21 Aralık 2012
12
Son 2 yazıyla, birazdan yazacaklarım birleşince, iyiden iyiye fanatiğe bağlamış gibi görüneceğim Fenerbahçe'ye gönül verenlere ama dün neysem, bugün de oyum, bu sebepten içim rahat.
Akşam Meireles'e verilen cezayı görünce, Fenerbahçe'den bu tip bir açıklama geleceğinden yüzde yüz emindim. Çünkü Aziz Yıldırım'ın ve Meireles'in Fenerbahçe TV'ye çıkıp, yaptıkları açıklamalar, bunun habercisiydi.
Fenerbahçe, şu meşhur "Bursa'dan gol haberi mi var?" maçından bu yana 'şımarık, zengin veledi' rolüne iyiden iyiye ısındı. Stat yakıldı ses çıkartılmadı, futbolcusu rakibine ırkçı hakarette bulundu esgeçildi, şike yapıldı üstü kapatıldı v.s. v.s.
Bu şımarık, zengin velet, çok değil 3 Temmuz'dan önce her rakibiyle dalga geçer, rakibini "fakir-fukara" diye küçük görür, bu ülkedeki en efendi teknik direktörlerden birine, babasının mesleğinden ötürü "iki ekmek bir süt" diye horgörür, futbolcusu götüyle top durdurur, tribünlere gelir 'ağlamayın' diye sevinç (!) gösterisinde bulunur, penaltı atılırken sahada sondaj yapar ve "Hepinize yeteriz" mottosuyla karşısında kim var, kim yoksa aşağılardı.
Yıllarca bu "Türkiye'nin tek büyüğüyüz", "Hepinize yeteriz" teranelerini attıktan sonra 3 Temmuz 2011'den sonra, birlik-beraberlik naraları eşliğinde "Fenerbahçe düşerse Türk futbolu darbe alır"a evrilen bir sürece girdik. Bu süreç boyunca, Fenerbahçe yönetimi, neredeyse her söylediğini kendisi yalanladı. "58. maddeyi değiştirelim" dediler, bir baktık aslında 58. maddenin kaldırılmasına karşılarmış, "CAS Davası onurumuz" dediler, dava 'Türkiye'nin menfaatleri için' geri çekildi.
Gel zaman, git zaman, bizim şımarık, zengin veledi değişmeye başladı. Yöneticisi ne zaman konuşsa mazlum oldular, teknik direktörü her yaptığı açıklamada mağdur olduklarını söyledi. İnsanın inanası geliyor bazen ama "Fakir-fukara edebiyatı yaptılar" diye, rakibini aşağılayan yöneticilerin mazlum oldukları inandıcı gelmiyor.
Taraftarı, yöneticisi, futbolcusu bugüne dek ne yaptıysa, sırtı okşandı, yanaklarından makas alındı, "Sen bizim en sevdiğimiz çocuğumuzsun" diye gururları okşandı.
İş artık öyle bir raddeye geldi ki, Meireles'in yaptığı hareketler aleni olarak görünmesine karşın, hakemin suratının ortasına tükürdüğü ayan beyan ortadayken, hakeme İngilizce küfür ettiği kabak gibi ortadayken, eleman çıkıp "Hakemi dava edeceğim" diye utanmazca açıklama yapıyor. Götü yiyorsa aynı hareketi İngiltere'de yapsaydı ve götü yine yiyorsa aynı hareketi yaptıktan sonra bu basın açıklamasını İngiltere'de yapsın. Bak bakalım ne oluyor? Daha açıklamanın yarısına gelmişken, eline bonservisini tutuşturup, ülkeden postalarlar adamı.
İşin ilginci, neymiş efendim ilk kırmızı kartıymış bu? Birader cezaevleri; ilk tecavüzünü eden, ilk hırsızlığını gerçekleştiren, ilk cinayetlerini işleyen insanlarla kaynıyor. Oldu ebenizin amı, hepsini çıkartalım dışarıya. Nasılsa ilk kez yapmışlar, bir daha olmaz!
Yönetimine gelince; "Bu cezanın futbolcumuz Raul Meireles'e değil tüm camia olarak Fenerbahçe'ye verilmiş bir ceza olduğunun farkındayız. Tahkim Kurulu'nda yapılacak duruşmaya Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım ve diğer tüm ilgililerin bizzat katılacağını, tarafımızdan konuya verilen önem nedeniyle hukuki mücadelemizin devamında ise yönetim kurulumuz tarafından alınacak kararların radikal ve Türk futbolunu yakından ilgilendirecek nitelikte kararlar olacağını tüm kamuoyuna bildiririz" diye tehditler savurmaya devam ediyor.
Bu "Türk futbolunu yakından ilgilendirecek devrim niteliğindeki kararlar" bir zahmet alınsın. Aziz Yıldırım'ın başkanlığı süresince bu tehdit sürekli savruluyor. Ben Aziz Yıldırım'dan en az 10 kez "havuzdan ayrılırız" tehdidini duydum ama havuzun suyu ılık geliyor olmalı ki, bir türlü çıkamıyorlar ve kulüp olarak devrim niteliğinde olacak, o kararı alamıyorlar. Alın amına koyayım şu kararı artık, alın ya! Alamıyorsanız da, başka bir tehdit üretin mümkünse.
