Bayrampaşa Cezaevi'nde F tipi cezaevlerini protesto etmek için başlatılan ölüm oruclarına son vermek için 19 Aralık 2000'de düzenlenen ve 2'si asker 30'u tutuklu 32 kişinin öldüğü 'Hayata Dönüş' operasyonu ile ilgili davanın ilk duruşması başladı.
Operasyon sırasında vücudunun yüzde 40'ı 3. ve 4. derece yanan Hacer Arıkan'ın mahkemede savunmasından: "İçerden çıkış saati 03.30 civarıydı. Ben koridorda ağabeyimle birlikteydim. Koğuşuma döndüm.
Uzandım ve sonrasında operasyon sesi ile uyandım. Silah sesiyle uyandık. Sonradan öğrendim ki ilk silah sesleri sırasında ağabeyim Erol Arıkan vurulmuş. Yani ilk yaralanan kişi oydu. Koğuştan dahi çıkamadık, çünkü askerler koğuşun kapısının önündeydi. Arkasından atılan bir bombalama oldu.
Yaşamak için onların attığı, biber gazı, gaz bombaları gibi şeyleri camdan dışarıya havalandırmaya attık. İkinci katta yatakhanedeydik.
Artık iyice nefes alamaz hale geldik. Bilincimiz kapandı. Gidebileceğimiz iki yer vardı. Yemekhane ve havalandırma.
Çıktığımız anda içeriye bir madde bırakıldı. Önce çıkış noktamızda yatak yakıldı ve tavandan bir hortumla içeriye bir madde bırakıldı.
Ben halen o madde neydi hangi maddeyle yandım bilmiyorum. Biz C1 koğuşunda 27 bayandık. Arkadaşlarım öldü ve koğuştan en son çıkartılan bendim. Ben çıkamıyordum.
Ortada bir isyan yok. Evet F tipi cezaevlerine karşı yapılan ölüm orucu eylemleri vardı. O gün ölüm orucunda değildim.
10 yıl sonra açılan davada erler yargılanıyor ama o dönemdeki görevlilerin açıklamalarına baktığınız zaman operasyonun gereği hayat kurtarmak değil."
Ölen 2 askerden Nurettin Kurt'un ölümünün, uzun namlulu silahlardan olduğu ortaya çıktı. Yani öldürülen Uzman Çavuş, asker arkadaşlarından biri tarafından öldürüldü.
Bu ülkede yaşanan vahşetlerden en büyüklerinden biridir sözümona 'Hayata Dönüş' operasyonu. İnsanların üstlerine tiner dökülerek, onlarca gaz bombası atılarak öldürüldüğü bu olay Türkiye tarihinin en karanlık günlerinden birinin yaşanmasıyla sonuçlanmıştır.
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, mahkûmların kendilerini yaktığı yalanını anlatırken, bütün basın ölüm oruçlarının yaşanmadığını, mahkûmların içeride sağlıklı bir biçimde beslendikleri yalanını söylemekten geri durmadı.
Sosyal demokrat kimliğini taşıyan Hikmet Sami Türk, 'devletin şefkati' cümlelerini televizyonlar karşısında savururken, aslında 19 Aralık 2000'de, 'devletin şefkati' mahkûmların üstüne alev püskürtüyor, koğuşlara bombalar bırakıyordu.
Bu devletin şefkati, 'Hayata Dönüş' adında ve ironi tadında operasyonlar düzenleyip, kendi yurttaşını cayır cayır yakarken, yaşamaya çalışan, havalandırmadan nefes almaya çalışan insanlara da kurşun yağdırdı.
Zırh delen özel silahlarla kuşanmış jandarma ve polis, mahkûmlara "İnsan hayatı değerlidir, yaşam hakkı kutsaldır" derken, aslında, "Hiçbirinizin hayatı umrumuzda bile değil. Birazdan hepinizi cayır cayır yakacağız" demek istiyordu.
