19 Ekim 2011
İşte ileri demokrasi bu
Saat 17.00 gibi bir telefon geliyor. Reklamcılar Derneği; "Yarından sonra terör haberleri çok fazla yapılırsa, reklam vermeyeceğiz" diye tehdit ediyor basını. Bu telefon bir tane basın kuruluşuna değil, hemen hepsine gidiyor ve hepsi de bu yolla tehdit ediliyor.
Birtakım aklıevveller "Canım, reklamcılar da haklı, bu olaylar büyütülmemeli, PKK'nın da istediği bu zaten" diye savunma yapıyor. Bunlara laf yetiştirmeyeceğim, çünkü başka bir dünyada yaşıyorlar.
Şimdi bu telefon bütün basın kuruluşlarına gidiyor değil mi?
Kim arıyor? Reklamcılar Derneği. Yersen tabii.
Bu tehdit hükümet tarafından yapılmaktadır. Çünkü gün itibariyle, tepkiler farklı da olsa büyük bir infial var. Bu olayların büyütülmesi iktidarın koltuğunun sarsılmasına yol açacak. Ehh, arkadaşlar kendileri yapamıyor bu işi, o yüzden taşeron kullanıyor reklamcıları.
Medyada buna karşı duruş gösterebilecek kuruluş var mı? Tabii ki var ancak birkaç taneyle kısıtlı. Onların da okuru zaten hükümetten hazzetmeyen bir kitle. Yani bir önemi yok.
Demokrasi filan denip duruyorlar ancak ülkede çok ciddi bir faşizm var. Bu bazen üstü örtülü, bazen de ayan beyan gözler önüne serili yapılıyor.
Ne menem bir demokrasi ise bu, kitaplar yasaklı, şu an olmayan örgütler faal sayılıyor. Ama bakıyorsunuz, domuz bağı ile yüzlerce insan öldürmüş insanlar ellerini kollarını sallayıp ortalarda arz-ı endam ediyorlar.
Bırakın şu demokrasi masallarını. Idiocracy ile karışık bir faşist yönetim var ülkede. Siyasal erk, olan biteni gözlerden ırak tutmak için, elinden geleni yapıyor.
İleri demokrasi denip duruyor ya, cidden ileri demokraside yaşıyoruz (!) Atletizmde uzun mesafede, tur bindirilen atlet, birincinin önünde yer alır ya, hah işte biz öyle ilerideyiz. İleride görünüyoruz ve öyle göründüğümüzü bize kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Aşağılık bir sistemde, 24 asker, 15 PKK'li ölmüş kimsenin umrunda değil. Birileri götünü yırtadursun, sermaye kendine yönelik tehditleri savuşturmak için boyun eğiyor. Ya da şöyle diyeyim, köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyor. Köprü geçilince, görün neler olacağını. Bugün diz çöküp, af dileyenler, o gün aslan kesilecek.
Ancak hayvan da terli, köprüyü ağır ağır ve emin adımlarla geçiyor. Daha önce yaşanılanlardan dersini iyi almış, kendisine dayı muamelesi yapılmasının keyfini çıkartıyor. Bu tadı almış bırakır mı? Bırakmaz.
Birey olarak bu ülkede kum tanesi olarak değerimiz yok. Bunu herkes kafasına soksun. Kafanı yukarı çıkarttığın an, tepeden kurbağa avlar gibi balyozu indiriyorlar, kafaları hep birlikte indiriyoruz.
Yarından sonra çok fazla haber görmeyeceksiniz medyada, bu olayla ilgili. Çünkü iktidar, sağlama aldığı koltuğunun sallanmasını istemiyor. Sermaye de, iktidarın mutlak gücü karşısında, her zamanki gibi köpekliğini sürdürüyor.
Türk halkı mı? Bugün nefret kusup bağırıp, çağıranlar, yarın her şeyi unutacak, emin olun. Bir magazin bombası, iki spor haberi, hiç olmadı bir dizide ağlaşan iki-üç çocuk. Birinden biri mutlaka tutar.
