14 Aralık 2012
Bazen taraftarlığından utanırsın, hem de çok
Takım taraftarı olmanın çok zaman, berbat yönleri vardır. Tabii bu görebilenler için berbattır, göremeyenlere, her yapılana bir savunmayla karşı çıkanlara, holiganlık edebiyatıyla taraftarlık ruhundan söz edip vandallığa kılıf uyduranlar için böylesi 'berbat' bir duygu yoktur.
Daha önce yazmıştım, bir Galatasaraylı olmama karşın, renklerini sevdiğim takımımdan utandığım zamanlar oldu. Bunlardan biri de Oktay Akdemir yani nam-ı diğer Mühendis Oktay'ın iğrenç bir biçimde katledilmesidir.
Ne diyeyim bilmiyorum, 30-40 kişinin kalaslarla, demirlerle, farklı renkte bir kaşkol giydi diye linç edilmesi ne aklıma, ne mantığıma, ne de vicdanıma sığmıyor.
Olayın tek tanığı Barış Tut, kaleme aldığı 'Futbol nedir ki' kitabında olay anını şöyle anlatıyor: "Bir anda binlerce insan doluştu Mecidiyeköy caddelerine. Önce beşiktaş taraftarı çıktı dışarıya. Kalabalığın arasına karışarak buluşma noktasına gittim. Epey sonra Galatasaray taraftarları göründü. Süreyya erken davrananların arasında, çabucak geldi sözleştiğimiz yere.
Geldiğimiz gibi, yürüyerek dönmeye karar verdik. Biraz arkamızda yaklaşık elli kişilik bir grup, ellerinde sopalar ve demir çubuklarla küfürler ederek ilerliyordu. Grubun liderliğini uzun boylu, sarışın ve yüzünü atkıyla örtmüş bir genç yapıyordu.
Elinde kalas gibi kalın bir sopa vardı. arkamızdan geldiklerini bilerek, ama hızlanmadan, dikkatle yürüyüşümüzü sürdürdük. Şişli yolu üzerindeki bir durakta, demirlere yaslanmış sessizce duran genç bir adama şöyle bir gözümüz takılmıştı ama hemen arkamızdan gelen ve artık yoldan geçen araçları taciz etmeye başlayan grup ona vahşi hayvanlar gibi saldırdı. sopalar çoktan yere serilmiş adamın üzerine inip kalkıyordu.
Adamın hareketsiz duran bedenine sayamadığımız kadar çok tekme indirdikten sonra çemberi genişlettiler. Sarışın genç, elindeki sopayla son darbeyi vurduktan sonra, izlendiğinin bütünüyle bilincinde olarak, başını kaldırdı ve çevresini süzdü. O nefretle bakan gaddar gözleri unutmak kolay olmayacaktı..."
Acı olan ne biliyor musunuz? O gün, İtalya'dan Beşiktaş'ını izlemek için maça gelen bir gence onlarca kişinin saldırması, içlerindeki nefreti oluk oluk akıtması. Boktan bir savunma olsun diye söylemiyorum ama bu nefret, salt renklerle ilintili değil. Çünkü gözlerimin önünde, aynı takım taraftarı olan 50 yaşında bir adama karısının yanında ölesiye dayak atıldığını da, bir Fenerbahçe maçı gününde elinde market poşetleriyle üstünde Fenerbahçe forması var diye genç bir kıza saldırıldığını da gördüm.
Stadyumlar ve çevreleri, maç günleri kurtarılmış alanlara dönüyor. O günlerde, sürü psikolojisinin de etkisiyle toplum içinde yapamayacağı her şeye cüret ediyor insanlar. Dilediğine sataşabilme özgürlüğü, istediğine dalabilme rahatlığı, ve herkese, her şeye küfür edebilme lüksü de cabası.
Bu yüzden tribün kültürü denilen şeyden ölesiye nefret ediyorum. Çarşı'dan, Ultraslan'dan, Genç Fenerbahçeliler'den v.s. v.s. hepsinden tiksiniyorum. Mutlaka içlerinde doğru düzgün adamlar vardır ama aidiyet sağladıkları gruba ihanet edecekmiş gibi gelse gerek her boka kılıf uyduruyorlar, yapılan her türlü iğrençliği de savunuyorlar. Bunu en aklı başında, en doğru düzgün dediğim insanların bile yaptığını gördüğüm için artık şaşırmıyorum.
Bu ülkede tribün kültürü denilen şey, üç-beş çapulcunun kendilerine 'reis', 'abi', 'başkan' diyen 300-500 gerizekalıdan daha zeki olup, onları kullanarak, koca bir rantı bölüştüğü sistemden başka bir şey değil. Kendilerine otoparklar, araba galerileri, lokantalar açan abi'lere bakınca, demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Türkiye; öylesine adalet duygusunun eksikliğini bize sürekli hissettiren bir ülke ki, Mühendis Oktay'ı öldürenler, 21 yıldır tribünlerde yerlerini alıyorlar. Daha acı olanı, senin renklerini sevdiğin, yendiğinde sevindiğin, yenildiğinde üzüldüğün kulübün yöneticileri, bu katillere bilet veriyor, onların geçimini sağlıyor, kulüp binasına kadar sokup bu it takımıyla muhabbet ediyor.
Bazen sağda solda okuduğumda gülüyorum. "Bu takımın formasını giyen kimseye küfür edilmez", "Bu takımın yöneticisine kimse hakaret edemez", "O adamlar yağmur çamur demeden bu takımı destekliyor. Eleştirmeye hakkın yok" gibi embesillerin bile aklına gelmeyecek savunmalar okuyorum. Sizin geçmişinizi sikeyim ben. Üstüne başka yorum yapmayacağım.
Tribünlerinizi de sikeyim, Galatasaray'ınızı, Beşiktaş'ınızı, Fenerbahçe'nizi, Bursaspor'unuzu, Eskişehirspor'unuzu da sikeyim.
Hiçbir şey ama hiçbir şey 30 yaşındaki bir insanın hayatından önemli değil ve asla olamaz.
Bugün 14 Aralık, benim Galatasaraylılığımdan utandığım gün.