4 Eylül 2009

Günün pulu vol.1


Hep yazı olmaz. Bundan sonra blogda yeni bir uygulama başlatıyorum. Çeşitli spor branşlarının pullarını seri halde koyacağım zaman zaman.

Belki her gün koyabilirim belki de her hafta. Şu an için her gün bir tane olabilir. "Günün pulu" diye başlatmayı planlıyorum. -hatta başlattım bile-

Her ne kadar artık; teknoloji, mektubu ve haliyle pul olgusunu bitirmiş olsa da, nostaljik tat olur işte.

Tepkileri bekleyeceğim. Yani iyi mi oldu, kötü mü oldu şeklinde. Haydi bakalım, başlayalım...

Hiç mi utanmadın İlhan Abi?

Bugün Hürriyet Gazetesi'nde İlhan Söyler imzalı bir haberde, Elano hakkında atıp tutulmuş bolca. Shakhtar Kulübü biraz önce habere yalanlama getirdi.

Ne diyeyim ki ben şimdi buna. Ne demek lazım. Yılların gazetecisisin, yalan haber yapıyorsun, sanki hiç ortaya çıkmayacakmış gibi. Terbiyesizin önde gidenisiniz. Daha önce de yine İlhan Söyler imzalı bir haber çıktı Keita hakkında. Keita'nin alemci olduğu v.s. v.s.

Şimdi merak ediyorum, nasıl insan içine çıkacak İlhan Söyler? Sağda solda nasıl gezinecek? Hiç utanır mı? Yüzü kızarır mı?

Yapmayın bunu işte yapmayın. Artık geçti sizin eskiden kalma alışkanlıklarınızla yaptığınız haberler. Bitti, anlayın. Artık 10 yaşındaki çocuk bile internetten her türlü bilgiye ulaşabiliyor.

Yüz surat hacı Murat değilsen İlhan Abi, yarın bir özür yazısı yaz ve mesleği bırak.

Shaktar Donetsk Kulübü'nden yapılan açıklama
İlhan Söyler'in haberi

Nefret dolu bir adama yardım edilmesi şart


Bilen biliyor, bilmeyen için belirteyim; Galatasaraylıyım. Aldığı cezadan sonra yazmak farz oldu diye düşündüm, Emre Belözoğlu'nu.

Bir Beşiktaş maçında attığı golle ilk aklımda yer eden. Sonrası Fatih Terim'in "Final maçında oynayamayacağı için, ona çok kızdım" diyerek, kendini savunduğu ve milyonların önünde sırtına vurduğu bir an. Lazio'ya attığı iki harika gol var. Basına kol göstermesi. Saidou'ya yaptığı bir hareket, gözümden hiç gitmeyen.

Yeteneklerle bezenmiş genç bir adamın vukuatla dolu futbol hayatı. Şimdilerde muhtemelen herkesin öznesi haline geldi tartışılıyor. Galatasaraylılar "İyi ki kurtulmuşuz" derken, Fenerbahçeliler işin içinden sıyrılmak için "Fatih Terim ve Hagi'nin yanında yetiştiği için bu agresifliği" savunmasında.

Bel altı vurmayacağım bu yazıda. Bel altı vurmak istesem trafik kazalarını hesaba katarım, çıkılmaz işin içinden.



Vukuatları saymakla bitmiyor Türkiye-İsviçre milli maçında İsviçrelilere saldırması, Türkiye-Macaristan maçı sonrası basına 'kol' çıkarması, bir gazeteciye 'Seni sabaha kadar döverim' demesi, Saiou'ya boğazını keserim işareti yapması, Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde takım arkadaşı Deivid'le kavgası ve son iki Fenerbahçe maçında hakemleri itip kakması.

Maçları izlerken, gözden kaçıyor şimdi fotoğraflarına bakarken dikkat ettim. Bu çocuğun suratında sürekli bir nefret ve kin ifadesi var. Formasını giydiği takımdan tamamen bağımsız bir durum. Gol atıldığında bile aynı garip ifade var suratında.

Sevgisizlik, var olma biçimi ya da başka bir şey deyin, adını ne koyarsanız koyun ama bu genç adamın ciddi bir psikolojik desteğe ihtiyacı var. Çocuk sahibi bir adamın bu denli kin ve nefret duygusu içeren ifadeler takınması, sağlıklı bir davranış biçimi değil.

Birileri bunu hırsla bağdaştırıyor. Nasıl bir hırs ki bu, bırak rakibi kendi arkadaşına bile "Seni fena yaparım" dedirtebiliyor. Hangi hırs, bir başka insanın boğazını keserim işareti yaptırabiliyor. Üstelik seni milyonların izlediğini, televizyonlarda yayınlandığını bile bile.

Kendisini kaybetmiş bir genç adam var karşımızda. Bu adam, milyonlarca genç insanın ve çocuk yaştaki izleyicinin tv karşısında olduğu bir sporun temsilcisi. RTÜK'ün 18 yaşından küçükler için tehlikeli ibaresi koyduğu onlarca programdan daha tehlikeli bir şey bu. Örnek alınan bir insanın, sürekli her hafta bıkıp usanmadan yeni nefret ifadeleri göstermesi.

Renk kavgasını bir kenara bırakıp, birilerinin bu adam için bir şey yapması gerekiyor. Aldığı ceza 3'müş 5'miş aslında çok da önemli değil bir noktada. Çünkü Emre Belözoğlu adli bir vaka olmaya doğru adım adım ilerliyor.

Kendisinin adli vaka olması her ne kadar sadece kendisini bağlasa da, biraz önce söylediğim gibi kendisini örnek alan binlerce çocuğu yani toplumu çok yakından ilgilendiriyor.

Bugün futbol izleyen bir çocuğum olsa; Fenerbahçe, Galatasaray ya da Milli Takım fark etmez, Emre Belözoğlu'nun olduğu hiçbir maçı izlettirmem kendisine. Çünkü izleyeceği vahşet filmlerinden ya da gerilim filmlerinden farksız kareler sergiliyor sürekli. Üstelik biri kurmacayken, bir diğeri tamamen gerçek hayatın içinden.

Aziz Yıldırım, Emre'ye yardım etmek istiyorsa kendisiyle bilardo oynamak yerine, psikolojik destek almak için ikna etmesi gerekir. Hem toplum, hem spor hem de kendi kulübünün menfaatleri açısından.

Livorno'nun kebapla buluştuğu anlar


Geldi, gelecek, oldu olacak tartışmaları içinde Livorno Adana'ya geldi. İstanbul'dan bir şeyler söylemek çok da mümkün değil. Anadolu'dan Futbol var, oradan takip edin derim, bilmeyenler için. Hüseyin'in yazılarını ve izlenimlerini merakla bekliyoruz.



Sadece şunu söyleyebilirim; futbol maçından daha çok şey ifade ediyor bu maç. Livorno'nun Adana'ya gelişi, maç teklifi. Kim olurlarsa olsunlar, ne düşünürlerse düşünsünler.