Volkan Demirel: "Maçın son anlarında, bir pozisyonda topu sırtımı dönerek kontrol etmiştim. Bu olay yanlış anlaşıldı ve benim bu hareketi rakiple alay etmek için yaptığım şeklinde yorumlar yapıldı.
Bizim ülkemizde bu tarz şeyler biraz abartılıyor. Hiçbir şekilde içimden kötü bir niyet geçirerek o hareketi yapmamıştım, ama yanlış anlaşılmaya sebep olduğum için özür diliyorum.
Tüm futbol camiasının şunu bilmesini istiyorum ki hiçbir şekilde içimden kötü bir niyet geçmemişti ve rakibimizle alay etmek gibi bir niyetim yoktu.
Futbol bir şov oyunudur. Ben de o an şova yönelik bir hareket sergilemek istedim. O an içimden gelen basit bir hareketti. Kötüye çekilmesini hiçbir şekilde istemedim. Yanlış anlaşıldıysam tekrar tekrar özür dilerim."
Yavşak, yaptığın hareketin arkasında dur en azından. Önce "Şov yaptım", sonra "Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim" diyorsun.
Bu statta taşaklarını avuçladın taraftara dönüp "Sakatlandım" dedin, Lincoln'e saldırdın "Ana avrat küfür etti" dedin, dün Keita'ya, Baros'a saldırdın onlar neye küfretti. Milletle dalga geçmek için götünle top tutuyorsun "Yanlış anlaşıldım" diyorsun. Adam ol, yaptığın işe sahip çık. Hep sen haklısın zaten anasını sattığımın stadınsa, herkes suçlu sen haklısın.
Neyse sinirlenmeyeceğim daha fazla. Ruhunda var ibnelik.
Edit: Gerçi koskoca gazete genel yayın yönetmeni "Şöyle becerdik, böyle becerdik" deyip kahkaha atıyor, sonra suçlu küfürü yiyen oluyor. Vay efendim nasıl olurmuş da, aile içindeki görüntü dışarı sızarmış, iki kişinin özel konuşması nasıl yayınlanırmış. Telekulakçı olduk küfür yediğimiz için. O yüzden ne istersen yapabilirsin.
29 Mart 2010
Gönderin Rijkaard'ı (!)
Bu ülkenin 'spor yazarları' neyse sokaktaki insanı, Meclis'teki politikacısı ya da şuralarda yazıp çizen blogger'ları da aynı zihniyettedir.
Rijkaard'a sallayanların haddi hesabı yok. Futbolu bilmediğinden tutun, yeteneksiz ve başarısız olmasına kadar uzayıp gidiyor liste.
Hakim futbol görüşü istiyor ki, Daum ve kalibresinde teknik direktörler bu ülkede çalışsın. Neden? Çünkü medyaya kırmızı gül vermeyi sever, Ortaköy Camii önünde senenin en az iki günü fotoğraf çektirir, boynuna koynuna Türkiye rozeti çakar.
O yüzdendir ki, Zico onlar için stajyer, iş bilmez, Fenerbahçe'yi yönetecek yetenekte değil v.s. v.s.
Şimdi 1996-2010 yılı arasındaki Galatasaray teknik direktörlerine bakalım. Malum 96-00 arası Fatih Terim'in yıllarıydı. Ne dendi Ali Sami Yen'deki 4-0'lık Fenerbahçe mağlubiyeti sonrası: "Terim bu takımı taşıyacak kalitede değil"
Eyvallah fikirdir, söyler isteyen istediğini. Sonuç ne oldu peki? 2000 yılında kazanılan UEFA şampiyonluğu. Peki ne dendi? "Fatih Terim Türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük teknik direktördür."
Sonra Lucescu dönemi geldi çattı. Pek tabii ki, o dönem sonrası kim gelse işi zor olacaktı ama Türk spor basını kendisine "Çingene, şopar" gibi aşağılık yakıştırmalar dışında 'sportif' olarak da, "Zaten Hagi getirdi. Bugüne kadar hangi takımda başarılı olmuş ki?" türünden zırvalarla yerden yere vuruldu. Sonuç ne oldu? Türkiye'de en başarılı olmuş teknik direktörlerden biri damgası üstüne yapıştırılıp, her takımın teknik direktör değişimi döneminde ismi anılan ilk adam oldu.
Sonra Fatih Terim yeniden geldi. O, "Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörü" başarısız sonuçlar almaya başlayınca, birdenbire "Kendini geliştirememiş" bir adam haline geldi. Ehh onu da yolladık.
Sonra Hagi geldi. Hagi için zaten söylenecek bolca malzeme vardı, teknik direktörlük kariyerinin başında olduğu için. Neydi söylenenler: "Bu iş futbolculuğa benzemez, egoları kaldıramıyor teknik direktörlüğü." Onun döneminde alınan Türkiye Kupası'ndan sonra, yetersizliği öne sürülerek gönderildi.
Eric Gerets geldi ardından. Gerets zaten "Galatasaray gibi büyük bir takımı çalıştırmamıştı o yüzden gelmesi baştan hataydı" sözleri, Türkiye'ye adım atmadan söylenmeye başlandı. Oynattığı futbolu "korkak"lıkla nitelendirenler -4 forvetle en az 10 maçta oynadık nasıl bir korkaklıksa bu-, futbolu yeteri kadar bilmediğini iddia edenler, oyunu okuyamadığını, oyun içinde gereken değişiklikleri yapamadığını söyleyenler. Liste daha uzayıp gidiyor.
Unutmadan bu "Zaten futbolu bilmiyor, oyunu okuyamıyor, yetersiz" gibi eleştiriler sektirmeden her teknik direktöre söyleniyor. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor filan fark etmiyor. Hangisinin ayağı tökezlese bu cümleler sıralanıveriyor.
