakan'dan 'zılgıt' yiyen medya Van için pempe tablolar çiziyor.
"İşte yeni Van buraya kurulacak"
"Devlet kendini Van'da hissettiriyor"
"Van eskisinden de güzel olacak"
Çocuklar bir bir ölmeye başladı.
Çadırlar buz gibi,
çadırlar su geçiriyor,
çadırlarda ısınamıyor çocuklar.
Van'da çocuklar ölüyor, beyzadeler Ankara'da, İstanbul'da; aslında zaten yapmaları gereken şeylerle övünüyor. Üstelik hiçbirini doğru düzgün beceremediler de.
Şeref yoksunları, insanlar ölürken hâlâ övünüyorsunuz.
Daha kaç çocuk ölecek, kaç çocuk çadırda cayır cayır yanacak. kaç çocuk beslenemediği için minicik kalp atışlarını kaybedecek.
Yeter ulan yeter!!!