Kendimi uzun
süreden bu yana, ülke diye diri diri bir tabuta koyulmuş ya da kesilmeyi
bekleyen kurbanlık bir koyun gibi hissediyorum. Bugün-yarın, benim de sıram
gelecek diye bekliyorum. Bir gün daha yaşamayı kâr sayıyorum; sevdiğim, tanıdığım
insanlar sağ diye şükrediyorum.
Hiç sevmememe, hayatımın
neredeyse yarısından fazlası haberle geçmesine karşın, sabah uyanır uyanmaz,
boktan bir haber geldi mi diye gözlerimi bile açamamışken, haberlere bakıyorum.
İşe geldiğim her gün, mail kutuma, ajanslardan kötü bir haber gelmemesini umut
ediyorum. O ajans kutusundan her “flash”
yazısı geçtiğinde; annem, babam, abim, dayım, kuzenlerim, sevdiğim kadın,
dostlarım aklıma geliyor, yüreğim koyu karanlık bir hâl alıyor.
Başkalarını
bilemem ama mesleğimi hep severek yaptım, bir boka yarıyormuşum gibi
hissettirdi kendimi bana. Belki sadece bu hisle ayakta kalabildim; yazdıklarımın
birilerine ulaşıyor olduğu fikri bana şu bloğa öyle ya da böyle devam edebilme
gücü verdi.
Ama iki yıldan bu
yana, nefret ediyorum, tiksiniyorum gazetecilik yaptığım için. 15 yıldır
kendimi kandırmışım, kimseye ne yardım edebilmişim, ne de çare olabilmişim.
Sabah uyandığımda bir okulda 45 öğrenciye tecavüz edildiğini okuyorum, öğlen üç tane puştun bir köpek yavrusuna elektroşokla işkence yaptığı haberini yazıyorum, öğleden sonra bir şehirde sokağa çıkma yasağı haberini yazmaya başlayıp, yüzlerce insanın öleceğini düşünüyorum, akşam yüzlerce insanın ortasında patlayan bombanın haberini verip, kolay kolay kaldırılamayacak ölüm pornografisi sayılabilecek fotoğraflara bakıyorum.
Sabah uyandığımda bir okulda 45 öğrenciye tecavüz edildiğini okuyorum, öğlen üç tane puştun bir köpek yavrusuna elektroşokla işkence yaptığı haberini yazıyorum, öğleden sonra bir şehirde sokağa çıkma yasağı haberini yazmaya başlayıp, yüzlerce insanın öleceğini düşünüyorum, akşam yüzlerce insanın ortasında patlayan bombanın haberini verip, kolay kolay kaldırılamayacak ölüm pornografisi sayılabilecek fotoğraflara bakıyorum.
Aslında bu ülkede
yaşamaktan nefret eder hale geldim.
Yaşadığım ülkenin başkentinde 5 ayda 3 kez bombalar patlıyor, hikâyelerini bilmediğimiz, yüzlerini görmediğimiz yüzlerce insan paramparça olup, bir kutunun içine konuyor. Ülkenin başka başka yerlerinde insanların evleri bombalanıyor, kadınlar öldürülüyor, daha ‘şanslı’ olanları şiddete uğramakla yetiniyor (!), hayvanlara tecavüz edilip öldürülüyor, doğadan intikam alırmışcasına canına okunuyor.
Yaşadığım ülkenin başkentinde 5 ayda 3 kez bombalar patlıyor, hikâyelerini bilmediğimiz, yüzlerini görmediğimiz yüzlerce insan paramparça olup, bir kutunun içine konuyor. Ülkenin başka başka yerlerinde insanların evleri bombalanıyor, kadınlar öldürülüyor, daha ‘şanslı’ olanları şiddete uğramakla yetiniyor (!), hayvanlara tecavüz edilip öldürülüyor, doğadan intikam alırmışcasına canına okunuyor.
Bunlara karşı çıkma
cesaretini gösterenlerse, ya gaza boğuluyor, ya öldürülüyor, ya
soruşturmalardan geçiriliyor ya da sokakta tekmeleniyor.
Artık kendi gibi
düşünmeyenlere yaşam fırsatı verilmeyen bir ülkedeyiz.
Birileri gibi düşünmediğimiz için sürekli azarlandığımız, hakkımızda her türlü iftiranın atıldığı bir ülkedeyiz.
