3 Ocak 2011
'Pozitif' insan Diana Taurasi
Abla zaten güçlenmiş. Bakalım arkadaşlar haftaya da pankart asacaklar mı? Senelerce Hasan Şaş geyiği döndürülmüştü bu ülkede gayet net hatırlarım.
Bakalım Taurasi ablamız için ne söyleyecek gençler.
Beyinsizlik yapmanın anlamı yok, bu olayları da kulüplerle ilişkilendirmenin anlamı yok. Hatun yapmış dopingi bütün bir camiayı bağlar mı? Bağlamaz. Ama tabii Türkiye'de bir sporcuda doping çıktı mı, herkes vur abalıya yapar.
Bu arada Galatasaray'ın Gençlerbirliği'ne 2-0 yenildiği maçta 2. golü atan Orhan Şam'da da dopinge rastlandı. Onun da ikinci numunesi bekleniyor. Niye bu kadar zordur, bir takımın oyuncusunda doping çıkınca bütün hepsinden numune almak?
Acaba tüm "Gençler" doping yapmış mıydı merak etmedim değil.
Hazır Necati geliyorken okuyuverin artık
Necati ile ilgili 2 Eylül 2009'da şöyle bir post yazmışım. "Necati kurban edildi"
Eğer söylentiler doğruysa Serdar Özkan'dan kurtulmak her şeyden öte ve önemlidir benim adıma. Necati ne yapar, ne eder bilmem ama sevgili kuzenim Umutcan böylece muradına ermiş oldu. İki yıldır "Şu Necati'yi alalım" deyip duruyordu.
Umutcan, Adnan Sezgin'le benzer bir beyne sahip olduğunuzu kanıtlamış oldun. Artık futbol konuşmazsan mutlu olacağım.
Serdar Özkan ve Ali Turan'dan kurtulmak mı güzeldir yoksa Necati'nin gelişi mi karar veremedim.
Kasap arkadaşımız olsun ete para vermeyelim...
OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE: Hemen belirteyim. Bu haber, bugün birtakım sitelerde vardı ancak Migros tüm kurumları arayarak, "İyi bir reklamveren olarak bu haberden rahatsısız, çıkartırsanız iyi olur" şeklindeki tehditleri yüzünden, herkes haberi teker teker çıkarttı. İşte tam da bu sistem içinde yaşıyoruz. Bu ülkede gazetecilik bu çizgide yapılmaktadır. O yüzden Uğur Mumcu'lar artık yaşamıyor bu ülkede. Götü yiyen bir tane köşe yazarı bunu yazabilir mi onu da merak ediyorum.
Türkiye'nin küçük ve büyükbaş hayvancılıkta dünyanın sayılı ülkeleri arasında olduğunu öğrenip durduk.
Tarım Bakanı Mehdi Eker, dedi ki, "Onlar ilkokul kitaplarında öğretilir. Böyle bir şey yok."
Angutlar, halka Angus getirdi. "Bundan böyle bunları yiyeceksiniz" dedi. Aslında bizim yediğimiz et, daha kalın ve daha etli ama her şeye razı geldiğimiz gibi buna da razı oluverdik.
İthal et ülkeye girince, 35-40 TL'de seyreden fiyatların düşeceğini söylediler. Bir bayram, panayır havası estirildi ülkede. İthal et girdi girmesine ülkeye fakat halka girenler çıkmak bilmedi.
Şimdi rakamlara bakalım. Kim yalan söylüyor, kim doğru söylüyor. Marketlerde 25 TL'den başlayıp, 50 TL'ye kadar ulaşan etler, Et ve Balık Kurumu tarafından 11.5 TL'ye kasaplara, süpermarketlere veriliyor. Ve satılan etlerin tamamı da ithal et.
Serbest piyasa teranesiyle 11.5 TL'den verilen etler, tüketiciye minimum 30 TL'ye geliyor. Tansaş, Şok, Migros, Carrefour gibi büyük süpermarketlerin soğuk hava depoları tıka basa etle dolu. Piyasadan eti çekip, depoluyorlar. Türkçesi ile söyleyeyim, bildiğiniz stoklanıyor.
Piyadasa dehşet büyük bir et rantı söz konusu. Et ve Balık Kurumu, yerli hayvan kesimi yapmıyor. Elinde hayvanı olan üretici 11 liraya kadar düşmüş vaziyette ama Et ve Balık Kurumu, nuh diyor, peygamber demiyor.
5-6 ay önce hükümet, üreticileri suçlayıp, ithal eti ülkeye soktu. Fiyatlar düşecek diyerek, milletin ağzına da bir parmak bal çaldı. Vakit geldi çattı, ithal et ülkeye girdi, hep bir ağızdan "Et fiyatları düştü" dediler.
