27 Eylül 2011
Şeriat gelmiyor, sermaye çıldırıyor
Beyoğlu'nda birkaç ay önce belediye kararıyla, masa ve sandalyeler toplatılmaya başlandı. Her zaman olduğu gibi olay "yaşam biçimimize müdahale ediliyor" noktasına evrildi.
Haklılık payı yok değil ancak her olaya tamamen "şeriat geliyor" gürültüsü kopartarak bakmaya başlayınca madalyonun diğer tarafına bakamıyoruz. Olayın başından bu yana, bu konuya girmedim çünkü mekân sahiplerinin sokakları yürünmez hale getirdiğinden şikâyetçiydim.
Aslında Beyoğlu'nun dokusunun bozulması şimdi başlamış değil. Demirören AVM'nin yapılmasıyla, ruhunu yavaş yavaş kaybedeceği bilinen bir gerçekti. Böylesi olaylarda benzer şeyler yapılıyor. Ölümü gösterip, sıtmaya razı etme politikası yani. Önce kaçak kat yapıldı Demirören AVM'ye sonra o kaçak katlar yıkılarak, sanki büyük kazanımmış gibi insanlara sunuldu.
Beyoğlu Belediyesi'nin yaptığı masa-sandalye operasyonu nihayet meyvelerini vermeye başladı (!)
Son bir ayda, İstiklal Caddesi'ni kapsayan Beyoğlu 1. bölgede, eğlence amaçlı kullanılan 30 mekânın bulunduğu binalara apart otel, butik otel ve hostel tarzı otellere dönüştürülmesi için ruhsat verildiği ortaya çıktı. 300 kadar eğlence mekânının bulunduğu bina sahibine de, "Binalarınızı otele dönüştürün" teklifi yapılmış.
Yapılacak şey belli; Beyoğlu büyük bir 'oteller bölgesi' olacak. 3-4 liraya bira içilen, iki kadeh rakı içip, bir şeyler yenebilecek mekânlar yerine, otellerin kendi restorantları olacak. Öyle herkes gidip bir şeyler yiyip içemeyecek. Paran varsa gideceksin, yoksa oralara gidenlerin hayatlarına öykünüp, eğer şanslıysan bir-iki tur atıp, kös kös dolanacaksın.
Oysa Beyoğlu'nun en önemli özelliği, sosyo ekonomik durumu ne olursa olsun, herkesin gidebileceği mekânların bulunmasıydı.
Akp iktidarı ve onun belediyeleri bir yandan vıcık vıcık halkçılık yaparken, bir taraftan da buram buram elitizm kokan -örneğin Sulukule'nin villalar alanı yapılması gibi- işlere imza atıyorlar.
Sermaye her zaman saldırgan olmuştur fakat 9 yıllık Akp iktidarında yön değiştirmeye çalışılan sermaye, çok daha agresif biçimde saldırıyor.
İşin kötüsü, iktidar ve yönetenleri bir-iki iftar çadırı ya da senede 3-5 gecekondu ziyaretiyle halkın bağrından kopmuş, halkla iç içe olan siyasetçi profili çiziyor. Oysa villalarda, konaklarda oturuyorlar, bir emekçinin hayatı boyunca çalışsa alamayacağı türden arabalarda geziyorlar.
Beyoğlu'nu artık ölü kabul edebiliriz. Bir avuç azınlığın kafelere, restorantlara gideceği, otellerde konaklayacağı halkla bağları kopartılmış bir yer haline gelecek. Üstelik bu adım adım uygulanan plan dahilinde, Beyoğlu'na yakın bölgeler de nasibini alacak.
Ota-boka "şeriat geliyor" çığlıklarıyla koşmadan önce etrafa sakin sakin bakınmakta fayda var. Sermaye, bu korkunun ardına sığınarak, her türlü saldırganlığını sergiliyor. Bugün Beyoğlu yarın başka bir yer.
Yaşadığımız yere sahip çıkmaktan aciz durumdayız. 'Köylü' diye burun kıvrılan insanlar, jandarmaya karşı koyarken, bizler yaşam alanlarımızın bir bir peşkeş çekilmesine seyirci kalıyoruz.
beyoğlu'nun geçirdiği dönüşüme dair ben de "şeriatsız" bir yazı yazmıştım. üstünden neredeyse bir yıl geçmiş, o zamandan beri istanbul'a gelemedim. ama aktüelliğini koruduğunu sanıyorum:
YanıtlaSilhttp://gueneslipazartesiler.blogspot.com/2010/10/elveda-beyoglu.html