21 Eylül 2009

Rakip istiyoruz derken İlker Meral'i kastetmedik


Galatasaray, evrimini tamamlamamış canlı hakem İlker Meral'in yoğun ve güçlü tavrına karşılık Kasımpaşa'yı 3-1'le geçerek 6'da 6 yaptı. Zaten beklenen buydu ancak evrimini tamamlamamış canlı hakem İlker Meral, Galatasaray'ın 6'da 6 yapmaması için elinden geleni yaptı.

Ancak hakeme rağmen de, Galatasaray sezonun en kötü ve en telaşlı futbolunu oynadı. Karşılaşmada göze çarpanlardan bir demet...

1- Ali Güneş denen arkadaşın, oyundan alındığı dakikaya kadar 2 kez net kırmızı kart görmesi gerekirken, oyunda kalmasını bir hakem mucizesi olarak futbol tarihine geçmesini öneriyorum. Önce çizgiden eliyle top çıkarttı 'devam' dendi. Sonra Kewell'ı son adam durumundayken düşürdü, sarı kart gördü.

Hadi diyelim, ilk pozisyonu kesitte olmasına rağmen insan görünümlü canlı İlker Meral görmedi, peki ikinci pozisyonda faulü verip kırmızı kartı vermemek ne oluyor, anlamış değilim.

2- Yıllardır şehir efsanesi ve dillere pelesenk olmuş "Canım, Ayhan hep yan ya da geriye oynuyor" geyikleri son bulsun. Kimse bu cümleyi ağzına almasın. Ayhan olmayınca, Galatasaray'ın orta sahasında Kapalıçarşı misali, gelen gidenin haddi hesabı olmuyor.

Mehmet Topal ve Mustafa Sarp benzer özellikler taşıyan oyuncular ve baskı altında top çıkartamıyorlar.

3- Caner transferinin içime sinmediğini söylemiştim. Eğer sol bek olarak Hakan Balta'ya alternatif oluşturması bekleniyorsa, biraz zor. Çok parlak olmayan Galatasaray'ın en kötüsüydü. Defanstan bütün topları şişire şişire balona çevirdi. Oysa Galatasaray'ın oyun planında bu yok.

4- Dün Daum basın toplantısında, Galatasaray'a laf atarak, "Biz play station oynamıyoruz" demiş. Haklıdır Türk aşığı, minare sevdalısı (!) Daum. Biz de play station oynamıyoruz, Kasımpaşa'nın bugünkü oyununa bakacak olursak bizim oynadığımız daha çok Max Payne tarzı bir aksiyon.

5- Elano'ya yer açılması için yedeklenen Keita, maçın 3-1'e getirilmesinde büyük pay sahibi oldu. Rijkaard'ın seçimlerini sorgulayacak futbol bilgisine sahip değilim ama kişisel olarak gönlüm Keita'nın sahada olmasını istiyor.

6- Teknik Direktör Rijkaard, oyunun her alanında ve her bölgesinde maça hakim. Kırmızı kart görebilecek Keita'nın pozisyonunda bile olaya müdahale ederek, bunu gösterdi. Baros-Elano/Nonda-Keita değişikliği ile de maçın 3-1'e getirilmesini sağladı.

7- Galatasaray sezon başından bu yana ilk kez geriye düştü. Bu beklentilere de cevap verilmiş oldu. Muhtemelen bundan sonraki beklenti; "Galatasaray her maç 3 gol atıyor. 3 gol atmadığı bir maçta bakalım nasıl oynayacak" olacaktır.

8- Sarı-kırmızılı takım, sezon başından bu yana ilk kez kontrolünü belirli zamanlarda kaybetti. Genel bir panik havası değil ama, o derli toplu görünen ve ısrarlı bakmadan, uzanmadan geliştirdiği mantıklı futbolu bir kenara itti.

Neyse ki, bu 10-15 dakika kadar sürdü ve yandan Rijkaard ve Neeskens'in uyarıları sonunda yine normale dönüldü.

9- İnsana benzeyen canlı türü İlker Meral'e özel bir not düşmek gerekir. Maç boyunca verilmeyen geri pası mı dersin, iki kırmızı kart mı, penaltı mı, 4 elle kesilen ama devam edilen pozisyon mu dersin; ne ararsan vardı.

