Jurnalcilik bireysellikten artık toplumsal hale getiriliyor, 'terörle mücadele' adı altında. Hazırlanan tasarıya göre, İçişleri Bakanlığı terör eylemlerine katılanları yakalatan ya da kimliklerini ortaya çıkaranlara para ödülü verecek.
Öncelikle bunun ahlâki olmadığını kabul etmek gerekir. Yani toplumu jurnalciler ordusu haline getirmeyi. Bunu, terörle mücadelede bir yöntem olarak kabul etmek ise, devletin çaresizliğini gözler önüne sermekten başka bir şey değil.
10 lira için insanların birbirini bıçakladığı bir ülkede, devletin kelle avcılığını gündemine alması, pek çok tehlikeyi beraberinde getirecektir. Örneğin, hiç sevmediğiniz bir komşunuzu rahatlıkla "Ben X Bey'i şu eylemde gördüm" diyerek, hem cebinize para koyup, hem de hiç suçsuz bir insanı cezaevine gönderebilirsiniz. İhbarı yaptıktan sonra gerisini, ihbar edilen düşünsün.
Neden? Çünkü Türkiye'de tersine işleyen adalet sisteminde, insanların suçları ispat etmek yerine, insanlar suçsuzluklarını ispat etmeye çalışıyor. Hele hele son 9 yılı gözümüzün önüne getirdiğinde, tablonun ne kadar vahim olduğu daha rahat görülüyor.
Hadi diyelim ki, ihbar edilen suçsuzluğunu ispat edip, dışarı çıktı. Çevresindeki herkesten şüphe etmeyecek mi? "Acaba beni kim ispiyonladı?" diye.
İhbarcı, ispiyoncu, jurnalci toplum yapısı, herkesi birbirine daha da düşman etmekten başka bir işe yaramaz. Şu sözü edilen tasarı, yasalaştığı andan itibaren artık tüm güven duygumuzu kaybedeceğiz.
Sorun çözmek yerine, sorunları daha da kalıcılaştırmak, bu ülkede barışın gelmesini sağlamaz. Ama kimse barış istemiyor. Gerek devlet, gerekse de PKK, sürecin böyle gelişmesinden oldukça hoşnut. Akıtılan her damla kan üstünden siyaset yürütmek en basit yöntem.
Bütün bir toplum bu tasarının yasalaşmasıyla cezaeviyle tanışabilir. Hiçbir şey yapmanıza gerek yok, birinin sizi jurnallemesi yetiyor. Sonrasını siz düşünün, yırtının durun "ben suçsuzum" diye. Üstünüze çoktan bir leke atılmıştır ve siz bu lekeyi temizlemeye çalışırken, çoktan yaftalanmış olursunuz, toplum nezdinde.
Akp'nin itibarsızlaştırma politikası, siyasi partilerden, kurumlara kadar uzanmıştı. Şimdi hepimiz aynı yöntemle karşı karşıyayız.
Kimseyle takışmamaya bakın, kimseyle tartışmayın, herkese sevimli görünün. Yoksa her an biri sizi ispiyonlayabilir, "Ben Mehmet'i elinde molotofla gördüm" diyerek.
"Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" çok tartışma yaratmıştı. Bu cümle artık "Her Türk bir gün cezaevini tadacaktır" noktasına doğru ilerliyor.
İspiyonculukla para kazanacak, milyonlarca insan var, herkes de bunun farkında. Devletin, kendi vatandaşlarını jurnalciliğe itmesi, ne iğrenç bir yöntem. Umuyorum bunu kısa zamanda anlarız, suçsuz insanlar cezaevine girmeden...
3 yorum:
Yabanci uyruklu arkadasim okulu bitince Turkiye'de kalip bir sure calismak istedi. Ona ilk ogudum: sakin kimse ile tartisma ertesi gun tartistigin kisi seni polise ihbar eder ve sinir disi edilirsin.
Gıcık olduğum herkesi terörist yaptım, parayı kıracam amk.
acile hasta yetiştirmeye çalışırken polis sizi durdurur, derdinizi anlatırsınız, adam geçmenize izin vermez, siz gıcık olursunuz, karışınızdaki de gıcık olur. sicil numarasını ve adını istersiniz, adam yandaki amirine döner, sizi işaret eder, "komserim, atatürke küfür etti" der.
haydi geçmiş olsun. boku bokuna nezarette sabahladınız, hastanız hakkında hiçbir fikriniz yok.
ülkemizde yavşaktan bol ne var ki.
Yorum Gönder