Meireles'e ceza veren PFDK bütün Fenerbahçe camiasını cezalandırıyor ama gecenin bir yarısı şike kararlarını internet sitesinden açıklarken şahane bir karar vermiş oluyor he mi? He canım benim, öyle tabii (!)
İş artık satranca döndü. Cezanın verilmesinden bir gün önce Aykut Kocaman çıkıyor, "Bu bir komplo teorisi. Fenerbahçe ile ilgili inanılmaz bir organizasyon var. Bunun ortasında kimler var bilmiyorum. Allah sonumuzu hayretsin" diye açıklama yapıyor. Futbolcusuyla konuşmuş, futbolcusu tükürmediğini söylemiş. Aykut Kocaman'ın biraz şerefi, biraz gururu, biraz namusu varsa, açar görüntüleri hakeme nasıl tükürdüğünü görür. Ama ne yapıyoruz? Olmayan şeyi aramıyoruzzzz.
Bu 'mağduruz, mazlumuz' teranesinin boku çıkmaya başladı. Her başarısızlıktan sonra, kendi fikirlerine göre aleyhlerinde her karardan sonra "Organizasyon var", "Allah sonumuzu hayretsin", "Cezamız daha bitmedi mi?" diye ağlamanın bir sonu gelsin artık.
Şimdi bunu okuyan Fenerbahçeli adam, ağzına ne gelirse saydıracak bana. Birader, otur bir düşün lan! Son 10 yılı kafanda bir evir, çevir. Sana "yapacağız, edeceğiz" diye verilen vaatlere bir bak. Aziz Yıldırım denen futbol zararlasının, Türkiye'de futbolu ne hale getirdiğine bir bak. Eyvallah, elbette kulübünün arkasında olacaksın, tabii ki desteğini esirgemeyeceksin ama sürekli siz mi haklısınız amına koyayım? Ulan başkanın basın toplantısı yapıyor, "Biz şike yapmadık" diyemiyor. "Herkes ne kadar temizse Fenerbahçe de o kadar temizdir" diyebiliyor ancak.
Yahu başkanın Antu zekâsına sahip açıklamalar yapıyor. Hakikaten samimi olarak soruyorum, bundan hiç mi rahatsız olmuyorsunuz. Lan Galatasaray Kulübü Başkanı çıkıp dese ki, "Bizden büyük olmaları için önce UEFA Kupası'nı almaları lazım" diye, yeminle ne anasını bırakırım, ne bacısını. Taraftarın arasında yaptığı geyiği, basın toplantısında söyleyen başkan mı olur? Hadi onu geçtim, "Koreografi nasıl yapılır 33. hafta göstereceğiz" diyen başkan olur mu oğlum? Hayır, dünyanın en ultra süper koreografisini yapsan, başkan bununla övünür mü?
Bu gidişin sonu iyi değil, bunu 17 Mayıs 2010'da yazmıştım, yineleyeceğim. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden biri, vitesi boşalmış kamyon gibi duvara doğru ilerliyor. Kimse hatayı kendinde aramıyor. Suçlu hep bir başkası ve haklı her zaman Fenerbahçe. Öyle mi?
Yahu gözünü seveyim biraz kafatasınızın içindekiyle düşünün, bırakın götünüzle düşünmeyi.
Fenerbahçe camiası artık iktidardan rol çalmayı bırakıp, mazlum-mağdur edebiyatına da bir zahmet son versin. Milyar dolarlık heriflerin yönettiği, yüz milyonlarca liralık bütçelere sahip bir kulüp mağdursa, Akhisar, Kilimli Belediye, Şırnakspor v.s. v.s. yöneticileri ve taraftarları kendilerini meydanlarda yaksın.
19 Aralık 2012
Hareket
Almanya'da "Bir şey sorabilir miyim?" anlamı taşır.
İngiltere'de "Saat 1'de buluşalım" anlamı taşır.
Fransa'da "Bir bakar mısınız?" anlamı taşır.
Finlandiya'da "Bu birrrrrr" anlamı taşır.
Yunanistan'da "Çık hele aradan" anlamı taşır.
İskoçya'da "İki arada bir derede" anlamı taşır.
Norveç'te "İkisi bir arada" anlamı taşır.
Arnavukluk'ta "Pencereden baksana" anlamı taşır.
Moritanya'da "Kolum ağrıyor, bir ovalasana" anlamı taşır.
İsveç'te "Pazularım ne kadar da güzel değil mi?" anlamı taşır.
Bulgaristan'ta "Katibime 'kol'alı da gömlek ne güzel yaraşır" anlamı taşır.
İtalya'da "Sen sıfırsın" anlamını taşır.
İzlanda'da "Oooooooooo" anlamını taşır.
Kamerun'da "Meydanda buluşalım" anlamını taşır.
Portekiz'de "Okey" anlamı taşır.
Fenerbahçe camiasında "İlk kırmızı kartımı gördüm" anlamı taşır.