Neyse uzattım; "Kalli yaşlı", "Cevat Güler kumar", "Skibbe kariyersiz"...
Bu eleştirileri yapan adamlar kim? Futbolu en son 1980'li yıllarda oynamış -yenileri de 'Üstadım izindeyiz' tadında takılmayı sürdürüyor-, futbolun gelişiminde bihaber, Avrupa'da ne oluyor ne bitiyor sorsan, "Saviola mı, hani şu Barcelona'da oynayan oğlan değil mi?" diye yanıt veren, her yenilgi, galibiyet ve beraberlik için yazı şablonları olan, zaten o yazdıklarını da telefonla 100 kelimeyi bile geçmeyecek şekilde yazdırıp, masa başındaki editörün eline bakan, spontane konuştuğunda 3 kelimeyi biraraya getirmeyen insanlardan oluşuyor.
Şimdi en son kurban Rijkaard. "Barcelona elimde olsa ben de şampiyon yaparım", "Rijkaard futbolu bilmiyor", "Rijkaard'ın Florya'daki çaycıdan daha fazla yararı olmadı Galatasaray'a", "Türkiye'nin gerçeklerinden habersiz" gibi ipe sapa gelmeyen eleştiriler yapılıyor.
Bak şimdi ne diyeceğim; "Ulan zonta Barcelona elimde olsa ben de şampiyon yaparım" diyorsun da, bırak teknik direktörlüğü Nou Camp'a gazeteci olarak akreditasyon yaptırabilir misin şüpheli. Eleştirdiğin adamın teknik direktörlük kariyerini filan bir kenara bıraktım, futbolcu olarak karşısında oynamamak için "Çek bir Moldova" türünde yazılar yazıyordu abilerin. Eline Barcelona'yı ancak CM'de verirler. Yoksa normal şartlarda hakikaten eline verirler.
Bu hakim spor görüşü öyle bir sinmiş ki, insanların içine; bloglarda, forumlarda da aynı şeyler yazılıyor, çiziliyor. Eyvallah Rijkaard gitsin. Var mı önerin? Yok. Yegane önerin olumsuzluk üzerine kurulu. Öyle üç tane Premier Lig maçı izlemekle, iki La Liga karşılaşması yazmakla olmuyor bu işler. Sen öyle oturduğun yerden elinde klavye beyinsel mastürbasyonunu gerçekleştiriyorsun o kadar. Olma birader üç yıl şampiyon, nedir dünyanın sonu mu?
Ben hep söylüyorum, "İyi ki Derwall şu dönemde gelmedi Galatasaray'a" yoksa neler söylenebileceğini tahayyül bile edemiyorum. Hoş, gerçi tahmin ediyorum şu olurdu argüman, "O Alman Milli Takımı bende olsa..."
Sabır filan değil bu, ilgisi yok. Bir-iki kez söyledim, yine söyleyeceğim: Biz toplum olarak başarı köpeğiyiz. Koskoca bir toplum kaybedenlerden oluşunca, hep güçlünün yanında yer almayı kendimize görev edinmişiz. Boşuna mı bu toplumun ataları "Düşene bir tekme de sen at" demiş. Kim düşerse, ismi önemli değil tekme için sırada bekliyoruz.
Blogger'ız, bilmem kimiz diye ortalarda dolanan bu kadar adamdan toplasan 10 tane adam çıkmaz, şu başarı köpekliğini oynamayan. Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı istisnasız bu söylem ve eylem içinde. Toplumdaki başarısızlığın, kendini yüceltmek ve varolma noktasında yegane söz sahibi olabildiği taraftarlık konusunda başarısızlığa bu yüzden tahammülü yok. Şampiyonluğun gitmesi, Fenerbahçe'ye yenilmek, son 16 dakikada kaybetmek, 6 yemek v.s. v.s. Hepsi aynı yola çıkıyor, hepsi aynı yolun yolcusu.
Artık insanlara tekme atmayı bırakmak gerekir. Haa, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı zaten istemez Rijkaard'ı. Niye istesin ki? Sen ister misin? Transfer mahiyetinde olursa istersin. Bir ay geyiğini döndürürsün bloğunda, forumunda üstünlüğünü taslarsın, rakibine karşı, başarısızlık gelince de, "Ya abi olmuyor, yeter ama" demeye başlarsın, ki diyorsun da.
Hakikaten Rijkaard gibi adamlar bu ülkeye fazla. Bunu samimi olarak söylüyorum. Emin olun, Alex Ferguson gelse "Moruk, dede, heyecanını kaybetmiş", Mourinho gelse "Şımarık, ukala", Lippi gelse "Zaten puro içmekten başka bir işe yaramıyor", Werger gelse "Arsenal'i o kadar yıl çalıştırdı iki şampiyonluğu dışında başarısı yok" diye itin kıçına sokarız.
Bu ülkenin ideal hocası Rijkaard değil. Çünkü adam efendi, kariyerli, kendisini eleştirenleri karşısına adam diye alıp da dinlemiyor, bildiğini yapıyor ve futbolu biliyor.
Hepiniz futbolu çok biliyorsunuz, haklısınız. CM'de şampiyon olup, FM'de kupa kazanınca, bilinç altınız hepinize "Ulan harbiden ben bu işi yaparım" diyor.
Futbolcu eskilerini zaten kategoriye sokmuyorum. Onlar için gelen, giden kim fark etmiyor. Kaşı üstünde gözü olması yeterli.
Etiketler:
alex ferguson,
frank rijkaard,
galatasaray,
jose mourinho,
marcelo lippi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)