5 Eylül 2010
Sizin yüreğin yetiyorsa
Bu blog yazmak ilginç bir hadise. Herkesin kendine göre sebepleri vardır mutlaka. Üstünden tekrar tekrar geçmeye gerek yok.
Şimdi şu alttaki Prekazi postuna gelen iki yorumdan sonra geldi.
Daha önce yazdım mı, yazmadım mı bilmiyorum ama şimdi yeri gelmişken söyleyeyim. Kimse için yazmıyorum bu bloğu. Yani kitleler girsin, hücum etsin, tanınayım, bilineyim gibi bir derdim ya da endişem yok. Tam tersi, hep savunduğum şey şu oldu, "Bu blog popüler olduğu an kilidi vurur, bambaşka bir isimle devam ederim."
Ne düşündüğümü herkes bilmek zorunda değil haliyle ama benim ne düşündüğümü bilmeden de, işkembeden sallamak komik oluyor.
Biri demiş ki, "Bi yandan medyaya giydirip diğer taraftan nası medyanın oyuncağı oluyosunuz anlamadım."
Diğeri de, "adnan polata laf etmeye yuregi yetmeyenlerin yeni hedefi sezgin, kulübün maasla calısan elemanı. ulan bi siz biliyonuz bu isleri koca kulüp baskani aptal zaten."
Alttakine yanıt vereyim öncelikle. Adnan Polat'a laf söylemeye neden yüreğim yetmesin ki. Bin tane laf ettim, hâlâ da ediyorum. Daha ne söylemem lazım ki, yüreğimin yetmesi için.
Sen ya okuduğunu anlamakta güçlük çekiyorsun ya da okuduğunu anlayıp, anlamamazlıktan geliyorsun. Kaldı ki, Adnan Polat'a benim buradan sallamamın ne önemi var? Sallar sallar, en kötü masada yemek yeriz (!) Çünkü kendisi öyle yapıyor. Kim sallıyorsa kendisine, hemen karşısına oturuveriyor.
Diğerine yanıt vereyim. 'Medyanın oyuncağı oldun' diyen arkadaşa. Tamamen kendi fikirlerim, kimsenin ne söylediğini, ne anlattığını, ne yazdığını umursamadan yazıyorum. Bu durumda medyanın oyuncağı nasıl olunur ki?
Hem, beni okuyan altı üstü 200-300 kişi var. Sen gidip bana bindireceğine, sayfa sayfa yazı yazan İbrahim Seten'i, Ercan Saatçi'ye, Erman Toroğlu'na v.s. v.s. yüklensene. Burada 300 kişinin okuduğu, kimseyi etki altına alamayan bir adama saf söyleyeceğine, 'yüreğin yetiyorsa' yukarıdaki isimlere giydir. Yapabiliyor musun? Bilmiyorum, bak senin gibi, bir başkasının nasıl düşündüğünü bilmeden sallamıyorum.
Altını keçeli kalemle çizeyim, kimse için yazmıyorum. Sadece kendim için yazıyorum. Bir kişi okumuş, bin kişi okumuş umrumda bile değil. Şu blog vasıtasıyla ulaşmaya çalıştığım, hedeflediğim herhangi bir iş, meslek, insan yok.
Eğer Galatasaray'a sahip çıkmak adına bunu yapıyorsanız, dalaşacağınız adamlardan biri değilim. Pusulanız şaşmış, yanlış yönde ilerliyorsunuz. En az senin kadar Galatasaraylı'yım.
Adnan Sezgin'e ya da Adnan Polat'a karşı oluşum, hiçbir çıkar ilişkisi gütmüyor. Ben sadece bu işi beceremediklerini düşünüyorum. Adnan Sezgin değil Misimovic; Messi, Xavi, Iniesta, Puyol dörtlüsünü getirse yine bugün söylediklerimin arkasında olurum ve kendisinin bu kulüpte ayda 80 bin dolar maaş alarak, ortalarda dolanmasını istemem.
Sineklerle tek tek uğraşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ne zaman bataklığı kuruturuz, o zaman doğru düzgün bir iş yapmış oluruz. Bırak sen benim ne düşündüğümü. Onbinlerce kişinin okuduğu, takip ettiği, izlediği tescilli Galatasaray düşmanlarıyla dalaş. Bana demişsin "Yüreğiniz yetmiyor Adnan Polat'ı eleştirmeye" diye. Eh, o zaman ben de söyleyeyim, "Yüreğin yetiyorsa, benim yerime onlarla uğraş."
Son olarak da ekleyeyim, Adnan Polat'ın yaptığı açıklamaları resmi siteden okudum. Birçok şeyi inandırıcı bulmadım. Sezgin'i yanında taşıdığı sürece de, kendisini samimi bulmayacağım. Bu düşüncemin de başarıyla, başarısızlıkla zerre ilgisi yok. İsterse Şampiyonlar Ligi'ni 5 kez üst üste kazansın.
Fenerbahçe Hukuk İşleri Müdürü Metin Özer imzasıyla Adnan Sezgin'in başkanlık yaptığı dönemde İstanbulspor'a gelen parayı ne zaman açıklar, ne zaman o olay kapatılır, o zaman kendisi hakkındaki yorumlarımda başka bir şeyler söyleyebilirim. Ama bedava statüsündeki bir oyuncunun bonservis bedeli ismi altında aleni olarak şike yapılması, Fenerbahçe Kulübü'nden gelen çeklerin cebine indiğini bildiğim sürece Adnan Sezgin benim için kalın bağırsak olmaktan öteye gitmeyecektir. Ve de onu yanında taşıyan Adnan Polat da, Galatasaray kulüp tarihinin şaibeli başkanı olarak kalacaktır.
Not: Bu sıralar fazlaca polemiğe girdim, kendi içimde maksadımı aştım. Farkındayım, kusura bakmayın.