Bugün hâlâ sürdürülen, insanları şehit ve ölü diye ayıran gelenek o gün de, "2 şehit, 30 ölü" manşetleri atmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada yargılananlar, sadece er ve erbaş düzeyinde kalmıştır. Dönemin Adalet Bakanı, Emniyet Müdürü, Jandarma Genel Komutanı ise vicdanlarının sesi ile baş başa bırakılmıştır.
Devletin 'hayata dönüş' mantığının, öldürmek üzerine kurulduğu anlayışının vücut bulduğu ve tüm Türkiye'nin gözleri önünde sergilendiği 'Hayata Dönüş' operasyonu adı verilen katliam bu ülkede yaşanan ne ilk ne de son katliamdır.
Son söz, Türk medyasına. Türk medyasının A'dan Z'ye sınıfta kaldığı, mesleki dezenformasyonun tavan yaptığı bir olay olarak hafızalara kazınmıştır 19 Aralık Katliamı. Bugün herkes günah çıkartıyor ama bu kadar büyük günahın affı ne insani ne de mesleki açıdan olamaz.
Fotoğraftaki kişi: Hacer Arıkan
8 yorum:
Bilkent Üni'de H.S.Türk'e karşı gerçekleştirelen saldırıdan sonra canlı olarak NTV'ye bağlanan döneminin adalet yoksunu bakanına Banu Güven ne de güzel sormuştu "İçiniz rahat mı?" diyerekten.
Selamlar
İTÜ'de başbakanı protesto ettiler diye 15 ay ceza alan öğrencilerle ilgili de bir yazınızı merakla bekliyorum.
Teşekkürler.
Melih ERTAN
@ melih; sipariş mi veriyorsun :) şaka bir yana, genelde yazdıklarıma o an karar veriyorum, düşünüp, ölçüp, yazmıyorum. dün aklımdan geçti ama elim gitmedi. belki başka bir olayla birleştirir yazarım
topragın ve şafagın
o şafakların ışıgı bize kimden armagan
gülümseyen gözlerle
o gözlerle yüreğimizi harmanlayan
kahraman yüzyirmi iki can yürüyor en önde
telaşsız,kaygısız,yar elinden tutar gibi
sevdanıza and olsun,sizlere sunacağız
tertemiz sabahları,özgür bir vatanı
hani suskun geceleri
o geceleri,karanlıkları dagıtan var ya
o en güzel türküleri
o türküleri and içer gibi haykıran var ya.
http://www.youtube.com/watch?v=Z68N9KpGvsk
Yazılacak çok şey var ama siz anlatmışsınız. Grup Yorum'dan gelsin :)
Becerikli değilim bu konuda kelimeleri yanyana getirmekten.Her seferinde boğazım düğümlenir, sus pus olurum. Seninle aynı şeyleri düşünen, üstelik bunu yazıya dökebilen birini bilmek, okuyabilmek büyük keyif. Teşekkürler.
Ege
Melih'e ben de katılıyorum. Dün duyunca ohaaaa dedim. 15 ay hapis cezası ne ya? Bu adamlar üniversite öğrencisi napmışlar protestonun cezası kime olursa olsun ne zamandan beri 15 ay hapis cezasına dönüştü? Bıçakla adam yaralasan bu kadar vermezler be!
Bu ülkenin hukuk kurallarını değişitrdiler, yetmedi lehlerinde göz dağı verircesine kararlar çıkartıyorlar. Ben yakında basket finalinde protesto edenler bunlardır denilmesini ve onlara da göz dağı verir gibi ceza verilmesini bekliyorum. İyice boku çıktı bu işin. En sonunda farklı boyutlara taşıyacaklar hadiseyi böyle yaparak burdan dile getirmiyorum siz anladınız...
Selamlar,
Haşa sipariş vermek haddimize mi? =) Aslında ilk postta sanırım kendimi tam ifade edemedim. Yazılarınızı uzun zamandır takip ediyorum, bahseettiğim olay için ne zaman yazarsınız tarzında bir beklemeydi.
Melih ERTAN
melih,
o konuda en güzel yaziyi zaytung yayinlamis: http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=59902
Yorum Gönder