Bu son hareket de, olsa olsa dolma tarifi, okey'in pekiştirilmiş hali ya da "İlk kırmızı kartımı gördüm, işte bu da bir demek" anlamında olsa gerek.
Bu kadar hacıyatmaz kıvamında bir camia olamaz sanırım. "Futbolcumuza linç başlatıldı" diye ağlayanlar mı dersiniz, "8-9 maç ceza verilirse bu ülkenin parası gidiyor" diye mi ararsınız.
Zeka sınırlarını zorlayan demeçler veren bir başkana sahip olmak, hakikaten büyük gurur ve onur vesilesi. Yenildiği bir maçtan sonra yuva çocuklarını kıskandıracak nitelikteki "Ülkenin parası gidiyor" beyanatı karşısında söylebilecek bir şeyim yok.
Meireles'in yaptığı hareketi savunmaya çalışan tüm gerizekalılara, Türkiye'de ve dünyanın her yerinde aynı anlama gelecek bir hareketi göndermek lazım.
Size gelsin...
Meireles'in yaptığı hareketi savunmaya çalışan tüm gerizekalılara, Türkiye'de ve dünyanın her yerinde aynı anlama gelecek bir hareketi göndermek lazım.
Size gelsin...
17 Aralık 2012
İsterseniz kusura bakın ama orospu çocuğusunuz
Maçla ilgili bir şey yazmayacağım, daha farklı bir skor bekliyordum, boktan bir oyun oldu Galatasaray kazandı.
Raul Meireles, 82. dakikada ikinci sarı karttan kırmızıyla oyundan atıldıktan sonra önce hakeme 3 ya da 4 kez dönüp dönüp 'ibnesin' anlamına gelen bir işaret yaptı, ardından suratının ortasına tükürdü.
Maçtan sonra bunun haber olup olmayacağını merak ettim. Hürriyet, Milliyet, Habertürk, Ntvspor, Lig Tv, Posta, Vatan, Radikal gibi medya kuruluşlarının internet portallarına baktım. Herkes söz birliği etmişcesine bu olaylar sanki hiç yaşanmamış gibi sadece "Kırmızı kart doğru mu?" ve "Fenerbahçeli yıldız Meireles bir ilki yaşadı" şeklinde verilmişti haber.
Bekledim, bekledim, biraz daha bekledim. İçimden "Kötü niyetli olma, belki geç girerler" diye geçirdim. Ama maçın bitmesinin ardından 3 saat geçmesine rağmen Meireles'in hakeme defalarca yaptığı 'ibnesin' işareti ve suratının ortasına ılıman Portekiz ikliminden kopup gelen tükürüğünü haber yapmaya değer görmemiş şanlı Türk medyası.
12 Ağustos 2012 tarihindeki haber portallarına baktım. Maç haberinin önünde "Engin hakeme saldırdı", "Kaç maç ceza alacak?" haberlerinin geçtiğini gördüm. Evet, Engin'in hareketi de su götürmez derecede haksızdı, yapılmaması gerekirdi ve cezasız kalmamalıydı. Buraya kadar tamam mı? Tamam.
Bu yavşak medya (sadece spor medyası demiyorum, medya külliyen yavşak çünkü) bir futbolcunun, hakemin suratının ortasına tükürmesini haber değeri olarak görmüyor. Ya da hakeme "Oğlum, sen ibnenin önde gidenisin, hatta bayrak taşıyanısın" hareketini de haber değeri olarak görmüyor.
Tabii ya, her gün biz yaşıyoruz ya bu hareketleri (!) Amacın ne olduğu belli, yaşanmış bir olayı gözlerden ırak tutarak, verilecek cezanın minimum seviyesine indirilmesi. Neden? Çünkü bu yavşak kurumların başındaki heriflerin tamamına yakını Fenerbahçe sevdalısıdır. Ehh haber hiçbir yerde görülmezse de, yangından mal kaçırmak da kolay olur.
Bu olay hakem raporlarında nasıl yer alacak?
Raul Meireles'e kaç maç ceza verilecek?
Yavşak Türk basını bu olayı haber haline getirecek mi?
Şu hareketleri Melo ya da Engin yapmış olsaydı, şu an ortalık yangın yerine çevrilmişti. Şu an ölü taklidi yapan haber siteleri, "Terbiyesiz Melo hakemin yüzüne tükürdü", "Engin'den görülmemiş terbiyesizlik", "Melo hakeme i..e dedi", "Engin uslanmıyor, bu kez haddini aştı" diye birbirinden yaratıcı başlıklar atıp, tüm ülkenin önüne atıvermişti ikisini de.
Ama yoooooooooook, Fenerbahçeli çocuklar yapmaz öyle şey. Baksana kariyerinde ilk kırmızı kartını görmüş, kesin bunun altında bir hinlik olmalı, değil mi? Onlar mağdur, Temmuz sürecinden bu yana işkence ediyorlar, eziliyorlar, ayrıca cezaları da bitmedi. Ha canım haa!
