16 Mart 2010

Taraftar ruhum ayağa kalktı


Verin Galatasaray'a bir yıl saha kapatma cezası, hatta yeni statı da kapsamalı bu ceza.

Bitecek olan Türk Telekom Arena'da maç oynanmasın.

Kombine satılması yasaklansın.

Yetmedi mi?

Rijkaard'ın teknik direktörlük diplomasını Türkiye'de geçersiz kılın.

Servet'e 10 maç.

Sabri'ye 15 maç.

Hakan Balta'ya 20 maç.

Keita'ya 25 maç.

Baros'a 30 maç.

Kewell'a 35 maç.

Jo'ya 40 maç.

Neill'a ömür boyu men....

Bunlar da mı yetmedi.

Rijkaard'dan sonra Neeskens için de sınır dışı kararı alın.

Haldun Üstünel'i, yöneticilik görevinden,

Adnan Polat'ı başkanlıktan alın.

Bunlarda mı yetmedi?

Galatasaray Spor Kulübü'nü kapattırın.

Seyircili, seyircisiz; Keita'sız, Kewell'sız da olsa Ali Sami Yen'de oynamaktan korkan beyinsizlerle tek bir maç oynamamıza izin verin ama. Sonra bu sıralanların hepsini yapın.

Son bir maç yapalım ama olur mu?

Size Daum gibi sahtekârlar müstahaktır, sizin çapınız Veselonoviç kadardır. 10 yıldır "stat stat" diye ağlamaktan, 6-0'ı konuşmaktan başka bir argümanınız yok elinizde.

O süreçte neler yaşanmış neler? Biz salyalar akıtmışız ağzınızdan, ağlatmadık taraftarınızı bırakmamışız; Nonda'nın kafası girmiş sizin kaleye, büyük planlar yapmaktan vazgeçirmişiz, küçük yerel mutluluklarla kendinizi avutmuşsunuz.

Şimdi bir rüzgâr estirilmeye çalışılıyor, Fenerbahçe maçı seyircisiz oynansın diye. Seyircili, seyircisiz fark etmez, ayda bile oynansa bu kez yırtamayacaksınız. 22 bin kişinin olmasından korkuyor, kooooooooskoca camia.

Galatasaray olmasa hayat ne kolay olurdu değil mi? Ulan anlayın artık be, sizin büyüklüğünüz 17 şampiyonluk kadar. O kadar büyüksünüz, fazlasını hayal bile edemezsiniz. Ancak ve ancak bizi yendiğiniz zaman kendinizi büyük hissediyorsunuz değil mi? İşte biz bu yüzden büyüğüz zaten.

Tribünden adam atmak


Adam, "En büyük Beşiktaş" demiş, tahammül edememişiz, linçvari görüntüler oluşturmuşuz.

Tahammül edemiyoruz artık hiçbir şeye. Biri kırmızı giymez, giydirmez tribünde; ötekisi tribünden adam atar, tribünde adam döver; bir diğeri tüm İstanbullulara söver; başkası her geleni taşlar, sahaya dalar; berikisi maça gelirken palalalar getirir....

Ne zaman böyle olduk bilmiyorum. Eskiden böyle değildik. Taş atmazdık geçen trenlere, koparmazdık çiçekleri 1 Mayıs'ta, bir başkasının "En büyük" kavramını linç etmeye kalkmazdık. Çocukluğumda yaptığım en büyük haşarılık ağaçtan meyve aşırmak ya da top oynarken komşunun camını çerçevesini indirmekti, en kötü dalardık birbirimize ama teke tek.

Herkes tartışıyor Diyarbakırspor düşürülmeli mi düşürülmemeli mi diye. Eyvallah peki tribünden adam atan Galatasaray taraftarı için ne yapmak lazım? Ya da Kadıköy'de hakemin kafasını yaran zihniyeti yargılayacak mıyız? Bir otobüs dolusu adamın palalar ve döner bıçaklarıyla gelmelerini olumlayacak mıyız, devlet gibi. Bir hata olmamalı ki, hepsi serbest bırakıldı.

Her geçen gün şiddetin dozu artıyor, şiddet kabul gören bir kültür haline geliyor. Bu bir süre sonra yerini kısası kısasa bırakacak. Ölümler başlayacak, bir senden, bir benden diye çetele tutacağız.

Futbolun yönetenleri, ülkenin yönetenleri bunları görmezden gelmeye devam ediyor, yarın olacaklardan herkes sorumlu, herkes kendi payına düşeni iyice hesaplamalı. Göz göre göre, bağıra bağıra geliyor olaylar.

Sezon sonu Bursaspor, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Beşiktaş şampiyon oldu diyelim. Kim başarılı bu sonuçta? Destan mı yazacağız Ertuğrul Sağlam için, Rijkaard'ın dehasını mı tartışacağız, Beşiktaş nasıl da iki yıldır aynı şeyi yapıyor değil mi?

Biz bunları mı tartışacağız, bunları mı konuşacağız, gözümüzün önünde bu derece önemli şeyler yaşanırken?

Toplum olarak sınıfta kalıyoruz sürekli. Olan, bitene yumuyoruz gözlerimizi, kulaklarımıza birer tıkaçla kapatıyoruz. Nasılsa bize dokunmuyor işin ucu.

Futbol mu? Neyin futbolu acaba? İş futboldan geçeli çok oluyor. Barbarlık ve vandallık sınırlarını da zorlamaya başladık.