11 Temmuz 2014

'Siktir git' derim, kimse kusura bakmasın


Hayatta pek çok kez, hiç istemediğimiz şeylerle karşılaşıyoruz. Hazırlıksız yakalandığımız, beklemediğimiz, nice olay, hayatımızın yönünü değiştiriyor. Bunların bazıları bizden kaynaklanıyor, bazılarıysa tamamen inisiyatifimizden bağımsız gelişiyor.

Bugün Başbakan Erdoğan’ın, Vizyon toplantısı yapıldı. Bu toplantıdaki bir fotoğraf karesi, başkalarını bilmiyorum ve umursamıyorum ama benim içimi acıttı.

Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’ın, TFF Başkanı Yıldırım Demirören‘le yan yana oturup, çekilen telefona verdikleri samimi görüntü, iktidar muhalifi bir Galatasaraylı olarak canımı fazlasıyla sıktı. Haa bu arada not düşülsün, Ünal Aysal Selahattin Demirtaş ya da Ekmeleddin İhsanoğlu’nun toplantısına gitseydi inanın ya da inanmayın keyfimi kaçırırdı.

Fazlasıyla savunan çıkacaktır bu görüntüyü ve o toplantıya katılımı. Kimisi ‘davete icabet etmek gerekir’ diyecektir, kimisi ‘Galatasaray’ın lehine olacağı için gitmesi iyidir’ diyecektir, kimi de başka sebepler bulacaktır.

O toplantıda kürsüde konuşan kişi, 12 yıllık icraatlerinde söz etti ve talip olduğu görevle hiç ilgisi olmadığı halde ve cumhurbaşkanı seçilse de varolan kanunlarla bireysel olarak yapamayacağı şeyleri anlattı. Bir buçuk saat süren toplantının tamamını izlediğimde, puzzle’ın parçalarının eksik olduğunu düşündüm.

Neden eksik?

Çünkü Metin Lokumcu’nun öldürülmesi yoktu.
Çünkü 19 yaşında karnındaki bebeğini kaybeden, ‘kadın mı kız mı belli olmayan’ genç kız yoktu.
Çünkü Roboski’de üzerlerine bomba yağdırılan 32 kişinin ölümü yoktu.
Çünkü Reyhanlı’da öldürülen 52 kişi yoktu.
Çünkü Soma’da ölüme itilen 302 madenci yoktu.
Çünkü Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Berkin Elvan yoktu.
Çünkü milyarlarca dolarlık yolsuzluklar yoktu.
Çünkü gemiler, gemicikler yoktu.
Çünkü satılan TEKEL’ler, Tüpraş’lar yoktu.
Çünkü milletin amına koyup, zengin edilen  yandaşlar yoktu.
Çünkü satılan topraklar, barajlar yoktu.
Çünkü doğa katliamları, katliama karşı koyan köylülerin dövülmesi yoktu.
Çünkü her sokağa çıkıldığında, halka böcek muamelesi yapan destan yazan polisler yoktu.

Buraya en az 200 tane daha ‘çünkü’yle başlayan ve sürüp giden cümle daha yazabilirdim ama ne yorgunluktan ağrıyan parmaklarımı daha fazla yormak istemiyorum, ne de ruhumu daha fazla sıkmak istiyorum.

Herkesin kendi Galatasaray’ı var. Kimi Fatih Terim’i çok seviyor, kimisi nefret ediyor. Kimisi için Hakan Şükür 'kral', kimisi için 'kral değil', kimi Arda Turan’a 'aslan' diyor, kimisi 'rezil'. Bunların hiçbirini eleştirmiyorum, herkes istediğini düşünmekte ve Galatasaray’ı kafasında istediği gibi kurgulamakta serbest. Ben öyle yapıyorum çünkü. Sevdiğim sarı-kırmızıyı kendimde şekillendiriyorum, kendime göre anlamlar katıyorum.

Ünal Aysal’ın orada, Yıldırım Demirören’le yan yana oturup, sırıtması benim açımdan affedilecek bir durum değil. Bunca ‘çünkü’den sonra affedebilmem mümkün değil. Haa, Ünal Aysal’ın da çok sikinde tabii bu durum.

Oraya her için gitmiş olursa olsun, Ünal Aysal, bendeki kredisini bitirmiştir. İsterse onun başkanlığında Galatasaray Şampiyonlar Ligi’ni alıp, Kıtalararası Kupa’yı kazansın zerre umrumda değil, olmayacak da.
Aynı nedenlerden ötürü Fatih Terim’i sevmiyorum. Yoksa ‘6 kupa kazandı, nasıl eleştirirsin ulan yavşak’ türünden cümleler yazıp ‘İmparatorrrr’ diye yeri göğü inletmesini de bilirdim. Ama muktedirden yana olanlardan, hayatımın hiçbir zamanında hazzetmedim. Daha önce de söyledim, öğrendiğim bir şey değil bu, tamamen güdüsel bir durum. Öyle hissettim hep. Terim hadisesi başka zamana kalsın, nasılsa bir gün onu da dökülürüm.

Ünal Aysal için ‘Galatasaray Başkanı olarak, menfaatlerini korumak için oradadır’ gibi bir savunma yapmasın bana kimse.

Galatasaray’ın menfaatleri öldürülen gençlerden önemli değil, bende. İkisini sen istersen yan yana getirme, ben getiriyorum.

Eline, eteğine yapıştığın adamlardan tekme yediğin gün, bu toplantıya katıldığın için bundan sonra ne söylesen, ne yapsan suya yazı yazmaktan başka anlam ifade etmiyor.
Böyle büyük topluluğa bir biçimde ait olduğun zaman, içinden çıkılmaz hallerle karşı karşıya kalıyorsun. Bugün benim yaşadığım buydu, başkanlığı süresince yaşayacağım da budur, bundan sonra her ne yaparsan yap.


‘Tarafı olmadığımız siyasi tartışmalar içine çekilmeye çalışıyoruz’ deyip, bu toplantıya katıldığın zaman da, ‘siktir git Ünal Aysal’ derim, kimse de kusura bakmasın.