11 Aralık 2009

Biraz şans, biraz yetenek

Galatasaray, 3 haftalık bir aradan sonra galibiyetle tanışırken, çok net bir biçimde ifade etmek gerekir ki, özellikle ilk yarı defansta un kurabiyesi gibi dağıldı. Antalyaspor da, kaderin cilvesi olsa gerek Fenerbahçe maçının farklı bir versiyonunu yaşadı.

Antalyaspor-Galatasaray maçı pek çok açıdan ilginç bir karşılaşma oldu. Maçı izlemeyen biri, 2-0'dan 3-2'lik dönüşe "harika" diyebilir ya da karşılaşmanın müthiş bir tempoda geçtiğini söyleyebilir. Fakat 90 dakika boyunca sanki ağır çekim bir maç izliyormuşum hissine kapıldım.

Gökhan Zan'ın yokluğuna, Sabri'nin cezası eklenince klasik (gerçi o klasiği sevmiyorum ya neyse) defans dörtlüsünde iki önemli değişiklik yapan Galatasaray, berbat iki ofsayt taktiği örneği göstererek, ancak amatör takımların yiyeceği türden iki gol birden yedi.

Hedefi olan hiçbir takım, böylesi birbirinin kopyası iki gol yemez, hatta yememeli. Özellikle ikinci golden sonra kendi kendime "Ne olur bu maç bitsin" telkininde bulunsam da; biraz şans, biraz da yetenekle 3-2'ye çevrildi maç.

Su götürmez bir gerçek, durum 2-1'ken şans melekleri Necati'nin kafa vuruşunda direkte bitiverdi. Yoksa 2-0'dan 3-2'ye gelmesi güçtü.

Galatasaray'da önceki haftalara nazaran en büyük fark Elano'nun kıpırdanması oldu. Attığı gol dışında, sahada elinden geleni yaptı. Zaten İstanbul Büyükşehir Belediye maçında bunun sinyallerini vermişti. Demem o ki, ben de dahil olmak üzere "Nerede bu Elano?" diyenlere "Durun bakalım daha yeni ısınıyorum" der gibi. Umuyorum, özellikle ligde ikinci yarının başlamasıyla kendisi hakkında söylenenleri değiştirir.

Leo Franco'ya değinmeden olmaz. Evet kabul ediyorum, her kaleci gol yer, iyi gününde olmayabilir ama mümkünse Leo Franco sadece bir maçlığına gününde olsun ve üç direğin arasına giden birkaç topu kurtarsın. Bir de olabilir, kabul edebilirim.

Öyle ya da böyle Galatasaray çok da iyi top oynamadan 2 farkla geriye düştüğü bir deplasman maçından 3 puan kopardı. Bir an önce ikinci yarının gelmesini bekliyorum...

Unutulan söz1: Aydın oyuna girdi ve gol yemedik. Sanırım dünya tersine dönüyor.

Unutulan söz2: Arda, Hakan abisine özenmiş olacak. Maçın sonunda oyundan çıkarken, suratı ekşi limon gibiydi. Şu surat ifadesini gördüğüm an, her kimse o oyuncudan soğuyorum. Lütfen soğutma kendini, bizden

Fotoğraf: www.posta.com.tr

Biri Meriç Tunca'nın tasmasını bırakmış yine

Okumadım, çok sevdiğim bir arkadaşım söyledi. Yine tasmasını bırakmışlar, serbest gezintiye çıkmış.

Fenerbahçe'nin ne zaman kıçı sıkışsa, gündem değiştirme çabasına girilse; bu Meriç tasmasından kurtulup etrafa saldırıyor. Sanıyorum bir benzeri yine meydana gelmiş.

Gazeteciyim diye etrafta geziniyor, önce bir gitsin otellerde 4 erkek futbolcu (Bilica-Santos-Kazım-Vederson) kelepçeler, vibratörlerle ne iş yapar onu araştırsın.

Haftalardır herkesin bildiği ama bir türlü yazamadığı bu haberi gidip kaynağında araştırsın. Olmadı Daum'a sorsun, o biliyor anlatır kendisine.

Walcott'tan çocuk hikâyeleri


Arsenal’in genç yıldızı Theo Walcott, çocuk hikâyeleri yazdı.

20 yaşındaki genç oyuncu Walcott’un, "Okula giden bir erkek çocuğunun nasıl futbol yıldızı olduğunu" anlattığı iki hikayesi, gelecek Nisan ayında satışa sunulacak bir çocuk kitabında yer alacak.

Walcott, hikayelerinde "TJ" adını verdiği karakter için kendi çocukluğunda yaşadıklarından ve tecrübelerinden esinlendiğini, ayrıca hikâyelerini seri haline getirmeyi planladığını ifade etti.

İngiltere’de bir genç futbolcuya verilen en fazla transfer parası olan 12.5 milyon sterlinle, 2006 yılından bu yana Arsenal’de oynayan Theo Walcott, bu sezon forma giydiği 4 maçta 1 gol attı.