“Kadına şiddete hayır” dediğimiz için sokakta tekmelendiğimiz bir ülkedeyiz.
Birileri gibi düşünmediğimiz için sürekli azarlandığımız, hakkımızda her türlü iftiranın atıldığı bir ülkedeyiz.
“Kadına şiddete hayır” dediğimiz için sokakta tekmelendiğimiz bir ülkedeyiz.
Doğaya sahip
çıktığımız için Alman ajanlığıyla suçlandığımız, gazlandığımız bir ülkedeyiz.
“Savaşa hayır” dediğimiz için teröristlikle suçlandığımız, cezaevine atıldığımız bir ülkedeyiz.
“Savaşa hayır” dediğimiz için teröristlikle suçlandığımız, cezaevine atıldığımız bir ülkedeyiz.
Birileri ne zaman
gelip evimizden alacak da, hakkımızda soruşturma açılacak diye beklediğimiz bir
ülkedeyiz.
Milli irade
soytarılığı adı altında, bize ne istiyorlarsa yaptırabilecekleri konusunda,
gün geçtikte alabildiğine daha da küstâhlaşıyorlar.
Sesleri daha
yüksek çıktığı için, kendilerinden başka kimseye konuşma fırsatı vermedikleri
için, her konuda haklı olanın kendileri olduğu konusunda hemfikirler. Nasılsa seri
üretim halinde yalan haber yapıyorlar.
İstediklerinde muhalefet milletvekillerinin ‘suikast’ planladığını yazıyorlar, istediklerinde başka muhalefet milletvekillerine etek giydirip aşağılıyorlar.
İstediklerinde muhalefet milletvekillerinin ‘suikast’ planladığını yazıyorlar, istediklerinde başka muhalefet milletvekillerine etek giydirip aşağılıyorlar.
Hiçbir şey
bulamazlarsa, rafta tuttukları kasetleri piyasaya sürüp “özel değil genel bunlar
genel” diye bağırıp çağırıyorlar. Sonra bunlar hiç olmamış gibi
kandırıldıklarını söylüyorlar.
Canları
istediğinde bankalara el koyuyorlar, keyifleri istediğinde gazeteleri
kapattırıyorlar. Hiç olmadı, yayın haklarını ellerinden alıp, susturuyorlar.
İsterlerse, valilere
emir verip, terör örgütü dedikleri oluşumların şehirlerde silahlanmasını
sağlıyorlar, isterlerse tankları şehirlerde yürütüp, silahlanmasına göz
yumduklarını itiraf ettikleri terör örgütünü yok etmek için hiçbir günahı
olmayan insanları öldürüyorlar.
Sıfırlayamadıkları
paralar için en iyi dostlarıyla düşman oluyorlar. Düşman bellettikleri askerle
kol kola girip dost oluyorlar.
Bazen “türbanlı bacılarımıza saldırdılar”
deyip, inanç bezirgânlığı yapıp yalan söylüyorlar, bazen de türbanlı bacılarını
yerlerde sürükleyip, gaza boğuyorlar.
Günü geliyor Esad
ve Putin’la can ciğer kuzu sarması oluyorlar, gün geliyor ülkenin en büyük iki
düşmanı olarak Esad ve Putin’in ismini veriyorlar.
Sınırın ötesine
geçip kendi topraklarını bombalatmak gibi fikirleri bile var!
Şeytanın vücut
bulmuş hali gibiler. İktidarı elden bırakmamak için söylemeyecekleri yalan,yapmayacakları
şarlatanlık yok.
Ama sorun,
bunların iğrenç politikaları, ülkeyi kan gölüne çeviren beceriksiz siyasetleri
değil. Sorun her şey göz önünde olup biterken, bunları hâlâ destekleyen,
çevrelerinde çöreklenmiş, kâsedeki baldan bir parmak çalmak isteyen gürûhta.
Bu yaşananların,
ölen insanların, haksız yere cezaevine atılanların, doğaya tecavüz edip, ülkeyi
parsel parsel satanların suç ortakları asıl bunlar. Çünkü bu cesareti, o
kitleden alıyorlar.
Bugünler elbet geçecek,
bitecek, son bulacak. Sonsuza kadar sürecek izlenimi vermelerine rağmen
bitecek. O günü bekleyin, büyük bir sabırla bekleyin, oya işler gibi bekleyin.
Sadece o günü beklemek için yaşıyorum...