Türkiye'de futbolu herkes biliyor. Basit, kolay, anlaşılır bir oyun temelinde. Son 10 yılda birtakım rakamlar ve istatistiki bilgiler sosu ekleyerek konuşan ve yazan adamlar değere bindi bu ülkede. Hatırlayın ilk çıktığında Ömer Üründül'ü. Konuştuklarını, yorumlarını, yazdıklarını. Bloglar arası bağlantı, alan daraltma, kollektif uyum gibi ifadelerle herkesin gönlünü fethetmişti. Herkes mal bulmuş mağribi gibi üstüne atladı. Türkiye'nin en iyi yorumcusu sıfatını ekleyiverdiler.
Geldiğimiz noktaya bakalım. Dünya Kupası'ndan sonra sildi herkes defterden.
O kadar çok yazıp, o kadar çok konuşan insan var ki konu hakkında, bir süre sonra ak-kara birbirine geçiyor. Dün söylediğini yalanlayan, 'aslında öyle söylemek istememiştim' diyen, 'yok valla siz yanlış anladınız' diyenlerle dolu etrafımız.
Anlık reaksiyon gösterme merakı, insanın başına iş açıyor. Hele de, konunun öznesi futbol olunca. Misimoviç geliyor sahaya çıktığı üçüncü maçta, "Bu adamdan Türkiye'de çok var" diyoruz. Pino geliyor, adam 10 maç forma giymeden, "Sirke gitsin" diyoruz, Guti geliyor, "Beşiktaş'a hiçbir katkı sağlamadı" diyoruz. Niang geliyor, "Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan golcü tipi değil" diyoruz. Bu liste o kadar uzar ki.
Yani herkesin bir defosu var, herkesin bir eksiği var. Bu ülkede aptal bir yargı var yabancılara karşı. İstiyoruz ki, geldiği ilk maçtan itibaren Messi etkisi yapsın takımına. İki bilemedin üçüncü maçtan itibaren ağzımıza geleni söylüyoruz.
Hayır ilginç olan, adam daha oynamadan şişiriyorlar balon gibi. "Şöyle yeteneklidir, geniş alan buldu mu affetmez, duran toplara harika vurur, hava toplarının tek hakimidir" v.s. v.s. Herifler kendi şişirdikleri balonu, çat diye patlatıyor.
Başa dönecek olursak, futbol gayet basit bir oyun, en azından benim için öyle. Kompleks bir tarafı yok. Varsa da, bu arkadaşlar kadar bilmiyorum ben.
Fakat bildiğim bir şey var ki; kavramlar, sistemler, konuşmalara katılan teknik terimlerle zorlaştırılmaya çalıştırılması. Tıpkı ekonomicilerin yaptığı gibi. Oysa ekonomi gayet kolay ve rahat anlaşılabilirdir.
Aynı maçı izliyoruz işte. Kim sağda, kim solda, kim ileride, kim orta sahada herkes görüyor. Sen bana niye anlatıyorsun hâlâ, "Elano forvet arkası oynayınca başarılı oluyor, Servet aslında ağır değil, Yobo'nun gelişi oyuna katkı sundu" diye.
Pino örneğinden yola çıkmıştım, oraya döneyim. Laf sokma, fırsat buldu mu üstüne bindirme gibi bir durum yok. Zaten kişisel bir şey de değil. Forumlarda dolanan, taraftarla haşır neşir olanlar daha iyi anlayacaktır o yüzden. Adamı sirk topçusu yaptık, şimdi yere göğe sığdıramıyoruz.
Benzer tepki zaten taraftarda var. Bin tane laf söylendi, şimdi pamuklara sarıp sarmalanıyor.
Siyasetçiler gibi çok konuşup, boş konuşuyoruz. Sadece konuşmak için konuşuyoruz. Bu işi hobi olarak yapanlara laf söylenemez elbet. En nihayetinde adam bu işten hiçbir çıkar sağlamıyor. Ama mesleki bir durum söz konusu olmaya başladığı andan itibaren, kelimelerinizi bozuk para harcar gibi sarf edemezsiniz. Edersiniz etmesine de, aldığınız paranın hakkını ne kadar verdiğiniz tartışılmaya başlanır. Aldığınız paranın hakkını verdiğinizi düşünüp, vicdanınız rahatsa sorun yok tabii.
Pino sirk topçusu, Guti yaşlı, Misimoviç yeteneksiz, Quaresma bitik, Colman ikinci sınıf, Ferrari sıradan, Neill kalitesiz, Kewell sakat.
Pardon ama unuttum, hepiniz mükemmelsiniz ya...
2 yorum:
bunlar yavşak tükürdüklerini yalıyorlar uzun süredir futbol programları izlemiyorum maç bitince internette tartışmalara dalıyorum eğer ahmet çakarı falan konuşurken görürsem tvde küfürü basıyorum yada baba değiştir şu kanalı diyorum blogları bulduğum andan beri benim için tvde futbol konuşmak bitti çünkü ordan konuşmak kolay
o çok bilenlerin hepsinin aq
Yorum Gönder