Hah işte, hepsini topla-çarp, böl-çıkar, Fenerbahçe'nin bu ülkede medya tarafından nasıl korunup kollandığını gör. Engin için götünü yırtan yavşak medya, Meireles'in terbiyesizliklerine ve hakemin suratının ortasına tükürüğünü görmüyor, görmezden geliyor.
14 Aralık 2012
Bazen taraftarlığından utanırsın, hem de çok
Takım taraftarı olmanın çok zaman, berbat yönleri vardır. Tabii bu görebilenler için berbattır, göremeyenlere, her yapılana bir savunmayla karşı çıkanlara, holiganlık edebiyatıyla taraftarlık ruhundan söz edip vandallığa kılıf uyduranlar için böylesi 'berbat' bir duygu yoktur.
Daha önce yazmıştım, bir Galatasaraylı olmama karşın, renklerini sevdiğim takımımdan utandığım zamanlar oldu. Bunlardan biri de Oktay Akdemir yani nam-ı diğer Mühendis Oktay'ın iğrenç bir biçimde katledilmesidir.
Ne diyeyim bilmiyorum, 30-40 kişinin kalaslarla, demirlerle, farklı renkte bir kaşkol giydi diye linç edilmesi ne aklıma, ne mantığıma, ne de vicdanıma sığmıyor.
Olayın tek tanığı Barış Tut, kaleme aldığı 'Futbol nedir ki' kitabında olay anını şöyle anlatıyor: "Bir anda binlerce insan doluştu Mecidiyeköy caddelerine. Önce beşiktaş taraftarı çıktı dışarıya. Kalabalığın arasına karışarak buluşma noktasına gittim. Epey sonra Galatasaray taraftarları göründü. Süreyya erken davrananların arasında, çabucak geldi sözleştiğimiz yere.
Geldiğimiz gibi, yürüyerek dönmeye karar verdik. Biraz arkamızda yaklaşık elli kişilik bir grup, ellerinde sopalar ve demir çubuklarla küfürler ederek ilerliyordu. Grubun liderliğini uzun boylu, sarışın ve yüzünü atkıyla örtmüş bir genç yapıyordu.
Elinde kalas gibi kalın bir sopa vardı. arkamızdan geldiklerini bilerek, ama hızlanmadan, dikkatle yürüyüşümüzü sürdürdük. Şişli yolu üzerindeki bir durakta, demirlere yaslanmış sessizce duran genç bir adama şöyle bir gözümüz takılmıştı ama hemen arkamızdan gelen ve artık yoldan geçen araçları taciz etmeye başlayan grup ona vahşi hayvanlar gibi saldırdı. sopalar çoktan yere serilmiş adamın üzerine inip kalkıyordu.
Adamın hareketsiz duran bedenine sayamadığımız kadar çok tekme indirdikten sonra çemberi genişlettiler. Sarışın genç, elindeki sopayla son darbeyi vurduktan sonra, izlendiğinin bütünüyle bilincinde olarak, başını kaldırdı ve çevresini süzdü. O nefretle bakan gaddar gözleri unutmak kolay olmayacaktı..."
Acı olan ne biliyor musunuz? O gün, İtalya'dan Beşiktaş'ını izlemek için maça gelen bir gence onlarca kişinin saldırması, içlerindeki nefreti oluk oluk akıtması. Boktan bir savunma olsun diye söylemiyorum ama bu nefret, salt renklerle ilintili değil. Çünkü gözlerimin önünde, aynı takım taraftarı olan 50 yaşında bir adama karısının yanında ölesiye dayak atıldığını da, bir Fenerbahçe maçı gününde elinde market poşetleriyle üstünde Fenerbahçe forması var diye genç bir kıza saldırıldığını da gördüm.
Stadyumlar ve çevreleri, maç günleri kurtarılmış alanlara dönüyor. O günlerde, sürü psikolojisinin de etkisiyle toplum içinde yapamayacağı her şeye cüret ediyor insanlar. Dilediğine sataşabilme özgürlüğü, istediğine dalabilme rahatlığı, ve herkese, her şeye küfür edebilme lüksü de cabası.
Bu yüzden tribün kültürü denilen şeyden ölesiye nefret ediyorum. Çarşı'dan, Ultraslan'dan, Genç Fenerbahçeliler'den v.s. v.s. hepsinden tiksiniyorum. Mutlaka içlerinde doğru düzgün adamlar vardır ama aidiyet sağladıkları gruba ihanet edecekmiş gibi gelse gerek her boka kılıf uyduruyorlar, yapılan her türlü iğrençliği de savunuyorlar. Bunu en aklı başında, en doğru düzgün dediğim insanların bile yaptığını gördüğüm için artık şaşırmıyorum.
Bu ülkede tribün kültürü denilen şey, üç-beş çapulcunun kendilerine 'reis', 'abi', 'başkan' diyen 300-500 gerizekalıdan daha zeki olup, onları kullanarak, koca bir rantı bölüştüğü sistemden başka bir şey değil. Kendilerine otoparklar, araba galerileri, lokantalar açan abi'lere bakınca, demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Türkiye; öylesine adalet duygusunun eksikliğini bize sürekli hissettiren bir ülke ki, Mühendis Oktay'ı öldürenler, 21 yıldır tribünlerde yerlerini alıyorlar. Daha acı olanı, senin renklerini sevdiğin, yendiğinde sevindiğin, yenildiğinde üzüldüğün kulübün yöneticileri, bu katillere bilet veriyor, onların geçimini sağlıyor, kulüp binasına kadar sokup bu it takımıyla muhabbet ediyor.
