25 Mart 2011

Galatasaray'ın gerçek sahibi


Hagi gider, o kalır
Rijkaard gider, o kalır,
Bülent gider, o kalır,
Skibbe gider, o kalır,
Cevat Hoca gider, o kalır,
Feldkamp gider, o kalır,
Gerets gider, o kalır,
Hagi gider, o kalır...

Kulübün sahibi Nezihi a.k. Bokunda boncuk var, her kaleciyi devleştiriyor ya herifi göndermiyorlar.

Nedir bu ısrar, nedir bu şizofrenik boyutlara ulaşan Nezihi sevgisi anlamadım.

Yeter lan, yeter. Ne Nezihi'ymiş! Herifin hocalık yapıp da kaleciliğinin ileriye gittiği bir tane kaleciyi görmedi bu gözler.

Kaleciliği bir boka benzemezdi, hocalığı ondan da beter.

Adnan Polat siktirip giderken, yanında Nezihi'yi de götürürse kitleler mutlu olacak. Adeta şampiyon olmuşcasına sevineceğiz.

Nezihi rica ediyoruz, istifa denen mekanizmanın varlığını hatırla ve çek git.

Fakir Baykurt bugünleri yazmış bize


BİR UZUN YOL

Bir uzun yol inişli yokuşlu, derelerden geliyor
bir uzun yol dikenli taşlı, zorluklarla uçurumlarla dolu uzaklardan geliyor
bin yılların bataklıkları, yüzyıllar ne canlar yuttu
yağmurlar döküle döküle,sular kıvrıla büküle,sel yatakları yarıntılar
gene de duruldu gökler,günlük güneşlik oldu dünya
ilkeldi ama kardeşlikti, avı kuşu bol dağlar, dallar yemiş yüklü
çok uzaklardan uzaklardan geliyor, haramın adı yoktu kondu
avlandı, alındı, satıldı insanlar,gün 18 saat boyundurukta
Spartaküs’le birlikte Roma’ya yürüdüler,mevsimler boyu kollarda zincir
atlarla birlikte kırbaç altında, beyler konakta, çiftçiler yarıcı eski çağlardan, ortaçağlardan geliyor
ne çıkması kolaydı, ne inmesi, dağlara yukarı dolana dolana
günler aylardan uzun zindanda, aklın sürekli tutuklandığı çağlar
güneşin önünde kara bulutlar, haydin sefere sefere derdi büyük annem
uzayıp giden kulluk yılları, düzen güçlülerin düzeni
ne askerlikler, seferberlikler biter, ne sorgular işkenceler
baş eğmeyen asılır, çarşıları dar ağaçları doldurur.
birbiri ardına ipte çarmıhta kurbanlar, düşüneni konuşanı öldüren teraziler
motorize polis örgütleri, teli telsizli jandarmalar
gün görmeyen hücrelerden ayazı bol koğuşlardan geliyorum
gidecek gidecek bu yol duruşu yok
kimi zaman denizlere varacak,yolcular kulaçlayıp aşacak dalgaları
varsın kıyılar bataklık olsun, dağlar kanlı dikenli olsun
durmadan ulusun çakallar, binbir tuzak kursun haramiler
kim çıkarsa çıksın önüne, kim keserse kesin engellerle
varacak insanlık toplumuna, sende bende orada olacağız herkesle
bitmiş senin benim kavgaları, bitmiş sorgular işkenceler acılar yok ayrılıklardan
ne çalışmanın köleliği, ne işsizlik cehennemi
ne beylik ne paşalık, bir büyük sofrada kurulmuş insanların kardeşliği
tokluğa özgürlüğe içeceğiz şaraplarımızı akşamında
yüzyıllardan binyıllardan, nice yiğit canların kurban gittiği bu büyük yol uzaklardan çok uzaklardan geliyor.

Tam da şimdi konuşma zamanı

Dün ne oldu?

Arama yok…
İnceleme yok…
Basılma yok…
Peki ne var?
2011 yılında savcı kararıyla bir yayınevinde,
bir ofiste, bir evde ve bir gazetede
‘basılmamış bir kitap avı’ var…
Dijital çağda basılmamış bir kitaba mahkeme kararıyla yasak var...
Başka söze gerek yok!
Eyüp Can

Genel Yayın Yönetmeni olduğun gazete basılacak, gazetenin yazarının elindeki bir kitap kopyası imha edilecek ve sen "Başka söze gerek yok!" diye, kendince tavır göstereceksin.

"Başka söze gerek var!" Hatta tam da zamanıdır başka sözlerin. Söylenmemiş sözlerin, söylenmeye cesaret edilemeyen sözlerin, söylenemeyen sözlerin tam zamanıdır.

Ama cemaat çemberinden geçmiş, o koltukta hangi pazarlıklarla oturduğu belli olan bir adamın başka bir şey söylemesi de beklenemez.

Türkiye'de eylemler, kelimeler, cümleler, düşünceler yasaklanıyor ve biz "Başka söze gerek yok!" diyorsak, söyleyecek başka söz bulamadığımız içindir.

Herkesin söylemesi gereken sözler olmalı, söyletmeyenlere, yasaklayanlara inat. İpin ucu kaçıyor, sonra yakalaması zor olacak.