Bir kaçırdın insansın, iki kaçırdın insansın, üçkaçırdın insansın ama daha fazlasına insanlık sıfatı pek hoş kaçmıyor. Benimle, onun arasında bir fark olması lazım. O fark da insanla hayvan arasındaki fark oluyor. Bu kadar kötü niyetli, bu kadar beceriksiz bir hakem daha görmedim.

Bunların en son türleri Ali Aydın ve Muhittin Boşat gibi varlıklardı. Kendisini onlarla birlikte Darıca Hayvanat Bahçesi'nde ziyarete geleceğim.

10- O boktan statta 120 TL'ye maç bileti satmaya çalışan, şark kurnazlarına söylenecek çok şey var. Küfür etmeme kuralımı bozmayacağım bunlar için de.

Ama bu arkadaşların da, doğal ortamları olan vahşi doğaya salınmasını salık veriyorum. Serengeti olur, İzmir Doğal Yaşam Parkı olur fark etmez.

Ekleme not: Nonda var ya, hakikaten seviyorum seni. Gol attığın için değil ama. Efendiliğin için, it gibi çalıştığın için, yedek kalıp hiç sesini çıkarmadığın için ve adam olduğun için.

Ekleme not 1: Bloglar arası gezinirken gördüm. Hakem konuşmak sanki ayıplanacak bir durum. Kusura bakmayın ama bir hakem maçın içine ediyorsa o hakem konuşulur, hem de dibine kadar.

Haksızlığa ses çıkartmaya çıkartmaya ülkenin geldiği durumu gayet iyi görüyoruz. Kime yapılırsa yapılsın sesimi çıkartırım. Hakem maçın faktörü değildir, hakem maçta görülmez kural budur.

Gözyaşı sel olup aktı (!)


Türkiye böyle bir ülke işte. Ne kadar ajitasyon, o kadar popülarite. Ekranlarda görünmediğin zamanlarda bir-iki damla gözyaşı, halkı zayıflıklarından yakalayıp sarfettiğin birkaç cümle ve işte yeniden televizyonlardasın, gazete sayfalarındasın ve hatta bu bloğun bile içindesin.

Esra Erol, katıldığı bir TV programında, "Aslında ben çok gülerim ama bir o kadar da hüzünlü bir insanım. Mesela bir gün arabayla giderken, yanımdaki otobüse baktım, tıkış tıkıştı! Yağmur da yağıyordu, hava çok soğuktu. O an otobüse daha fazla bakamadım ve kafamı çevirdim.

Gözyaşlarıma hakim olamadım. Çünkü ben o otobüsteki insanların ne düşündüğünü çok iyi biliyorum. Ben de otobüse biniyordum. Dragos'tan binip, Mecidiyeköy'e geçiyordum ve bir saat sürüyordu. O yüzden obüstekilerin ne hissettiğini iyi biliyorum."
demiş ve gözyaşlarını bırakıvermiş oracıkta.

Daha iki yıl öncesine kadar birkaç milyar alırken, aylık 125 bin TL'ye kadar yükselen maaşını beğenmeyip 250 bin TL isteyeceksin, sonra cipte giderken otobüsteki insanlar için ağlayacaksın. Ulan, bu kadar mı kolaydır, ajitasyon ve duygu sömürüsü yapmak bu ülkede. Bu kadar mı geçerli bir yöntemdir?

Cipinde giderken hiç düşündün mü Esra, senin beğenmediğin parayla, bir yılda 138 işçi ailesi, açlık sınırı altında yaşıyor? Senin bindiğin o cipin parasıyla kaç memur geçiniyor, hiç düşündün mü? Birkaç yıl önce içinde bulunduğun otobüstekiler, hâlâ o otobüste giderken, 125 bin TL'yi beğenmediğin an aklına düştü mü hiç Esra?

Ağlaman gereken o kadar çok şey varken, buna mı ağladın? Ne kadar gözyaşı o kadar halka yakın insan imajı değil mi? Zaten senin başbakanın da, bu ülkede milyonlarca kişinin anası ağlarken, bir şiire ağlıyor değil mi Esra? En kolayı nasılsa duygu sömürüsü.

Sana önerim Esra, gliserin kullan ağlamak için, yandaki otobüse bakmadan gitmek için de kapkara camlı daha büyük bir cip al.

Boşver sen otobüstekileri de; kendi haline, tavrına bak. Ağlanacak durumu daha iyi anlarsın o vakit.

