29 Eylül 2012

17'de 16, şerefli ikincilik ve Cris


Taraftar dediğin böyle bir şey oluyor. Kimse çıkıp da, "Yauvv biz de böyle değil" demesin. Sonuçlar iyi giderken, Carvalhal Beşiktaş'ın çocuğu olur, zirveden düştüğün zaman, Beşiktaş gibi büyük bir camiaya Carvalhal 2 numara küçük gelir.

 Esasen çok kişi dile getirmiştir, 17'de 16 yapan takımın teknik direktörü, boktan futbol ve sonuçlardan sonra hocasız'lığa evrildi. 2 yıldır herkes kendisini kandırıyor 'şike yapmadık' diye. Geçen yıl toz konduramadılar, bu yüzden Aykut Kocaman'a.

Takımda birliği, beraberliği, ayakta kalmayı başaran adamdı. Şampiyonlar Ligi gitti, UEFA'da son 10 dakikada galibiyet elden gitti ve ligde de sonuçtan daha çok can sıkıcı bir futbol oynanınca, 'orası'nın Fenerbahçe olduğu takımın teknik direktörünün olmadığını anlayıverdik (!)

E be canım, tarlalar sürülürken, dikim yapılırken, işçilere para verilirken her şey iyiydi, o zaman da bu takımın başında 'Kocaman yürekli adam' vardı, bugün ne değişti? Bunu samimi olarak soruyorum, değişen nedir? Yoksa "3 Temmuz'dan bu yana gelişen süreçte" diye başlayıp, noktayı cemaatle mi koyacaksınız?

Arkadaş, hakikaten aklım almıyor, insanların bu denli  akıl dışı savunmalara inanılmasını. "Yaptık" desen ölmezsin. Sen yaptın da, Galatasaray, Beşiktaş yapmadı mı? Aynı şeyi bunlar da yaptı. Her başarısızlıkta, hit bestesi 'şerefli ikincilik' namelerini seslendirenlerin 100. yılda Alaattin Çakıcı sayesinde nasıl şampiyon olduğunu bilmeyen mi var? Bunun diyeti olarak da, 'şerefli ikincilik'lerin takımı Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili ve Sinan Engin'in talimatıyla ve bilgisiyle Çakıcı için 'Beşiktaş Travel' antetli kağıdı ile vize başvurusunda bulunuluyor. Başvuruya imzayı Beşiktaş Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Arı atıyor antetli kağıdın üstünde ve 'Kendisi bilgimiz dahilinde İtalya'ya gidip-dönecektir. Vize verilmesi rica olunur' ifadeleri yer alıyor.

İşin ilginci Çakıcı'nun kuyruğu sıkışıyor ve İtalya'dan Avusturya'ya hareket ediyor. Tesadüfe bak ki, Beşiktaş aynı tarihte Avusturya'da kamp yapıyor. Hani şu, 'Beşiktaş Travel' antetli kağıdı ile vize başvurusunda bulunulan Alaattin Çakıcı!

Herkes kendi kendine efsaneler yaratıyor, olmayan başarı hikayeleri ile kendisini ve başarısızlığını savunmaya çalışıyor. Bu 'şerefli ikincilik' edebiyatının altında da bu yatıyor. Bir penaltıya takılan adamlar, şu olup bitene kafasını çevirmez bile, bir yerde konuşulursa, ölü numarasına yatar, hatırlattığın zaman 8-0'dan başka ağzından bir şey çıkmaz.

Burada sanırım 20 kez yazmışımdır, Türkiye'de şike yapmayan kulüp olmadığını, kimsenin temizlikten söz etmemesi gerektiğini. "Dön de kendine bak" diyeceklere karşı gayet rahatım o konuda.

Olayı bambaşka bir yere taşıdım, aslında söylemek istediklerim bunlar değildi ama yeri gelmişken, bir anımsatmaya ihtiyaç olur diye düşündüm.

Dedik ya, "taraftar dediğin böyledir" diye, hah işte, tam onu söyleyecektim. 2-0'lık Orduspor mağlubiyetinden sonra sağda solda yazılanlara bakındım biraz. Geldiği gün, 'Galatasaraylı futbolcuların toplamından daha çok Şampiyonlar Ligi deneyimi' olan Cris için söylenmedik şey bırakılmamış. İnanın, "ben demiştim" güzellemesinde bulunmayacağım, hatta o yüzden yazmıyorum ancak, insanlara bok atarken, aptallıkla karıştırdığınız iyi niyetinizi bir gözden geçirin.

Tamam götün sıkışmış, stopere ihtiyacın var, transferin de son gününe gelmişsin, hepsini anladık. Ama bu ülkede transfer etmek için transfer diye bir olgu var. Cris net olarak bu tanıma uyuyor. Büyük takımmış gibi davranmanın da, kendini galaksinin hakimi sanmanın da anlamı yok. Galatasaray, kafamıza yerleştirdiğimiz büyüklükte bir takım değil.

Büyük takımların B, C hatta D planları olur. Bir stoper sakatlanıyor, senin tüm transfer dengen değişiyor. Pazardan çilek almaya giderken, kabak kavuna razı oluyorsun. Bunu yapan kulübe büyük takım denmez. Haa sen dersin demesine de, senin kafandaki büyüklük algısıyla, benimki arasında fark vardır.

Ben arada hatırlatmaya devam edeyim. Cris'ten bir bok olmaz. Bunu tek maç üstünden söylemiyorum. Hayır, her şeyi geçtim, öyle sözleşme imzalanır mı lan! Oğlum aptal olmanın anlamı yok, 36 yaşında adamı transfer etmeyeceksin. Büyük müsün? Basarsın parayı, piyasadan alabileceğin en iyi adama imza attırırsın. Yoksa alma, transfer yapmış olmak için transfer yapma.

Haaa, unutmadan herkes Hakan Balta'ya bok atmış Stancu'nun golünde. Kusura bakmayın da, ya bunu söyleyenler futboldan anlamıyor, ya benim izlediğimle, bunu söyleyenlerin izlediği farklı oyunlar. Hakan Balta'dan hazzetmediğimi bilen bilir ama o pozisyonda gram hatası yok. Tam tersi, orada bulunduğu için bir Turgay Şeren 'aferin'ini hak ediyor eleman.

Konu uzadıkça uzadı. Türkiye'de taraftar böyledir. Bu kulaklar Hagi'ye küfrü duydu, o yüzden artık şaşırmıyorum. Şaşırdığım tek şey, iyi niyetli Fenerbahçeli arkadaşların, Aykut Kocaman teknik direktörlüğünde herhangi bir takımda (o takım ister Barcelona, ister Real Madrid, ister Juventus, ister Chelsea olsun) 17'de 16 yapacağına inancıdır. Valla lan, halen inanıyorsanız, beyninize sokayım sizin. Bu kadar iyi niyetle Polyana'yı bile sikerler...