Ankaragücü'nün süper-hiper-ultra büyük başkanı yavru Gökçek, takımın başına halen teknik direktör bulabilmiş değil.
Önce Norveçli "Trond Sollied'le anlaştık" dediler, adam buraya geldikten sonra birdenbire vazgeçti. Sonra "İspanyol Victor Fernandez'le pürüzleri gideriyoruz" dediler, onda da bir numara çıkmadı.
Yaklaşık 32 günden bu yana kendisine teknik direktör bulamayan bir kulübümüz var Turkcell Süper Lig'de. Aslında Melih Başkan duruma el atsa; Lippi, Ferguson, Hiddink kıvamında birini getirir ama onun daha önemli işleri var.
Önemli işleri mi ne? Kömür dağıtıyor ya. Hem de tam doğalgazlı evlere kömür dağıtıyor. "Doğalgazlı evde kömürün ne işi var?" diye sorup, cahillik yapmayın ama. Tam doğalgazlı evlere dağıttığı kömürleri, yavrusunun oyuncağı Ankaragücü'nün zaferlerinde ızgara kanat, ızgara balık yapımında kullanacaklar. Yani Ankaragücü'nün zaferlerinde mangal yakıp, keyif çatacaktır doğalgazlı evi olan ama evlerine kömür alan Başkent halkı.
Bekliyorum, uzun zamandan beri. Şöyle kalibresi yüksek bir teknik direktörün gelmesini. Lig bitiyor haftaya, önümüzde uzunnnn bir dönem var. Muhakkak ki, Türkiye'nin tozunu atacak, ligin altını üstünü getirecek, Ankaragücü'ne harikulade bir dönüş yaptıracak teknik direktörle anlaşacaklardır.
Ama Melih Başkan'ın duruma el atması şart. Gerçi doğalgazlı evlere dağıttığı kömür işi bittikten sonra kuvvetle muhtemeldir ki; Ankara'nın zengin semtlerine karides ve istridye dağıtmak, yaz geldiğinde karpuz dağıtımı gibi işleri bitince Wenger'le masaya oturacaktır.
Hatta transfer bedelinin yanında, haftanın bir günü Wenger'in evinin önüne çadır kurup çorba verebilir. Sıcak sıcak içsin diye.
Fotoğraf: Doğalgazlı evlere kömür dağıtımı
14 Aralık 2009
Maç yazısı az sonra....
Son günlerde sağda-solda sıkça rastladığım bir durum. Bir fotoğraf koyup, altına "Maç yazısı az sonra" ibaresini koyuyor, bazı bloggerlar.
Benim açımdan, birtakım embesil haber portallarında yer alan, sadece tıklamaya yönelik hareketlere benziyor. Lafa gelince sağa-sola ağzına geleni söyle, her önüne geleni eleştir sonra birebir olarak onların yaptığını yap.
Yazını yarım saat sonra yayımlasan ne olur? Mutlaka bunu mu yapman gerekiyor? Nerede kaldı senin, o cinliğe girmemiş saflığın, yazmaktaki karşılıksız beklentin? Haa, bir karşılık beklentisi varsa o ayrı ama kusura bakmasın bunu yapan arkadaşlar milleti keriz yerine koymak da hoş değil.
Kendi açımdan, bunu gördüğüm hiçbir bloğu takip etmiyorum. Onların umrunda olduğunu sanmıyorum tabii ama bu bir refleks olmalı. Toplumsal olarak tepkisizliği yegane tepki aracı olarak kullanan biz Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar, bu noktada da tepki göstermiyoruz. Hatta bir süre sonra virüs gibi yayılıyor bu durum.
Aslında önce fotoğraf, sonra yazının "Az sonra" kısmı, daha sonra yazının girişi, gelişmesi, sonucu filan konulmalı ki, ayrı bir hava katsın. Böylece 'tık'a doyar blog yazarı.
Ya yemin ediyorum, her şeyi kıçımıza benzetiyoruz, ve sürekli kıçımızdan da şikâyet ediyoruz. Vallahi süper mal ötesi bir toplumuz. Her türlü kötülük, olumsuzluk virüs hızında yayılıyor.
Gazeteler milleti keriz yerine koyar, televizyonlar milleti sığır yerine koyar, internet siteleri milleti öküz yerine koyar. Sonra tüm bunlardan bunalmış insanların bulunduğu hijyenik ortam (Benim kişisel iddiam değil), aynen bu kitle-iletişim araçlarına benzer.
