17 Ağustos 2009

Hayalet o, hayalet

Rıdvan Dilmen, Fenerbahçe'nin Sivasspor maçı sonrasında yaptığı yorumda, "Uzun bir süredir, Zico döneminden bu yana serin havalarda bile böyle yüksek tempoda bir maç izlemedi Fenerbahçeliler.

Son yıllarda ver sağa, ver sola, at geri oynamaktan sıkıntı veriyordu. Bu gitmiş, sürekli öne oynamayı düşünen bir takım gelmiş. Hatta geçen haftaki Denizli maçından bu yana üstüne biraz daha koymuş Fenerbahçe"
cümleleriyle, sarı-lacivertli takıma övgü yağdırmış.

Aynı Rıdvan Dilmen, cumartesi akşamı oynanan Galatasaray-Denizlispor maçı sonrasında ise, "Galatasaray biraz tempo yaptı ve üç ilginç gol buldu. İlginç diyorum, galibiyet golü kafayla sahanın en kısa futbolcusu Arda’dan geldi.

Üzerine Keita’nın yaptırdığı bir penaltı golü Denizlispor’un gardını düşürdü. Ardından Keita, Baros’a boş kaleye attıracakken, Denizlispor savunması işi garantiye aldı ve Burak kendi kalesine attı. Denizlisporlu oyuncu şanssızdı ama sonuçta ilginç gollerle Galatasaray zorlanmadan kazandı.

Daha ligin başı ancak Denizlispor için tehlike sinyalleri yanıyor. Aman Ali İpek başkan transfer yap. Zaten fikstür antrenör kovdurur, zor toparlanırsınız. Minimum üç oyuncu gerek. İyi niyet yetmiyor futbolda. Tedbir alınması lazım."


İki yorum arasındaki fark şu, futbolseverlere 'tarafsız' diye sunulan Rıdvan Dilmen'in aslında 'taraf' olduğu. Bu gayet normal, çünkü hayatta taraf olmayan bertaraf olur. Ama bir takım hakkında hiç iyi şey konuşulmaz mı be kardeşim? Bu 4 yıldır böyle. Galatasaray'ın kazandığı maçı hatırlamıyorum ben, ısrarlı bir biçimde rakip kaybeder.

Rıdvan Dilmen diyor ki, "Elano iyi çıkarsa". Bir hafta önce de "Keita fena oyuncu değilmiş" Hacım kusura bakma da, daha Elano'yu Keita'yı izlemediysen, yapma o işi. Zaten yapmaman lazım. Cümleler hep aynı "Bu gol halı sahada yenmez", "Çok iyi işler yaptı" -bu ayrı bir yazı konusu, herkesin ağzında aynı cümle-, "Arzulu göründü". 20 cümleyle yazı yazıp, etrafına isimler serpiştir, biraz da futbol terimi koy. Ohhh mis.

Gecenin bir saatinde oturmuş televizyona bakarken, Gürcan Bilgiç denen şahıs da aynı şeyi söylüyor "Galatasaray kazanmadı, Denizlispor kaybetti."

Kaldı ki, Denizlispor da kaybedebilir gayet doğal bir durum. Yani bu ak ve beyaz demek gibi bir şey. Şahsen, Denizlispor maçında, ligin başı olması ve hava sıcaklıklarına karşın ben gayet tempolu bir Galatasaray izledim. Özellikle de ikinci yarıda baş döndüren bir biçimde rakip üstüne gittiler.

Senelerdir aynı hikâyeleri okuyup, duruyoruz. Galatasaray kazanmıyor, rakip kaybediyor; Galatasaray şampiyon olmuyor, rakipler hediye ediyor. Zaten bu ligde Galatasaray diye bir takım yok. O sarı-kırmızılı formalar altında gördükleriniz hayalet. O yüzden bu kadar korkuyor bazı tipler sanırım.

Mensah da gitti sıradaki gelsin


İsmi sık sık Galatasaray'la anılan Lyon'un Ganalı defans oyuncusu John Mensah, Sunderland'de anlaşmak üzere.

Bir yıl kiralık olarak Premier Lig misafiri olacak Mensah konusunda Steve Bruce, "Anlaşmaya çok yakınız. En geç 48 saat içinde transfer bitecek" diye konuştu.

Steve Bruce, daha önce defansa takviye yapılması konusunda kulüp yöneticileri ile görüşmelerde bulunmuştu.

Böylece, basınımızdan bir isim daha eksildi, yarın bol bol Galatasaray-Lucas Neill haberi okuruz.

Gerçek futbol


İki tahta, 4 kişi. Al sana ruhu olan futbol.

Show business olmamış, paraya renk ve takım sevgisinin değişmeyeceği tek yer; sokaklar.

İnsana benzeyen garip bir adam!


Carl Lewis 1991'de Tokyo'da gerçekleştirilen Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 100 metreyi 9.86'yla kırdığı rekor sonrası hemen tüm atletizm yazarlar "Bu rekor artık kırılamaz. Dünya artık 100 metre yerine 120 ya da 150 metre yarışlarına hazırlanmalı" türünden pek çok açıklama yaptılar.

Daha sonrasında Olusoji Fasuba, Justin Gatlin, Leroy Burrel, Tyson Gay, Bruny Surin, Donovan Bailey, Maurice Greene, Asafa Powell, bu rekoru sürekli geliştirdiler.

Ancak 21 yaşında bir Jamakialı, tüm bu rekorları altüst edercesine kırdı. Dünyada bir dönem insan olup olmadığı, doping alıp almadığı tartışıldı. Ama sonuç hem insan olmasıydı hem de dopingsiz yarışması.

Dün gece, Berlin'de düzenlenen 2009 Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 100 metre'yi 9.58 gibi bir süreyle geçerek, akıl sınırlarına zorlayan bir rekora imza attı. Gerçekten de, hayatımda izlediğin en müthiş sprinter.

Daha önce bu cümleyi Michael Johnson için kurmuştum. Ancak Bolt'u izlediğimden bu yana artık bu cümleyi kimse için kurmama kararı aldım.

Lafı Türkiye'ye getirmesem olmaz. 11 yıldan bu yana kırılamayan bir rekora sahip, 100 metre. 10 saniyenin altına hâlâ inilememiş bu rekorun sahibi, 10.38'le Reşat Oğuz. Muhtemelen 10 saniyenin altına inen ilk Türk atlete; "Rüzgârın oğlu" diye isim takar medyamız. Neyse darlandım yine. Susuyorum....