Bazen sağda solda okuduğumda gülüyorum. "Bu takımın formasını giyen kimseye küfür edilmez", "Bu takımın yöneticisine kimse hakaret edemez", "O adamlar yağmur çamur demeden bu takımı destekliyor. Eleştirmeye hakkın yok" gibi embesillerin bile aklına gelmeyecek savunmalar okuyorum. Sizin geçmişinizi sikeyim ben. Üstüne başka yorum yapmayacağım.
Tribünlerinizi de sikeyim, Galatasaray'ınızı, Beşiktaş'ınızı, Fenerbahçe'nizi, Bursaspor'unuzu, Eskişehirspor'unuzu da sikeyim.
Hiçbir şey ama hiçbir şey 30 yaşındaki bir insanın hayatından önemli değil ve asla olamaz.
Bugün 14 Aralık, benim Galatasaraylılığımdan utandığım gün.
13 Aralık 2012
Dün ve bugün
Bugün 13 Aralık. Kimseye bir şey ifade etmeyen bu tarihte, Erdal Eren, faşist darbeciler tarafından katledildi. İşlemediği bir suçu 17 yaşındaki bir gencin üstüne yıkıp, Erdal'ın yaşıtlarına ibret olsun diye darağacına çıkarttılar.
Darağacına çıkmadan önce, yazdığı son mektupta şöyle diyordu Erdal: "Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi.İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm.Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi.Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur."
Bu satırları 17 yaşında bir genç yazıyor. Şimdi bunu düşünerek, günümüz 17'lerinin konuşmalarını dinleyin, söylediklerine kulak verin, hayallerine bir bakın. Aptal, pısırık, korkak, onursuz nesiller yetişiyor bu ülkede. İnsanlara daha çocuk yaşlarda köşe dönmenin, ünlü olmanın hayallerini kurduruyorlar.İşte 12 Eylül tam da, bunun için en adi, en şerefsiz yöntemleri kullanarak yapıldı. Cezaevlerinde özenle işkence (!) yapılsın diye, ABD'ye eğitime gönderildiler polisler.
Bir insanın, gencecik bir erkeğin hayatını çalmak ne kadar aşağılıksa, olan bitene ses çıkartmamak, isyan etmemek, hatta hatta alkış tutmak daha aşağılık bir durum olsa gerek. Bunlar dün de vardı, bugün de var.
Dün 12 Eylül yapılırken, "Türk silahlı kuvvetleri ülkemizde her şeyin çıkmaza girdiği bir dönemde yönetime el koymuştur. Bence zamanında ve yerinde bir karar alınmıştır. Halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Sezen Aksu)", "Herkes gibi benim de fikrim hayırlı olması Belli bir rahatlığın gelmesi hepimizin dileği arzusuydu. Terörün anarşinin bitmesi hepimizin arzusuydu. Hayırlı olsun ülkemize. (Türkan Şoray)" diye mutluluktan içi içine sığamayanlar vardı, bugün de üniversiteli gençler mahkeme kapılarında süründürülürken, insanlar boktan davalarla cezaevlerine gönderilirken ağızlarını bile açmıyorlar. Dünün yavşaklarının yerini, bugün; televizyonlardan, gazetelerden, twitter'dan 'Sayın' başbakanlarının kıçını yalayan Acun'lar, Hülya Avşarlar, Özcan Deniz'ler aldı.
Bugün kurulan mahkemelerin pek çoğu düzmece ve yalandan ibarettir. 12 Eylül'ü yargılamaktan söz edenler, Erdal Eren'in ailesi bu davalara müdahil olmasını bile engellemiştir.
12 Eylül'de 'terörist' ilan edilen Erdal Eren'in aradan yıllar geçtikçe suçsuzluğu nasıl kanıtlandıysa; bugün dalkavuk, yalaka, yavşak takımının yere göğe sığdıramadığı başbakanlarının ve iktidarlarının, bu ülkeyi nasıl bir bataklığa soktukları, nasıl parselleyip sattıkları, nasıl vatan haini oldukları öyle kanıtlanacaktır.
Erdal'ı asanlar bugün götlerinde bebek beziyle yataklarında yatıyor. Erdal'ın üstünden siyaset yapıp, TBMM'de timsah gözyaşı dökenleri de öyle görmek ve suratlarına tükürmek umuduyla.
12 Aralık 2012
'Akbaba' görevde
Galatasaray'la ilgili son kaleme aldığım yazı Karabük maçı sonrası Manchester United maçı öncesine geliyordu. Kısa ve öz olarak anlatmam gerekirse, ManU'nun, Galatasaray'ı sikebileceği yönündeydi. Birtakım gerizekalılar yorum yazmış "Hani lan neredesin, Galatasaray kazandı maç yazısı yazmamışsın" mealinden. Bir de 'akbaba taraftar' nitelemesinden bulunmuş. Ben buradayım da, kafama göre takılıyorum senin ondan haberin yok sanırım dalyarak familyasının tipik örneği. Bloğu sürekli takip etmediğinden, eskisi gibi sürekli yazmadığımı anlayamadıysan beynini sikeyim senin.