Benim açımdan, birtakım embesil haber portallarında yer alan, sadece tıklamaya yönelik hareketlere benziyor. Lafa gelince sağa-sola ağzına geleni söyle, her önüne geleni eleştir sonra birebir olarak onların yaptığını yap.
Yazını yarım saat sonra yayımlasan ne olur? Mutlaka bunu mu yapman gerekiyor? Nerede kaldı senin, o cinliğe girmemiş saflığın, yazmaktaki karşılıksız beklentin? Haa, bir karşılık beklentisi varsa o ayrı ama kusura bakmasın bunu yapan arkadaşlar milleti keriz yerine koymak da hoş değil.
Kendi açımdan, bunu gördüğüm hiçbir bloğu takip etmiyorum. Onların umrunda olduğunu sanmıyorum tabii ama bu bir refleks olmalı. Toplumsal olarak tepkisizliği yegane tepki aracı olarak kullanan biz Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar, bu noktada da tepki göstermiyoruz. Hatta bir süre sonra virüs gibi yayılıyor bu durum.
Aslında önce fotoğraf, sonra yazının "Az sonra" kısmı, daha sonra yazının girişi, gelişmesi, sonucu filan konulmalı ki, ayrı bir hava katsın. Böylece 'tık'a doyar blog yazarı.
Ya yemin ediyorum, her şeyi kıçımıza benzetiyoruz, ve sürekli kıçımızdan da şikâyet ediyoruz. Vallahi süper mal ötesi bir toplumuz. Her türlü kötülük, olumsuzluk virüs hızında yayılıyor.
Gazeteler milleti keriz yerine koyar, televizyonlar milleti sığır yerine koyar, internet siteleri milleti öküz yerine koyar. Sonra tüm bunlardan bunalmış insanların bulunduğu hijyenik ortam (Benim kişisel iddiam değil), aynen bu kitle-iletişim araçlarına benzer.
Mızrak çuvala sığdırılmaya çalışılıyor
Avrupa'daki bahis ve şike skandalının en yoğun olarak görüldüğü ülkenin Türkiye olduğu söylendi. Büyük bir soruşturma başlatıldı. Soruşturma gereği Turkcell Süper Lig'den 29 maçın temiz olmadığı belirtildi.
Daha sonra Fenerbahçe'nin bu 29 maçtan 6'sında imzası olduğu söylendi. Önce yalanlandı, sonra su akışına bırakıldı.
Ansızın Kazım'ın başını çektiği seks skandalları gündeme geldi. Aslında uzun zamandır bilinen ama dillendirilmeyen meşhur konu. Bazı futbolcuların, otel odalarında fantazi dünyalarını genişlettikleri yazıldı çizildi. Bu haber yalanlanmadı tabii.
Şimdi geldiğimiz noktada, seks skandalında başı çektiği, organizatör olduğu söylenen Kazım'ın, bahis ve şike skandallarının baş aktörü olduğu yazılmaya başlandı.
Ben şimdiden söyleyeyim, o mızrak çuvala sığmaz. Kazım'ın oynamadığı maçlar işin içinde. Kaldı ki, oynasa da tek başına hiçbir şeyi değiştirebilecek gücü olmadığı ortada. Bu iş tek kişinin üstüne yıkılarak, "Bu işten tertemiz çıktık" ayağına yatamaz kimse.
Demem o ki, mızrak çuvala sığmaz. Sen sığdırırsın sığdırmasına da, sadece sığdırdığını düşünürek, sığdırdığını sanarsın.
Not: Ben bunları yazdığım sırada Fenerbahçe Kulübü, Kazım'ın hiçbir olaya karışmadığına yönelik bir basın açıklaması yapmıştır. Gelişmeleri takip edeceğiz...
Daha sonra Fenerbahçe'nin bu 29 maçtan 6'sında imzası olduğu söylendi. Önce yalanlandı, sonra su akışına bırakıldı.
Ansızın Kazım'ın başını çektiği seks skandalları gündeme geldi. Aslında uzun zamandır bilinen ama dillendirilmeyen meşhur konu. Bazı futbolcuların, otel odalarında fantazi dünyalarını genişlettikleri yazıldı çizildi. Bu haber yalanlanmadı tabii.
