Galatasaray'ın 8. olduğu sezon, sanırım en yoğun futbol yazdığım sezon olmuştu. Çok kızdım, çok sinirlendim. Kızgınlığımın nedeni takımın 8. olması değildi, oynanan futbol ve kulübün içine düşürüldüğü durumdu.
Sonra, ismi 3 Temmuz olarak anılan bir olay yaşadık. Tarlaların sürüldüğü, işçilerin çalıştırıldığı, 'Kocaman yüreklilerin' eline 11'lerin tutuşturulduğu, kendisine gazeteci diyen soytarıların siparişle haber yaptığı, çocuklarına kolejlerden yer ayırtmak için yöneticilere dilenenlerin olduğunu görmüş olduk.
Bunları bilmiyor muyduk? Çok saf, hatta aptallık sınırlarında olmayanlar dışında Türkiye'de futbolda bunların yaşandığını biliyordu. O aptallık sınırlarında olanlar, halen şike yapmadıklarını düşünüyor tabii. Hatta bugünkü Karabük maçında bile şike olmadığını düşünenler vardır.
Bugün Karabük maçı sonrasında Gökhan Gönül'e maç sonrası tamamen spekülatif bir yanıt almak için bir soru soruldu. Gökhan Gönül de, yanıt olarak "Kanırta kanırta o şampiyonluğu aldığımızı biliyorum" dedi.
Kanırtmak, TDK'ya göre "Büküp zorlayarak yerinden oynatmak" anlamında ancak hepimiz biliyoruz ki, Gökhan Gönül'ün kullandığı anlam argodaki anlamıydı.
Yazının başında dedim ya, o sezon için çok kızgındım, çok saydırdım diye. 3 Temmuz sonrası Türkiye'deki pisliğin ortaya saçıldığı andan itibaren, Galatasaraylı olduğum için bir kez daha mutlu oldum. Bazı konular hariç, sportif açıdan bu kadar kızdığım için de, kendime kızdım.
Kanırta kanırta şampiyon olanların, kimleri nasıl kanırttığını sayfalar dolusu belgelerle ve mahkeme kararlarıyla gördük. Ama tabii sahaya yansımadığı yönünde dünyanın en gerizekalı savunması yapıldı. İbrahim Akın isimli futbolcunun tek başına bireysel olarak şike yaptığı gibi olaylara değinmeyeceğim bile.
Uzun uzadıya yazmayacağım. Evet bugün pankartı açanlar, o sezon 8.ci oldu ancak onuruyla, gururuyla oldu. Tarla sürmek yerine sahada mücadele etti ve yenildi. Şike yapmak yerine gayreti kadar başarılı oldu.
Öyle 'kanırta kanırta' şampiyon olmaktansa, her sezon 8.ci olmaya razıyım. Ağzımı açarsam, gıkımı çıkartırsan şerefsizim.
2010-2011 sezonunda Trabzonspor'un elinden şampiyonluğu çalınmıştır. Bu hırsızlık mahkeme kararlarıyla tescillenmiştir. UEFA'ya olmayan belgeleri veren bir adamın başında Türkiye Futbol Federasyonu'nun vermiş olduğu kararı da kabul etmiyorum.
Şenol Güneş'in emeği çalınmıştır,
Tolga Zengin'in emeği çalınmıştır,
Burak Yılmaz'ın emeği çalınmıştır,
Jaja'nın emeği çalınmıştır,
Yattara'nın emeği çalınmıştır,
Selçuk İnan'ın emeği çalınmıştır,
Gustavo Colman'ın emeği çalınmıştır... İsimlerini şu an hatırlamadığım 2010-2011 sezonunda Trabzonspor forması giyen, o takımda emeği bulunan malzemecinin, masörün, antrenörün emeği çalınmıştır.
'Kanırta kanırta' şampiyon olduğunu sananların, cezaevindeki hırsızdan, kapkaççıdan, hortumcudan farkı yoktur.
Bu garip hezeyanlar, çaresiz çırpınışlar, bugünkü sonucu değiştiremeyeceği gibi, Trabzonspor'un 2010-2011 sezonunun şampiyonu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Değiştireceğini düşünenlerin CAS'taki davalarını neden geri çektiklerini, UEFA'nın Şampiyonlar Ligi'ne neden Trabzonspor'u gönderdiğini ülke menfaatleri masalını anlatmadan, gerçekçi ve inandırıcı biçimde anlatması gerekiyor.
Unutmadan, puan farkı 1'di değil mi sevgili Gökhan!
Not: Bu arada pankartı açan Ultraslan'a 6 bin bileti peşkeş çeken Galatasaray yönetiminin de umarım kafası ezilir. Birilerinin haklarının gasp edildiğini anlatmaya çalışanların, başkalarının haklarını gasp ettiğini de görmek gerekir.