Herkese iyi uykular...
Not: Şu haberi de bu yazıyla birleştiriverirsiniz artık. Haber budur
Bu kadar zor mu?
Üstüne ne yazılabilir ki! 20'li yaşlardaki gencecik çocuklar, bir gece yarısı 'vatan' için ölüyorlar.
Ölen askerlerin sayısı sanki bizim acımızı içimizdeki duyguları da artırıyor. 26 değil de, 2 asker ölse, yarın gazetelerde köşede kenarda kalacaktı. Biz başka şeyler konuşacaktık, başka şeyler manşetleri süsleyecekti. Gazetelerin sağ üst köşesindeki hatun bölümü için fotoğraf seçilecekti.
Şimdi birileri en acıklı, fotoğrafı seçmeye çalışacak. Bir asker annesinin tabut üstündeki kınalı elleri ya da bağrını parçalarcasına vuran başka bir anne. Ertesi gün gazeteyi göreceklere 'gel gel' yapmak için, bu acı katmerleyip sunulacak.
Böylesi acı olaylar sonrası diğer genel refleks ise intikam çığlıkları atmak oldu. Akan kanı, kanla temizleme gayreti bitmiyor. Sanki o zaman, çekilen tüm acılar bitecekmiş gibi.
Şimdi intikam çığlıklarını atanlar arasına cumhurbaşkanı ve bakanlar da katıldı. Cumhurbaşkanı, "Bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır" diyor, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, 'ustamın dediği' diyerek, "İntikamı çok ağır olacak" eşliğinde bulunuyor.
26 asker öldü, gelen haberler arasında 15 PKK'linin öldürüldüğü de var. Kimileri için 26 asker şehit, kimilerine göre 15 PKK'li şehit.
Vicdan mastürbatörlerinin ağızlarından salyalar akıtarak, intikam çığlıkları eşliğinde 'daha fazla kan akıtın' söyleminin 35 yıldır sonuçsuz kaldığını halen göremiyor muyuz?
40 bine yakın insanı kaybetmişken, yüzbinlerce insanın yüreğine acıyı akıtmışken, 'barış' çağrısı yapanları terörist ilan etmek, bu kirli savaşın sürmesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacak.
Terörist değilim.
Savaş istemiyorum.
Kardeşim yaşındaki çocukların ölmesini haber yapmak istemiyorum.
Annelerin tabutlara sarılmasını izlemek istemiyorum.
Evlatlarını kaybeden babaların, gözyaşlarını saklayarak 'vatan sağolsun' demesini istemiyorum.
İntikam çağrıları duymak istemiyorum.
İnsanların sokakta birbirlerine düşmanca bakmasını istemiyorum.
Televizyonlarda saatlerce ağdalana ağdalana tabut göstermesini istemiyorum.
Lanet olsun, barış istemek, barışı savunmak bu kadar güç mü?
Kimsenin, kimseye düşman gözüyle bakmadan sokaklarında dolaştığı bir ülke, hayal mi?
Barış çığlıklarını daha yüksek sesle haykırmadığımız sürece, kan gölü hiç kurumayacak. Bu ülkenin yoksul gençleri ölüme gönderilecek. Biz birbirimize düşmanca bakmaya devam edeceğiz.
Bunca iğrenç intikam çığlığını atanlar, daha üstünden 24 saat geçmeden, Starbucks'a gidip kahvesini ısmarlayacak, önündeki dizüstü bilgisayardan, twitter'a, facebook'a girip, en acıklı, en afilli, en fiyakalı cümleyi yazmaya çalışacak ve akşam bilmem hangi barda elinde içkisiyle ortalarda salınacak. Aradan 3-5 gün geçince, bir sonraki çatışma haberine kadar ölen kimseyi hatırlamayacak bile.
İnsan olduğumuzu hatırlamak için hâlâ çok geç değil...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)