Şimdi geldiğimiz noktada, seks skandalında başı çektiği, organizatör olduğu söylenen Kazım'ın, bahis ve şike skandallarının baş aktörü olduğu yazılmaya başlandı.
Ben şimdiden söyleyeyim, o mızrak çuvala sığmaz. Kazım'ın oynamadığı maçlar işin içinde. Kaldı ki, oynasa da tek başına hiçbir şeyi değiştirebilecek gücü olmadığı ortada. Bu iş tek kişinin üstüne yıkılarak, "Bu işten tertemiz çıktık" ayağına yatamaz kimse.
Demem o ki, mızrak çuvala sığmaz. Sen sığdırırsın sığdırmasına da, sadece sığdırdığını düşünürek, sığdırdığını sanarsın.
Not: Ben bunları yazdığım sırada Fenerbahçe Kulübü, Kazım'ın hiçbir olaya karışmadığına yönelik bir basın açıklaması yapmıştır. Gelişmeleri takip edeceğiz...
'Yılın spor adamı' Giggs oldu
BBC'nin her yıl verdiği "yılın spor adamı" ödülünü bu yıl Manchester Unitedlı Ryan Giggs kazandı.
1954'ten bu yana dağıtılan bu ödülü, bundan önce sadece 4 futbolcu kazanmıştı. Bu ödülü kazanan futbolcular; Bobby Moore (1966), Paul Gascoigne (1990), Michael Owen (1998) ve David Beckham (2001) oldu.
Galli futbolcu Giggs, törende yaptığı konuşmada, ödülü almayı beklemediğini ve çok şaşırdığını ifade ederek, "36 yaşındaki bir futbolcunun 20 yıldır Manchester United için oynuyor olması sıra dışı bir şey ama bundan keyif alıyorum ve sürmesini umuyorum" dedi.
BBC'nin ödül gecesinde "Yılın En İyi Takımı" ödülü İngiltere’nin erkek kriket milli takımına, "Yılın Menajeri" ödülü İngiltere Milli Takımı Teknik Direktörü Fabio Capello’ya, "Hayat boyu başarı" ödülü golfun efsanevi sporcusu Seve Ballesteros’a ve "Yılın genç spor adamı" ödülü de 15 yaşındaki dünya şampiyonu dalgıç Tom Daley’e verildi.
1954'ten bu yana dağıtılan bu ödülü, bundan önce sadece 4 futbolcu kazanmıştı. Bu ödülü kazanan futbolcular; Bobby Moore (1966), Paul Gascoigne (1990), Michael Owen (1998) ve David Beckham (2001) oldu.
Galli futbolcu Giggs, törende yaptığı konuşmada, ödülü almayı beklemediğini ve çok şaşırdığını ifade ederek, "36 yaşındaki bir futbolcunun 20 yıldır Manchester United için oynuyor olması sıra dışı bir şey ama bundan keyif alıyorum ve sürmesini umuyorum" dedi.
BBC'nin ödül gecesinde "Yılın En İyi Takımı" ödülü İngiltere’nin erkek kriket milli takımına, "Yılın Menajeri" ödülü İngiltere Milli Takımı Teknik Direktörü Fabio Capello’ya, "Hayat boyu başarı" ödülü golfun efsanevi sporcusu Seve Ballesteros’a ve "Yılın genç spor adamı" ödülü de 15 yaşındaki dünya şampiyonu dalgıç Tom Daley’e verildi.
Herkes silah kullanabilir
Dün Beyoğlu'nda 'kendini savunan bu vatandaş'lardan 2'si tutuklanmadı. Bir diğeri ise başka bir suçtan arandığı için adliyeye gönderildi.
Adaletin yerle bir edildiği Türkiye'de eğer herkes kendi adaletini (!) savunacaksa ve eğer kendi adaletini savunanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezeceklerse, bundan sonra herkesin silah satın alma, bu silahı taşıma ve kullanmak konusunda hiçbir izin ve belge olmadan bunu yapabilirler.
Bu iki insanın serbest bırakılmasında verilen mesaj şudur: "Silah doğrultabilirsiniz, hatta gerekirse bunu kullanabilirsiniz de ancak kime doğrulttuğunuz ve sıktığınız çok önemli."
Bu kişilerin tutuklanmaması yarın bambaşka olayların gerçekleştirilmesinde, cesaretlendirici bir fişek olacaktır. Kaos ve yıkım ortamı için hazırlananlar emin adımlarla yollarına devam ediyor.