Büyük ve küçükbaş hayvan üreticileri yok edilmek üzere. İnsanların ellerindeki hayvanları devletin kurumu kesmiyor. Amaç belli, ülkeye ithal etin giriş sürecini hızlandırmak ve yerli üreticinin belini kırmak.
O kadar uyanıklar ki, seçime 6 ay kala, Ziraat Bankası'ndan sıfır faizle kredi veriliyor hayvan üreticisine.
Aslında her yerde aynı mantık işliyor. İnsanları dilendirici durumuna düşürmek. Sonra ellerine üç kuruş verip, "Yarabbi şükür" demelerini sağlamak. Çünkü bu insanların hiçbiri aldıkları kredileri ödeyemeyecek duruma gelecekler. Bu kez de, devletten kredi affı beklemeleri sağlanacak.
Türkiye'deki mezbahalarda yerli dana kesimi % 90'lar düzeyinde düştü. Kasaplar "Biz yerli et satıyoruz" diyor. Eee, peki yüzde 90 oranında düşüş gösteren et kesimi varken, nasıl oluyor da siz yerli hayvan kesiyorsunuz?
Ortada dönen dolandırıcılık, devlet izniyle ve kontrolüyle yapılmakta. İstedikleri yasayı TBMM'den geçiren Akp iktidarı, bir tavan ve taban fiyat uygulayamıyor mu? Adama götüyle gülerler, kimse kendini kandırmasın.
Şu ülkeye giriş yapan ithal etlerden; kim, ne kadar vurgun yaptı 2-3 yıl sonra ortaya çıkar. Siz de, ekonomi sayfasında kısa haber olarak okuyuverirsiniz. Bir-iki soruşturma.. Hepsi o kadar işte.
Kıçımıza kadar soygun düzeni içindeyiz. Küçükbaş hayvan gibi me'liyoruz sadece.
Şükrü Erbaş'ın bir şiiri vardır, bir an için onu da hatırlayıverdim.
Ama pardon, Sergen TRT'ye geçmiş bizçim en önemli konumuz bu değil mi? Artık 3-5 gün bunu tartışırız. Yediğimiz yarrağın haddi hesabı yok, "daha fazla, daha fazla" diye yalvarıyoruz adeta.
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal,kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler
Çocuklarını iyi yatiştirmezler
Evlerinde kitap,müzik ve resim yoktur
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve
Hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde,şükür içinde
Bunun,Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden sözeder gibi her fırsatta
Gizli bir övünçle uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler...
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet:tapu dairesi,banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler
Enflasyon denince buğday ve
Gübre firmalarını bilirler
Cami duvarları kahve ya da
Bir ağaç gövdesine yaslanıp
On bir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yitirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Va birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
KÖYLÜLERİ SÖYLEYİN NASIL
NASIL KURTARALIM?
Deve izlemek için Bodrum'a gitmeye gerek yok
Adnan Polat, Bodrum'da deve güreşi izlemiş. Ortakent-Yahşi beldesinde düzenlenen deve güreşlerini izleyen Polat, bir kamyon kasası üzerine kurulan platform üzerinde boynuna puşu takarak güreşleri takip etti.
Dün bu haberi televizyonda gördüğümde ilk aklıma gelen "Ulan yarım sezondur izliyoruz, sen bir maç özlemişsin çok mu oldu?" cümlesi oldu.
Şimdi isim isim saymayayım ama Adnan Polat Galatasaray taraftarı ile empati yapmaya başlamış.
Gelişme olarak adlandırılabilecek bir durum. Çünkü kendisinin Bodrum'da izlediği deveyle benim Ali Sami Yen'de izlediğim Servet arasında bir fark göremiyorum. Ya da Hakan Balta arasında.
Unutmadan, 1 ay önce söylenen "Transferleri 3 Ocak'ta bitirmeyi planlıyoruz" lafını da hatırlayıverdim birden. Muhtemelen Ocak ayının sonuna doğru transferleri bitirirler.
Adnan Sezgin yürütüyor bütün transfer işlerini. Düzülmeyen methiye kalmadı kendisine. Old Boys kulübünün başkanı "Kesin transfer etmeliyiz, böyle bir adam görmedim" demiş. Valla hocam biz de görmedik. 20 yıldır kulübün içinde ama daha bir faydasını görmedik. Hâlâ nasıl görevde, herkes onu düşünüyoruz fakat ısrarlı bir biçimde bulamıyoruz.
Sanırsın ki, Formica denen eleman için Arsenal, Milan, Real Madrid, Inter ve Atletico Madrid ile kapışıyoruz. Herifin tek talibi biziz, 10 gündür transferini bitirmeye çalışıyoruz.
Her neyse, Adnan Polat'a tavsiyem, deve güreşi izlemek için Bodrum'a kadar gitmesine gerek yok. Florya'da iki idman izlese, açlığını giderir.