Dinleyesim geldi

Bu kalp seni unutur mu? -Hagi-


Bazı anlar unutulmazdır, Hagi'nin de Türkiye'ye gelmesi benim için unutulmazdı. 1990 ve 94' Dünya Kupası'nda futboluna âşık olduğum hatta bugün birçok kişiyi güldürece olsa bile "Maradona'dan bile iyi futbolcu" dediğim bir adam O.

Öğlen saatleriydi, o dönem ATV'de Galatasaray muhabiri olan abim telefon açtı eve ve "Oğlum şu an havaalanındayız, bil bakalım kimi aldınız?" sorusuna bir çırpıda saydığım isimlerden hiçbiri değildi Hagi. Çünkü O'nun buraya gelme ihtimalini hiç düşünmüyordum bile.

Sonra abimin "Oğlum senin için dünyanın en iyi futbolcusu kim? İşte o geldi" cevabına "Hadi lan, Hagi geldi de bari. Git kekleyecek başkasını bul." dediğimi hatırlıyorum.

Türkiye'ye gelişiyle bir takımın, bir ülkenin ve kendisinin kaderini değiştiren o büyüleyici futbolcunun önünde saygıyla eğilirim.

Lakabı: Karpatların Maradonası
Forma Numarası: 10
Oynadığı takımlar: Farul Constanta, Sportul Studentesc, Steaua Bucureşti, Real Madrid, Brescia, Barcelona, Galatasaray
Kariyeri boyunca attığı gol sayısı: 514 maçta 245 gol
Milli Takımlarda attığı gol sayısı: 125 maçta 35 gol
Milli Takım Başarıları: FIFA Dünya Kupası Finalleri (1990, 1994, 1998), Avrupa Şampiyonası (1984, 1996, 2000)
Kulüp Başarıları: Steaua Bükreş-Şampiyon Kulüpler Kupası (1987) Romanya Ligi (1987, 1988, 1989), Romanya Kupası (1987, 1988, 1989) Real Madrid-İspanya Süper Kupası (1990), FC Barcelona-İspanya Süper Kupası (1994), Galatasaray-UEFA Kupası (2000), UEFA Süper Kupası (2000), Türkiye Ligi (1997, 1998, 1999, 2000), Turkiye Kupası (1999, 2000).

DÜNYA KUPALARINDA VAR OLDU

Hagi 10 yaşında Romanya'nın Constanta takımının alt yapısında, komünizmin ülkeye getirdiği disiplinle yetişti. 17 yaşına geldiğinde profesyonel bir futbolcu olarak Constanta'dan Sportul Studentesc'e transfer oldu.

1985 yılında Romanya'nın en iyi oyuncusu seçildi. 1 yıl sonra da dünya arenasına açılacağı Steaua Bükreş'e transfer olarak bu takımla 3 lig şampiyonluğu bir de Avrupa Süper Kupası'nı kazandı.

Sovyetler'in dağılmasıyla başlayan süreçle beraber, "Demirperde"nin harika çocukları birer birer Avrupa kulüplerinin yolunu tuttu. Özellikle 1990 İtalya Dünya Kupası’nda Romanya ile sergilediği harika futbol Hagi'nin ilk durağının Real Madrid olmasını sağlamıştı. Real ile 64 maça çıkan Hagi 15 gol atma becerisini gösterdi.

Yetenekleri tartışılamaz Hagi takıma uyum sağlayamayınca İtalyan Brescia'ya transfer oldu. Milli Takım'da 1994 ABD Dünya Kupası’ndaki parmak ısırtan futbolu, golleri ve özellikle hafızalarda yer eden Kolombiya’ya 45 metreden attığı muhteşem gol ona İspanya kapılarını ikinci kez açtı.

Real Madrid'de çok sıkıntı çeken ve ırkçı tavırlara maruz kalan Hagi, intikamını en büyük rakipleri Barcelona'ya trasfer olarak aldı. Hagi'nin tek isteği Barca'da başarılı olup kendini ispat etmekti. Ama Romen yıldız istediği ortamı yine bulamadı.


FUTBOLU BIRAKMAK İSTERKEN YOLU TÜRKİYE'YE DÜŞTÜ

Hagi, iyi bir takımdan teklif gelmediği takdirde futbolu bırakmayı düşünüyordu. 30'lu yaşlara girmiş, ama ne mutluluk ne de kupa bulmuştu, Avrupa macerasında. İşte tam bu dönemde Galatasaray'ın devreye girmesi hem onun, hem de sarı-kırmızılıların kaderini değiştiren an oldu.