Hazır Galatasaray'ımızı elemişlerken, akbabalık yapmaya devam edeceğim 1461 Trabzon maçı sonrasında.
Galatasaray'ın sezon başından bu yana sahaya çıktığı maçlardaki 11'lere baktım az önce. İlginç şeyler var. Tek tek sıralı aşağıda, kıçını kaldır bir zahmet bak, sonra akbabaydı, yaraktı, kürekti diye mal mal konuşma.
Galatasaray-Kasımpaşa: 2-1
Fernando Muslera
Dany Nounkeu
Tomas Ujfalusi
Hakan Balta
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Aydın Yılmaz
Selçuk İnan
Emre Çolak
Johan Elmander
Umut Bulut
Beşiktaş-Galatasaray: 3-3
Fernando Muslera
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Tomas Ujfalusi
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Emre Çolak
Johan Elmander
Umut Bulut
Galatasaray-Bursaspor: 3-2
Fernando Muslera
Dany Nounkeu
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Emre Çolak (61'de çıkıyor, Galatasaray 2-1 galip durumda. 72
ve 80'de atılan gollerle maç 3-2 bitiyor) "Dipnot: Gelen yorumlardan biri üzerine düzeltilmiştir, Galatasaray mağlup duruma düşmedi, tamamen yazım hatası)
Johan Elmander
Umut Bulut
Antalyaspor-Galatasaray: 0-4
Antalyaspor-Galatasaray: 0-4
Muslera
Cris
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Aydın Yılmaz
Selçuk İnan
Felipe Melo
Nordin Amrabat
Johan Elmander
Umut Bulut
Emre Çolak Antalyaspor maçında hiç oynamıyor.
Galatasaray-Akhisar: 3-0
Fernando Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Albert Riera
Emre Çolak
Burak Yılmaz
Sercan Yıldırım
Orduspor-Galatasaray: 2-0
Muslera
Cris
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Nordin Amrabat
Johan Elmander
Burak Yılmaz
Galatasaray-Eskişehir: 1-1
Fernando Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Albert Riera
Emre Çolak
Burak Yılmaz
Umut Bulut
Gençlerbirliği-Galatasaray: 3-3
Fernando Muslera
Dany Nounkeu
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Felipe Melo
Emre Çolak (83'te çıkıyor, Galatasaray 3-2 mağlup. Çıktıktan sonra maç 3-3 bitiyor)
Nordin Amrabat
Johan Elmander
Burak Yılmaz
Galatasaray-Kayseri: 3-0
Fernando Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Albert Riera
Yekta Kurtuluş
Nordin Amrabat
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Melo oynamıyor, yerine Yekta forma giyiyor. Süper solak, muhteşem genç, harikulade yetenek Emre 76’da giriyor ama skor 3-0 ve maç da öyle bitiyor)
(Melo oynamıyor, yerine Yekta forma giyiyor. Süper solak, muhteşem genç, harikulade yetenek Emre 76’da giriyor ama skor 3-0 ve maç da öyle bitiyor)
İBB-Galatasaray: 1-3
Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Albert Riera
Yekta Kurtuluş
Nordin Amrabat
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Melo oynamıyor, Emre yedek giriyor. Vandırkit Emre oyuna girdiğinde skor 2-0, maç 3-0 bitiyor)
(Melo oynamıyor, Emre yedek giriyor. Vandırkit Emre oyuna girdiğinde skor 2-0, maç 3-0 bitiyor)
Mersin-Galatasaray: 1-1
Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Albert Riera
Yekta Kurtuluş
Emre Çolak
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Melo yok, Emre 67’de oyundan çıkıyor maç 1-1)
(Melo yok, Emre 67’de oyundan çıkıyor maç 1-1)
Galatasaray-Karabük: 1-3
Muslera
Cris
Dany Nounkeu
Hakan Balta
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Emre Çolak
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Melo ve Emre birlikte sahada. Üstelik bonus olarak Hakan Balta sol bekteki yerini almış)
(Melo ve Emre birlikte sahada. Üstelik bonus olarak Hakan Balta sol bekteki yerini almış)
Elazığ-Galatasaray: 0-1
Muslera
Cris
Semih Kaya
Sabri Sarıoğlu
Felipe Melo
Albert Riera
Yekta Kurtuluş
Engin Baytar
Nordin Amrabat
Johan Elmander
Umut Bulut
(Emre 66’da oyuna giriyor, Melo penaltı kurtarıyor)
(Emre 66’da oyuna giriyor, Melo penaltı kurtarıyor)
Galatasaray-Gaziantep: 1-1
Muslera
Dany Nounkeu
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Hamit Altıntop
Selçuk İnan
Felipe Melo
Albert Riera
Nordin Amrabat
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Emre 46'da oyuna giriyor, skor 0-0)
(Emre 46'da oyuna giriyor, skor 0-0)
Sivas-Galatasaray: 1-3
Ufuk Ceylan
Dany Nounkeu
Hakan Balta
Semih Kaya
Emmanuel Eboue
Aydın Yılmaz
Selçuk İnan
Yekta Kurtuluş
Nordin Amrabat
Burak Yılmaz
Umut Bulut
(Melo yok, Emre maçın skoru olan 3-1’ken oyuna giriyor)
(Melo yok, Emre maçın skoru olan 3-1’ken oyuna giriyor)
Hepsini okuduysan, yazıya geçelim şimdi. Elbette her maç, karşılaşmanın bitimindeki skorla değerlendirilmez ancak eğer maçların hepsini hatırlıyorsanız, söyleyeceklerimi daha iyi anlarsınız. Haaa yazıda Fatih Terim'e geçirmeceler var, Terimtaparlar, Terimelafsöyletmeyizler, Terimgötümüsiksinsesimiçıkartmamcılar okumasın. Boş yere; siz de, ben de üzülmeyelim, sinir harbi yaşamayalım.
