27 Kasım 2010

AA yalakalıkta kendini aştı


Noktasına bile dokunmuyorum metnin.

"Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Antalya'nın Alanya ilçesinde yaşayan teyzesinin kızı Nurten Özçelik (82) vefat etti.

Alanya'daki evinde yaşamını yitiren Nurten Özçelik'in cenazesi yarın öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Bektaş Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Bülent Arınç'ın teyzesi Zehra Uğur'un kızı olan Nurten Özçelik, geçen yıl ilçede 18 derslikli bir ilköğretim okulu yaptıran Hamit Özçelik ile evli ve 3 çocuk annesiydi."


Yıllardır bu işi yaparım, herhangi bir siyasinin annesi, babası, kayınvalidesi, kayınpederi ve kardeşi dışında Anadolu Ajansı'nın teyze kızı, hala oğlu, elti, enişte noktasında haber yaptığını görmemiştim.

Bülent Arınç'ın kümesteki tavuğu, eşikte, beşikte ne kadan tanıdığı varsa haber olacak mı acaba? Ne bileyim yakında Anadolu Ajansı'nda, "Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın sık sık alışveriş ettiği süpermarketin sahibinin eşinin, kız kardeşinin babası vefat etti" türünden haberler görür müyüz? Bundan kelli şaşırmam, haber olursa.

Lan cidden, tamam Bülent Arınç'a bağlısınız anladım ama bu kadar yalaka olunmaz ki. Yavşaklık sınırlarında geziniyorlar, kurum olarak.

Gerçi tabii, adamlar da haklı. Hepsini işe alan Bülent Arınç, doğal olarak da akanları yalayacaklar. Olmadı akması için uğraşacaklar.

Amına koydunuz lan Anadolu Ajansı'nın.

12 Eylül'le hesaplaşılmasını bekliyoruz


12 Eylül'de asılan gençlerin son mektupları ile Tayyip Erdoğan'ın 20 Temmuz'daki konuşmasını yan yana getirin. Hepsini koymayacağım mektupların, sadece birkaçı yeterli.

Tayyip, ağlamıştı 20 Temmuz tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmada. Kendilerine devrimci diyen bu ülkedeki birtakım gerizekâlılar da destek vermişti referandumda 12 Eylül'le hesaplaşılacağı gerekçesiyle.

Bugün YÖK Başkanı'ndan açıklama geldi. 12 Eylül'ün en büyük ürünü YÖK'ün ismi ve logosu değişecek diye. Muhtemelen "YÖK'ü kaldırdık" diye teraneler okunacak değişiklikler sonrası.

Evet 12 Eylül'le hesaplaşmak isteyen başbakanın sözleri ve 12 Eylül döneminde asılan gençlerden birkaçının son mektupları... Referandumdan sonra hâlâ hesaplaşılmasını bekliyoruz.

Referandumda iktidara destek çıkan devrimciler acaba böyle bir beklenti içinde mi? Onu da merak ediyorum...

RTE: Belki şu anda anlatacaklarım biraz farklı olacak. Yakın siyasi tarihi, ama trajik bir siyasi tarihi önünüze etireceğim. Bakınız Necdet Adalı daha 19 yaşında bir lise öğrencisiyken, cinayet işlediği iddiasıyla 1977 yılında tutuklandı.

Bende o zaman bir siyasi partinin İstanbul Gençlik Kolları Başkanıyım. Suçsuzluğundan, serbest bırakılacağından o kadar emindi ki, cezaevinde arkadaşlarının firar girişimine katılmadı.

Kendisini yargılayan hakim Necdet Adalı’nın masum olduğunu iddia etti. Necdet Adalı 22 yaşındayken, 8 Ekim 1980’de asılarak idam edildi.

Bir başka isim Erdal Eren. Daha 17 yaşındayken tutuklandı. 13 Aralık 1980’de, 18 yaşından küçük olmasına rağmen idam edildi. Keşke bazı parti liderleri vicdanlarına destek vererek dürüstçe konuşsa. Tam 30 gün sonra yine bir 12 Eylül günü bu işkencelerle, milletçe hesaplaşacağız.

