4 Ekim 2010

Ampulünle aydınlat, garibanlığınla ağlat beni


Dosyalar açılıyor, cinayetler aydınlatılıyor, geçmişin hesabı soruluyor. Samimiyetleri konusunda ciddi anlamda şüphelerim var.

12 Eylül'den çıkıldı yola, şimdi başka yerlere gidiyor yön. Turgut Özal, Eşref Bitlis...

Mesela Musa Anter cinayeti. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Mesela Uğur Mumcu. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Ya da Bahriye Üçok. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Çetin Emeç de olabilir. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Ahmet Taner Kışlalı'yı unutmamak gerek. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Ya Muammer Aksoy. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi?

Cinayetlerin aydınlatılmasını bekliyor tabii insan. Birkaç isimle kalmasın istiyor.

İsimleri bir kenara bırakalım, olaylara bakalım.

42 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977. Aydınlatılması için harekete geçilecek mi? Ampulün ışığı bunları aydınlatacak mı acaba?

Gazi olayları. Çorum, Yozgat, Malatya, Maraş, Sivas, Tokat...

Bunlar aydınlatılacak mı? Yaşayanlar hesap verecek mi? Sivrisineklerle uğraşıyorlar, bataklığı kurutmak varken.

Türkiye'nin karanlık tarihine el atmaya kimse yanaşamıyor. Mesela çok zor değil 6-7 Eylül olaylarında; Osmanbey, Kurtuluş, Nişantaşı, Taksim, Beyoğlu, Harbiye, Pangaltı, Teşvikiye'deki binaların nasıl birdenbire el değiştirdiğini öğrenmek. Cebinde üç kuruşu bile olmayan adamların koskoca binalara, apartmanlara, dükkânlara nasıl sahip olduklarını öğrenmek.

Şimdi fazla iyi niyetli arkadaşlar (!) "Ama bak Turgut Özal, Eşref Bitlis" diye savunmaya geçeceklerdir.

Zaten birileri artık hep haklı, onlara karşı komplolar kuruluyor sürekli, suikastler düzenlenmeye çalışılıyor. O yüzden mazlum o yüzden çaresizler (!)

Son 50 yılın en güçlü iktidarı olup, ellerinde sonsuz yetki varken, gariban, mazlum, ezilen olmaları insanın içini acıtıyor gerçekten de. O kadar gariban, o kadar acınası durumdalar ki; 7 yılda işyeri kurmayan, büyük atılımlar yaparak ithalat-ihracat şirketi kurmayan, maden şirketi açmayan bakan çocuğu kalmadı.

O kadar gariban-mazlum-acınası durumdalar ki, çok üzülüyorum onlar için. İnsanın ciğerini parçalıyor içinde bulundukları durum.

Anlatılanları ve söylenenleri duyunca, akşam karanlığında pazara çıkıp atılan domatesleri, biberleri, sebzeleri, meyveleri toplayan insanlarmış sanıyorum onları. Ya da işini yapamadığı için inşaatlarda hamallık yapan Ahmet Öğretmen hissi beliriyor içimde.

Herhangi bir aklıevvel, "Konu cinayetten buraya mı geldi? Senin samimiyetine inanmıyorum" diye yorum atmasın. Aklıma geliverdi işte birdenbire, daldan dala atlayıverdim.

1 yorum:

bora dedi ki...

İsimlerin hepsini alt alta görünce aklıma geldi(isimleri hiç bi zaman unutmadık tabii) Umran Avcı'nın Kum Saati diye bir kitabı vardı. Arada insanlara hatırlamakta fayda var diye düşündüm. Çünkü öyle bir paradoks içinde yaşıyoruz ki, günlük hayatta maruz kaldığımız her çirkin olay, bize Türkiye'de yaşadığımızı hissettriyor. İşin trajik kısmı ise, bize unutturmaya çalıştıkları, hatırlattıklarından daha muhim. Bilmem anlatabildin mi?