Bu sezon Melo açısından kayıp bir yıl yaşıyoruz. Galatasaray'ın 3 atarak kazandığı Sivasspor, İBB ve Kayserispor maçlarının ortak öznesi, Melo'nun sahada olmayışı. İlginçtir, bu yıl Selçuk İnan'ın da oynadığı en iyi karşılaşmalar bunlar.
Süper Kupa maçını da sayarsak, Galatasaray 24 resmi maça çıktı bu sezon. 24 maçın 24'ünü de izleyenlere soruyorum. Melo hangi maçta iyi oynadı? Yekta oynadığı karşılaşmalarda Melo'dan daha iyi miydi, değil miydi? Göze battığı tek maç TT Arena'daki Manchester United maçı değil mi? Bir zahmet bana o gün, Manchester United'ın orta sahasından 3 isim sayın. Bir yere bakmadan, hemen yazın bir kenara. Ve o maçı yeniden izleme fırsatınız varsa izleyin, Galatasaray orta sahasının nasıl seri biçimde geçildiğini görün. Seyirciyi yumruklarını sıkarak gaza getirmekle, bir kafa vuruşuyla Galatasaray orta sahasında oynanabiliyorsa, ben yumruklarımı kıçıma bile sokmaya hazırım. Herif oynadığı maçların tamamında berbat ötesiydi, millet halen "Geçen yılki Melo" diye kendisini avutuyor.
Hah, işte bu noktada geliyoruz Fatih Terim'e. Sahada oynanan futbolu kendisi gayet iyi görüyor. Ciddi ciddi merak içindeyim Melo'dan, Cris'ten, Çağlar'dan, Emre Çolak'tan nasıl bir beklentisi var acaba? Hadi Melo'nun referansı var diyelim, onu geçelim. Birader Cris ne amına koyayım ya!!! Hakikaten Cris ne lan! Ben Galatasaray altyapısında oynayan stoper genç olsam, bir saniye durmadan siktirip giderim o kulüpten. Gerçi Cris'in Şampiyonlar Ligi tecrübesi, kimsede yoktu, onu unutuyorum. Böyle bir savunmamız var; "kariyerinde bilmem ne kaç Şampiyonlar Ligi maçı oynadı" diye. Bu ülkede, her bokun savunması hazırdır zaten. "Terim aldıysa bir bildiği vardır" diye de eklediler. Sahada transfer bilgisini görüyoruz, beli dönmüyor yavşağın.
Emre Çolak'a söyleyecek çok sözüm var ama hakikaten değmez. Ekseni etrafında dönsün yavşak, döne döne siktirip gider bir gün.
Emre Çolak'a söyleyecek çok sözüm var ama hakikaten değmez. Ekseni etrafında dönsün yavşak, döne döne siktirip gider bir gün.
İnatla futbol takımı yönetilmez, keza 'ben yaptım oldu' kafasıyla da olmaz. Haftalarca Galatasaray'ın orta sahasının nasıl ezildiğini, Selçuk İnan'ın nasıl çaresizce bir o yana, bir bu yana koşuşturduğunu, topu kendi yarı sahasından alan her rakip futbolcunun Galatasaray orta sahasını nasıl geçtiğini izliyoruz. Fatih Terim bu durumun farkına 20. maçta vardı ancak.
Teknik direktörle, benim farkı bu olmamalı. Herkesin 8. hafta farkettiği şeyi, Fatih Terim 20. hafta fark ediyorsa, ortada bir sorun var demektir. Birkaç hafta sisteminde diretirsin, inat edersin, bu anlaşılır bir durum ama 13 hafta inat ediyorsan, bu saçma bir kapristen başka bir şey değildir. Olmuyorsa başka bir şey deneyeceksin, o da olmuyorsa bir yenisini.