ERDOĞAN YAZGAN'IN MEKTUBU

Sevgili ve değerli aileme

Bu size yazacağım son mektup. Sizlerle uzun bir zamandır cezaevinde görüşüyorduk. Hepinize olan sevgimi bilirsiniz. Bunu burada uzun uzun yazmayacağım, kanaatimce bu kadarı yeterli;

Kardeşlerim Güldoğan ve Hatice'yi bir anlık sinirlilikle kırdım, kusura bakmasınlar. Ahmet, Sabire, Fatoş ve Selma'ya da ayrıca çok selamlar. Hepiniz, her şeyimden mahrum hayatımda bana destek ve moral oldunuz. Sizlerin benim dünyamda ayrı bir yeri vardı.

Sizlere onurlu bir yaşamı miras bırakabildiysem ne mutlu bana. Şuan tek dileğim sizlerin sağlığının bozulmaması. Acı olacak ama dayanmanız gerek. Kimseyi suçlamayın, bu işin tek sorumlusu bugünkü yönetim ve devlettir.

Yani suçlu olan bizi asanlardır. Görüşlerimi ve neyi savunduğumu burada yazmayacağım. Çünkü sizler bunları biliyorsunuz. Yaşamım kısa ve onurlu oldu. Hepinizi candan kucaklar, ayrı ayrı öperim. Soran bütün dost ve akrabalara selamlar. Acele ediyorlar, kısa oldu. Sizi hep seven, oğlunuz ve abiniz.

MEHMET KANBUR'UN MEKTUBU

Değerli karıcığım. Biz tarihi son görevimizi yerine getirirken, seni görmek isterdim. Öyle sanıyorum ki hiç haber verilmedi. Veya göstermelik olarak, bilinçli, gecikeceğiniz şekilde haber gönderildi.

Bu namussuzlardan farklı bir şey de beklenmez. Göremedim diye üzülmene hiç gerek yoktur. Senden bunu beklerim. Ben hayatım süresince özellikle birlikte olduğumuz zamanlarda gerçek anlamda belli şeyler anlatmaya çalıştım.

Ve bu uğurda gücüm oranında üzerime düşen görevleri yerine getirmeye çalıştım. Son olarak da halkımın mutluluğu uğruna canımı severek feda ediyorum. Bu görevimi yerine getirirken size ve halkıma layık olmaya çalışacağım.

Son nefesimi verirken dahi köhne düzenin celladına fırsat vermeden halkımın mutluluk sloganını haykıracağım. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Senin bundan sonra özel yaşamın hakkında bir şey söylemek istemiyorum.

Sana güveniyorum. Tek başına yapayalnız kalsan dahi doğruluktan, dürüstlükten ayrılmayacağına, namusluca yaşamını sürdüreceğine inanıyorum.

Ayrıca sana ve halkıma armağan ettiğim Murat’a da yeterli ilgi göstereceğine, halkına yararlı olacak şekilde yetiştireceğine eminim. Akyazı onurumuz. Yolumuz Akyazı’da düşenlerin yoludur. Devrimciler öldü, yaşasın devrim. Kahrolsun faşizm. Tek yol devrim.

NECATİ VARDAR'IN MEKTUBU

Sevgili ağabeyciğim Süleyman,

Mektubuma başlamadan evvel sana ve Vardar ailesine özlem, hasret ve sevgilerimi iletir, en güzel günlerin sizlerin olmasını dilerim. Nasılsın abi? iyi misin? iyi olmanı candan temenni ederim.

Sen de kardeşin Neco’yu sorucak olursan iyiyim. Sana çoktandır mektup yazmak istedimse de olmadı. Gönül isterdi ki bu satırlarımı cezaevi mapus hücresinde değil, Doğa ile tabiatın, deniz ile ormanın, sevgi ile insanların, Özgürlük türküleri söylediği bit ortamda yazmak isterdim.

Hepinizin yaşamının iyi olması dileğiyle. Savaşsız sömürüsüz bir dünya için savaştık. Onun için ölüyoruz. Biz bu davaya baş koyduk. Başımız devrime, halkımıza, partimize feda olsun.

Kahrolsun faşizm. Yaşasın Kürt ve Türk Halklarının mücadele birliği. İdamlar bizi yıldıramaz.

AHMET SANER'İN MEKTUBU

Yaptıklarımdan hiçbir pişmanlık duymadım. Şunu bilin ki dünyaya gelirsem mücadeleleri aynı şeyleri bir daha yapardım. Onun için kimsenin üzülmesini istemiyorum. Kimse üzülmesin.

Ben pişman değilim. Amerikan emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadele verdim. Verdiğim mücadele doğru bir mücadeleydi. Bundan dolayı üzüntü duyuyorum.