11 Aralık 2011
Ço güzel, ço güzel
Galatasaray en önemli virajları olan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarından 7 puan toplayarak ve daha da önemlisi iyi futbol sergileyerek çıkmış oldu. Her ne kadar son yıllarda derbiler şampiyonluk belirleyicisi olmasa da, bu tip maçlardan iyi futbol ve sonuçla ayrılmak, ligin geri kalanları için, sahaya ezik çıkmayı sağlıyor.
Fatih Terim, "kazanan takım bozulmaz" dedi ve Fenerbahçe maçı 11'ini bozmadı. Belki ülkenin en zor deplasmanına Baros-Engin değişikliğiyle çıkması beklenebilirdi ancak doğru olanı yaptı.
Harika geçebilecek bir maç 55. dakikada, Kuddusi Müftüoğlu'nun aptalca kırmızı kartıyla sona erdi. Gerçi o ana kadar Trabzonspor'un direnç gösteremeyeceği, oynanan oyun açısından belliydi.
Herkesin kafasındaki futbol değişkendir. Kimisi, defansif bir oyun ve futbolu lezzetli bulabilir, kimisi de sürekli hücum eden bir takımı. Bazıları için bunun dengesi mükemmel bir denge olabilir.
Bu maçtan sıyrılıp, geriye doğru bakalım. Geriye derken, 3-5 maç öncesine değil, son 4-5 yıla. Senelerdir tek forvetle çıkıyoruz sahaya. Sadece biz değil, pek çok takım bunu yapıyor. Barcelona, dünyada futbolu müthiş eğlenceli ve izlenebilir kılarken, bizim gibi ülkelerde ise çile haline döndürdü.
Sahaya çıkan her takım, Barcelona örneği gibi sahaya dizilerek, benzer bir oyun sergilemeye çalışıyor. Ama işte alışmadık götte don durmuyor. Biz sanıyoruz ki, sahaya Barcelona gibi dizilirsek, aynı kalibrede olmasa bile iki vites aşağıda aynı oyunu izleyeceğiz.
Barcelona sahaya tek forvetle, hatta bazen forvetsiz bile çıkıyor ama sen öyle yaptığında, yarrak gibi bir futbol izlemek zorunda kalıyoruz. Çünkü senin orta sahanda Barış, Mustafa Sarp, Ayhan (bunların da ağzına sıçtık, başka isim hatırlamıyorum lan) gibi adamlar vardı. Aynı efektifliği alamıyorsun, bunu anlamak ne kadar güç olabilirdi bilmiyorum.
Hangi maç hatırlamıyorum, çok isterseniz arar bulurum. Bu takım sahaya Elmander-Baros ikilisi ile çıksın her maç 3 gol atar diye iddia etmiştim. Bunu "Bak futbolu ne iyi biliyorum. Ben dedim oldu" demek için söylemiyorum. Ama birader, Bucaspor'la oynuyorsun tek forvet, Konyaspor'la oynuyorsun tek forvet, Gençlerbirliği ile oynuyorsun tek forvet, Beşiktaş'la oynuyorsun tek forvet. Bunu görmemek için embesil olmak lazımdı.
Orta sahandan, kanat oyuncularından yeterli destek alamayınca, o bölgede oynayan adamlar mal gibi oynayınca, biz forvette kim oynasa herife saydırdık. Herife bir top atıyorsun, bir stoper, ikinci stoper, ters kademeye giren bekiyle herif minimum 3 kişiyle uğraşıyor. Ehh, öyle olunca forvetteki adamın ismi Baros değil de, Drogba olsa ne fark eder. Drogba'nın 4 ayağı, 6 ciğeri mi var. Bir artı, bir eksi benzer oynuyor işte.
Galatasaray (sadece Galatasaray değil tüm takımlar) yıllarını, modern futbol ayağına çatır çatır yedi. Al sana modern futbol. Çıktın Fenerbahçe karşısına eze eze yendin. Çıktın ülkenin en zorlu deplasmanına eze eze yendin. Haa, her maçı kazanabilir misin? Elbet olmaz ama birader sahada öyle boktan bir futbol da izlemezsin. Pozisyon yaşarsın, gol atarsın, gol yersin. Korkanın oğlu olmaz lan! Çık sahaya 2 forvetle, yenil a.k. canın sağolsun.