Gel şimdi, oyuncu değişikliklerine. Oyuncu değişikliği şu olmamalı. Skor 1-1 ya da 1-0 yeniksin, Elmander kötü oynuyor, hoooop onun yerine Umut'u al. Ambabat dökülüyor yerine Aydın'ı al. Portekiz'deki 2-1'lik Braga maçı dışında, Terim'in oyunu değiştirmek adına sistem değişikliği yaptığını görmedim. Forveti 3'le, forveti 4'le, oyuna tüm kanat oyuncularını al, karambole yığ oyunu, sağdan ortala, soldan ortala skoru değiştirmeye çalış. Bu mu modern teknik direktörlük? Rakibin yarı alanında kaos yarat, bala göte atarsan, kral ol. Bak, bunu en iyi yapan teknik direktör Daum'dur. Geriye düştüğü her maçta ne kadar forvet varsa oyuna sokar, yanlarına 2 de stoper hediye edip, abandıkça abanırdı. Ama işte Daum teknik direktör filan değildi. Zaten öyle teknik direktörlük de olmaz.
Neyse bu kadar Terim eleştirisinden sonra artık sülaleye kadar uzanan küfürleri sıralayan olur. O yüzden daha fazla ileriye gitmeyeyim. Ama şunun bilinmesi lazım ki, Fatih Terim, hata yapmakta ısrar ediyor.
Kimse kusura bakmasın ama Cris'ten, Emre Çolak'tan, haftalardır dökülen Melo'dan medet umuluyorsa, Galatasaray bu yıl büyük hayal kırıklığı yaşar. Bunun savunması "Yağğğğğğğğğ Şampiyonlar Ligi'nde üst tura çıkardı adam, 4 yıl üst üste şampiyon yaptı, UEFA Kupası'nı kazandırdı, sen kimsin, ne sikimsim, necisin de İmparator'u eleştiriyorsun" şeklinde olmamalı. Herkes eleştirilir, Fatih Terim kim ki, eleştirilemez bir zırha büründürülüyor anlam veremiyorum.
Neyse bu kadar Terim eleştirisinden sonra artık sülaleye kadar uzanan küfürleri sıralayan olur. O yüzden daha fazla ileriye gitmeyeyim. Ama şunun bilinmesi lazım ki, Fatih Terim, hata yapmakta ısrar ediyor.
Kimse kusura bakmasın ama Cris'ten, Emre Çolak'tan, haftalardır dökülen Melo'dan medet umuluyorsa, Galatasaray bu yıl büyük hayal kırıklığı yaşar. Bunun savunması "Yağğğğğğğğğ Şampiyonlar Ligi'nde üst tura çıkardı adam, 4 yıl üst üste şampiyon yaptı, UEFA Kupası'nı kazandırdı, sen kimsin, ne sikimsim, necisin de İmparator'u eleştiriyorsun" şeklinde olmamalı. Herkes eleştirilir, Fatih Terim kim ki, eleştirilemez bir zırha büründürülüyor anlam veremiyorum.
Elbette bu bir seçimdir, herkesin beğenileri başka başkadır ama ben Galatasaray teknik direktörü olsam, bana kulüp başkanı "Sneijder mi, Kaka mı, Diego mu?" diye sorsa, bir saniye bile düşünmeden 'Sneijder' derim. Bu kadar yıldan sonra rahat rahat söyleyebilirim ki, Fatih Terim'e takım emanet ediyorsan, transfer işine bulaştırmayacaksın. 1996 yılından bu yana Terim'in istediği ve alınan oyunculara bir bakarsanız, demek istediğimi gayet iyi anlarsınız. Terim'in altını çizdiği ancak bu takıma kazandırılan Hagi ve Elmander isimlerine bakarsanız, tabloyu daha iyi görürsünüz.
Galatasaray ve Fatih Terim, rakiplerinin aptallığına ve Aykut Kocaman'a yatıp kalkıp dua etsin. Şans bir yerde döner, sonra kaçan fırsatın arkasından koşturup durursun, sezon sonunda da "Canımız sağolsun" diye kendini avutursun.
Galatasaray'ın Süper Kupa finali dışında rakibini ezdiği tek bir maç bile hatırlamıyorum. Cepten yiyoruz ama o cep bir gün boşalıverir.
Galatasaray'ın Süper Kupa finali dışında rakibini ezdiği tek bir maç bile hatırlamıyorum. Cepten yiyoruz ama o cep bir gün boşalıverir.
Akbabalığımı yapmış bulunuyorum, yine bir mağlubiyetten sonra yazdım. Hele Fenerbahçe maçı kaybedilsin, bak o zaman neler yazacağım. Dalyarak; Galatasaray maç kaybedince zevkten 31 çektiğimi mi sanıyorsun?
"Melo bu maçta yoktu, ne alaka?" diye sorma, mallığın anlamı yok. Ayda yıldı bir yazıyorum, toplu olsun istedim.
Emre, Melo ve Cris'in ilk 11'de oynadığı her maçın favorisi rakiptir, sezon başından beri böyle oldu.
"Melo bu maçta yoktu, ne alaka?" diye sorma, mallığın anlamı yok. Ayda yıldı bir yazıyorum, toplu olsun istedim.
Emre, Melo ve Cris'in ilk 11'de oynadığı her maçın favorisi rakiptir, sezon başından beri böyle oldu.