Vanspor maçıyla başlayan Galatasaray dönemi her geçen gün güzelleşti Hagi için. Türkçe öğrendi, herkesle uyum içinde çalıştı ve en önemlisi içindeki liderlik ruhunu takım arkadaşlarına kabul ettirdi.

O sezon 34 maçta 2789 dakika forma giydi, 14 Lig, 1 Avrupa Kupası ve 2 Türkiye Kupası olmak üzere 17 gol kaydetti. Hagi Galatasaray'da aradığı herşeyi; mutluluğu, sevgiyi, başarıyı ve de şampiyonluğu...

TÜRKİYE O'NU, O TÜRKİYE'Yİ ÇOK SEVDİ

Türk futbolunu Avrupa'ya tanıtıyordu Hagi. "Karpatların Maradona"sı Türkiye'deki ilk sezonunda şampiyonluk görmüş, ikinci yılında ise Şampiyonlar Ligi arenasına çıkmıştı. Türkiye'de iki şampiyonluk daha yaşayan Hagi'nin aklında tek şey vardı: Avrupa'da başarı.

Ama Şampiyonlar Ligi grubundaki iki Chelsea maçı herkese yine Avrupa hayalinin yine sona erdiğini düşündürdü. Ancak önce Hertha Berlin'i Almanya'da, ardından da son 5 dakikada gelen 2 golle Milan'ı Ali Sami Yen'de yenen sarı kırmızılılar gruptan çıkamasa da UEFA Kupası'ndan devam hakkını elde etti.

Aylar sonra Hagi ve arkadaşları Kopenhag'da UEFA Kupası'nı havaya kaldırmış, futbol hayatının sonbaharını yaşayan Hagi de, "Artık tamam" demişti.

Kafasında futbolu bırakmış olan Hagi, Galatasaray'daki son sezonunda istikrardan yoksun olsa da attığı inanılmaz gollerle vedasını yüceltti. Fakat hakem Erol Ersoy'la kavga etmesi ve kırmızı kart görünce sergilediği akıl almaz davranışlar, onun gerçekten de dayanacak halinin kalmadığının ispatı oldu. 6 maçlık cezadan faydalanan Hagi "kahraman" olduğu ülkesi Romanya'da ilk jübilesini yaptı.

36 NUMARALI RAKET GİBİ SOL AYAK

Mevki olarak orta sahanın ortasında, ileriye dönük orta saha ve sol kanat oyuncusu olarak görev yapan Hagi, zaman zaman forvet olarak ta görev yapmıştır.

Aktif futbol yaşantısında 10 numaralı formayı giyen futbolcunun en önemli özellikleri; 36 numaralı sol ayağını raket gibi kullanması, son derece gelişmiş futbol zekası, büyüleyici futbol tekniği, oyun kuruculuğu, yaratıcılığı, görülmemiş çalımları, son derece isbabetli pas ve asistleri, uzaktan sert ve falsolu şutlarıdır.

Saha içindeki liderliğine gölge düşüren tek dezavantajı ise saha içinde agresif ve çabuk sinirlenen yapısı ve bundan dolayı sık ceza almış olmasıdır.

Hazırlayan: Umut Tipi


The King Is Georghe Hagi!! Hagi Complication - Amazing Soccer Scenes - Click here for funny video clips

Del Potro sahaya indi


Kötü günler geçiren Arjantin futboluna ilaç gibi gelmiştir yeni kahraman Del Potro.

Saturn-Spartak Moskova maçındaki penaltı

Sanırım hemen her taraftarın bir kez içinden geçmiştir bunu yapmak. Ve Saturn-Spartak Moskova maçında bir taraftar gerçekleştirmiş.

Yemin ediyorum, harekete bittim, 10 numara bir hareket. Efendi gibi penaltısını atıyor ve "Ben attım" diyor.

Türkiye'de yapmak isteyenlere duyurulur. Rambo sahaya girdi, verilen ceza 30 bin dolardı sanırım. Nasılsa cepten de çıkmayacak para, kulüp ödüyor. Herkesi bir kez olsun penaltı atmaya davet ediyorum.

Özel not: Halk'tan bilhassa yorum bekliyorum.

Günün pulu vol.18