Gelelim bugüne. Trabzonsporlu arkadaşlar ne düşünür bilmiyorum ama kadroları ne yazık ki, pek iyi değil. Canının içini yediğim güzel insan Şenol Güneş, Burak gibi bir hazineyi bulmuşken, kullandı da kullandı. Ama her oyuncunun iniş çıkışı olur, Burak teklemeye başladı, Trabzonspor, maç kazanmakta ve gol atmakta zorlandı. Biraz önce yazdığım her şey o açıdan Trabzonspor için de geçerli.
Ben futbolu, herkes kadar bilmiyorum ama Trabzonspor maçlarını izlediğimde, topu alan Burak'a derinlemesine pas atıyor. Ömür böyle geçer mi lan? Orta sahaya götü başı kıvrak adam lazım, kanatlarda Halil ve Henrique gibi o bölgenin adamı olmayan futbolcular yerine kanat oyuncusu lazım. Kısıtlı kadroyla ciddi bir direniş gösteriyorlardı ama harç bitti yapı paydos noktasına gelindi. Geçen yıldan bugüne çok ciddi kan kaybettiler. Şampiyonlar Ligi'nde son dakikaya kadar gelinmesinde Güneş hocamın katkısı büyüktür. Umarım daha iyi bir takım oluşturulur ikinci yarıya ve play-off'un finalini Trabzonspor'la yaparız.
İki forvete daldık, savunma hattını unutmayalım. Bu ülkede şampiyon olan takımların benim dikkat ettiğim en büyük özellikleri, göbekteki ikililerin uyumudur. Falco- Stumpf'dan başla Uche-Høgh, Zago-Rolando'dan Tomas-Song'a kadar hep böyle olmuştur.
Terim'in belki de, en önemli kıyağa Ujfaluši'nin yanına Semih denen havada uçanı avlayan, yerde kaçanı zımbalayan genç olmuştur. Semih ve Ujfaluši'nin yan yana oynamasından sonra Galatasaray ciddi anlamda defansif olarak çehre değiştirmeye başladı. Ebuoe'nin gerçek yerine kaydırılması ve küfürler saydırdığım Hakan Balta'nın kendine gelmesi de etkin elbet. Ama savunma göbeği dediğin yer, benim için futboldaki en önemli yerdir.
Ujfaluši acayip bir nimet. Rakiple karşı karşıya gelip de, daha durduramadığı adama rastlamadım. Eğer kanatta rakiple karşılaşıyorsa, İzmir'de denize Yunan döker gibi (şu cümleden faşizan bir anlam çıkartmayın mümkünse) taç çizgisine kadar sürüyor. Semih ise ilk topa çok iyi basıyor ve harika karşılıyor. Karşılaştığı tüm forvetlere üstünlük sağladı. Kumaşı iyi diyesim geldi lan, vallahi demek istedim ama demeyeceğim. Velakin bu ikili eğer bozulmazsa, yediğimiz gol sayısı çok ama çok düşük olacaktır, bunu da şimdiden iddia ediyorum.
Bu tadı tuzu olmayan boktan ligde, futbola benzer bir şey oynamaya başladık. Fatih Terim, sezon başındaki hatalarından arınıyor. Takım daha iyi futbol oynuyor. Baros halen keyifsiz ama takıma yararı fazla. Bakmayın öyle gol kaçırdığına, top ezdiğine. Sadece rakibi rahatsız etmesi bile, şu takımın daha baskılı futbol oynamasında etkili.
Fenerbahçe'yi yendik, Trabzonspor'u yendik, Real Madrid'i koyduk. Futbol açısından Nirvana'ya ulaşabileceğim noktaya geldim, hafta itibayle.
Haaaaaaaa ama iki maç kazandık diye de götümüz kalkmasın. Bekleyip, görmek lazım. Şimdiki görüntü iyi, hele hele şu üç maçtan kopartılan 7 puan harika. Biz top oynamaya devam edelim, şikecisi, teşvikçisi başka işlerle ilgilensin. İyiyiz, güzeliz, umarım devamı da gelir.
Trabzon seyircisine yakışmadı. İstediğin kadar ıslıkla, yuhala (Gerçi o da garip geliyor) ama gerek yok, sahaya onu bunu fırlatmaya. Gittin kalecini vurdun, o daha da büyük ayıp oldu. Selçuk dediğin adam sana senelerce şahane hizmet etti, gerek yoktu. Gerçi Sadri Şener'i eseridir, o sahaya atılanlar ve Tolga'ya gelen su şişesi. Çocuğu haftalarca hedef tahtası haline getirdi. Neyse onlar sahaya su şişesi attı, Selçuk 90'dan taktı. Cevap mahiyetinde...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)